Emeğin Kurtuluşu “Krizin faturasına ve faşist baskıya geçit verme!” şiarı ile İstanbul'da panel-forum gerçekleştirdi. Şişli Tiyatrosu’nda bir araya gelen birçok iş kolundan işçi-emekçi sorunları ve mücadele yollarını tartıştı.
Panelde ilk olarak söz Prof. Dr. Fuat Ercan’a bırakıldı. Sinevizyon gösterimi ile desteklediği “Ücret: karşılığı ödenen. Emek zamanı… Ya ödenmeyen” başlıklı sunumunda Ercan, Orta Vadeli Program, vergi türleri/sorunu ve artan enflasyon oranlarından bahsetti ve şunları dedi:
“Tersane işçilerinin bir buluşmasında Yüksel Akkaya hocamız işçilere seslenirken şöyle demişti ‘yapacağınız en büyük önemli şey bir hafta televizyonu kapatın eşinizle, çocuğunuzla ve çevrenizdeki insanlarla konuşmaya başlayın.’ … Ya sabah akşam siyasi iktidarın başındakine bakıyoruz ya bayrağa bakıyoruz, ya da inşaatlara bakıyoruz. Biz neye bakmalıyız? ‘Emekten yana olmak hayattan yana olmaktır’ der Marks. Sabah akşam söylenenlere aldanmayın, her şey emeğin arkadaşlar. Üretimin, değerin yaratıldığı yerlere bakmamız lazım. Emeğin ürünü olan şeyler birden kaybolsa ne olur? Buradan düşeriz, bir anda çırılçıplak kalırız. Her şey emeğin ürünü.”
Ercan sunumunun devamında sömürü, artı değer, emek-zaman gibi sistemi ayakta tutan temel mekanizmaları anlattı.
Fuat Ercan’ın sunumunun ardından söz Metal İşçileri Birliği temsilcisine bırakıldı. “Vergi soygunu, soygun düzeni” konulu sunum gerçekleştiren MİB temsilcisi ilk olarak verginin ne olduğuna ve tarihsel gelişimine değindi. Asıl vergi rekortmeninin işçi sınıfı olduğunu vurgulayan MİB temsilcisi sunumunda şunları ifade etti:
“Engels vergi için ‘Vergiler, burjuvazinin proletaryanın sırtından beslenme araçlarından biridir.’ der. Marks ise vergi için ‘Köylü, şeytanı tasarladığı zaman, onu vergi tahsildarının yüzüyle düşünür!’ der. Devlet, bir sınıfın bir sınıf üzerindeki egemenlik ve baskı aracı ise, vergi de bu baskı aracının yani sömürücü sınıfların ihtiyaçlarının, sömürülen sınıfların üzerinden karşılanmasıdır”
Sunumun devamında artan oranda servet vergisinin alınması, yoksulluk sınırına kadar gelir vergisinin emekçilerden alınmaması, ÖTV-KDV gibi dolaylı vergilerin tamamen ortadan kaldırılması gerektiği vurgulandı. Son olarak tüm bu vergi soygununun karşısında direnmenin ve örgütlü mücadele etmenin öneminden bahsedilerek sunum sonlandırıldı.
MİB temsilcisinin ardından söz Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu temsilcisine bırakıldı. BDSP Temsilcisi sunumuna başlamadan önce Teslim Demir’in (Sinan) ölüm yıldönümü ve Ulucanlar direnişinin 25. yıldönümü olmasına değinerek şunları dedi:
“Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Bu sistemin burçlarına kızıl bayrağı dikene kadar mücadelemize kararlı bir şekilde devam edeceğiz.”
Ardından “Ne yapmalı?” konulu sunumunda BDSP Temsilcisi şunları ifade etti:
“Günümüz dünyası, kapitalist dünya birbirine bin bir bağ ile bağlı. Bugünün dünyasını, krizleri anlamak, tahlil etmek zorundayız. Ve bu mücadelenin merkezine de işçi sınıfını, emekçileri örgütlü bir sınıf olarak koyabilmek zorundayız. Bunu başarabildiğimiz ölçüde dünyada ki birçok sorunun aşılmasını ve bu kapitalist düzenin ortadan kaldırılmasını sağlamış oluruz. … Ekonomik, sosyal saldırılarla toplumun tamamen açlığa, yoksulluğa, köleliğe mahkum edilmesi gibi bir sorunla karşı karşıyayız. Bunu parçalayacak güç devrimci bir sınıf hareketini yaratmaktır. İşçi sınıfını devrimcileştirmektir. İşçi sınıfının güncel taleplerini öne çıkartarak mücadele içerisine çekme çabası içerisinde olmalıyız. Aynı zamanda iktidarın emperyalizm ile işbirliğini, ilişkisini ortaya koyan NATO karşıtı bir mücadele hattını da büyüten ve Kürt sorunu konusunda da işçi sınıfı ve emekçileri bilinçlendiren mücadele hattını örgütlemek zorundayız.”
BDSP temsilcisinin gerçekleştirdiği sunumunun ardından soru-cevap kısmına geçildi. Bu kısımda ücret ve bütçe üzerine tartışmalar yapıldı. Tartışmaların ardından programa ara verildi.
Kürsü işçilerin
Kısa bir aranın ardından forum kısmında kürsü işçilere bırakıldı. Öncelikle forum kısmında etkinliğe katılamadığı için video yollayan direnişçi işçilerin videoları izlendi.
Direnişlerinin 11. gününde olan As Plastik işçileri göndermiş oldukları selamlama videosu ile mesajlarını iletti ve şunları dediler:
“Dostlar bugün bazı nedenlerden kaynaklı yanınızda olamasak da en kısa zamanda ziyaretinize geleceğiz. Buradan tüm işçi kardeşlerimize selamımızı iletiyoruz. Bizler mücadelemizi sonuna kadar götüreceğiz. Dost ve düşman bilsinki mutlaka kazanacağız.”
Perfetti direnişçisi Ayhan Yaylalı da etkinliğe selamlama videosu iletti. Yaylalı mesajında şunları ifade etti:
“Krizin faturasına geçit verme etkinliğini düzenleyen emek dostlarına ve sizlere selamımızı iletiyoruz. Bizler sadece anayasal hakkımızı kullanıp sendikalaştığımız için işten atıldık ve mobinge maruz kaldık. Bizler kölelik sistemine karşı mücadele etmeye yemin ettik. Bu mücadele kazanımla sonuçlanmazsa ve biz kaybedersek bizim çocuklarımız bu faturayı çok kötü bir şekilde ödeyecekler. Bizler mücadele ediyoruz ve sadece perfetti’de değil emeğin sömürüldüğü her yerde bu mücadelenin olduğunu biliyoruz. Sizlere teşekkür ediyorum. Diğer mücadeleleri yakından takip ediyoruz ve selamlıyoruz.”
Eski İBB Direnişçisi Tülay Çal söz alarak 85 günlük direnişini anlattı ve ”Dik duralım, boyun eğmeyelim!” çağrısı ile konuşmasını sonlandırdı.
Forumda Gebze Eğitim-Sen’den bir kamu emekçisi söz alarak şunları dedi:
“Biz 14 Eylül itibari ile sınıf bilincini yükseltmek ve emek mücadelesini güçlendirmek adına eğitim çalışmaları başlattık. Kamu emekçilerini ve eğitim emekçilerini bir araya getirmeye çalışıyoruz. Sizlerin çocukları bizim öğrencilerimiz bu yüzden öğrenci veli ilişkisinden öte sınıf bilincinin yüksek olduğu bir ilişki kurmak istiyoruz. 100. Yıl maarif modeli adı altında biz emekçilerin çocuklarına nasıl bir eğitim reva görülüyor bunu da konuşmak istiyoruz.”
PTT’de çalışan bir emekçi söz alarak taşeron çalışmaya dikkat çekti. 14 yıldır taşeron olarak çalıştığını ifade ederek şunları belirtti:
“Kadrolu işçilerle aynı hatta daha angarya işler yapıyoruz ama taşeron olduğumuz için daha az ücret alıyoruz. Haklarımız daha kısıtlı. Taşeronlar hemen hemen her sektörde aynı sorunları yaşıyor. Taşeron sistem sermayenin ve iktidarın çeper-çevresinin işine gelen bir sistem. Bizi ezenler örgütlüler, ezilenler ise kalabalık ama örgütsüz. Öz örgütlülüğümüzü yaratmamız gerekiyor, bir şeyler yapmamız gerekiyor. Bu salona bakınca yalnız olmadığımızı görüyoruz. Bugün burada buluşmak, yalnız olmadığımızı görmek önemliydi.”
TOMİS üyesi Onur Kömek 2024-2026 OVP programına ilişkin konuşma gerçekleştirdi ve şunları vurguladı:
“Programda dünya ekonomisi, kriz istikrarı, istihdam falan gibi bir sürü güzelleme var. Programda TL’nin değer kazanmasından bahsediyor. Vergi adaletsizliğinden bahsediliyor. Yeşile verilen önem, doğanın korunması, yenilebilir enerji sistemi gibi şeylerden bahsediliyor. Böyle baktığımızda iyi şeyler olduğunu düşünüyorsunuz ama özünde işçi ve emekçilere yoksulluktan başka getirdiği bir şey yok. İş gücünün azalmasından, kuralsız kaidesiz çalışmadan başka, esnek çalışmadan başka getirdiği bir şey yok"
Forumda söz alan bir başka emekçi ise şunları ifade etti:
“OVP Programında İş-Kur’un açıkladığı bir program var. Bu program “cep harçlığı” adı altında özellikle kadınları hedefleyen bir program. Bu programı kamu ve özellikle eğitim alanında kadrolu işçi yerine taşeron işçinin önünün açılmasından görüyoruz. Kadınlar olarak yaşadığımız sorunlara karşı iş yerlerinde, mahallelerde ve havzalarda mücadele etmekten başka çaremiz yok. Birleşik bir mücadeleyi var etmemiz lazım. Bugün kadınların önünde birçok engel var ama pratikte adım attığımızda birçok şeyi değiştirebiliriz.”
Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası Temsilcisi Okan Karaçam sendikal örgütlenmenin önündeki engellere ilişkin konuşma gerçekleştirdi.
Karaçam konuşmasında şunları ifade etti:
“Bizim sorunlarımız artarken sendikaların tablosu da bize açıkça ne yaptıklarını gösteriyor. Sözde sendika ağaları bir araya geldi harekete geçiyoruz dedi. Yaptıkları şey bölgesel açıklamalar oldu. Hafta içi ve çalışma saatlerinde bu buluşmaları gerçekleştirdiler bu tamamen gülünçtür. Bizim bunu aşmamız gerekir. Kişi sayısına bakmaksızın fabrikalarımızda komitelerimizi kurmak zorundayız. Bir araya gelmediğimiz koşullarda tüm bu saldırılar devam edecek.”
Etkinlikte DGB’den bir üniversiteli de söz alarak şunları ifade etti:
“Bugün hem çalışıp hem okumak olgusundan bahsedeceğim. Anayasa da eğitim her düzeyde parasızdır deniliyor ancak bugün yaşamımızda bunun tam tersini görüyoruz. Eğitim sadece bir sınıfa oturup ders dinlemekten ibaret değil. Barınma, ulaşım, beslenme gibi yükümlülükler de eğitimin bileşenidir. Ve bugün bir öğrenci özellikle de ailesinin yanından ayrıldıysa hem çalışıp hem okumak zorunda kalıyor. Öğrenciler genellikle hiçbir şekilde güvenceli alanda çalışamıyor. Tüm bu olgular bir araya geldiğinde gençlik içerisinde eğitimin her düzeyde parasız olabileceği bir düzeni kurabilmenin yolu işçi sınıfı ile kesişmelidir. Yolumuz işçi sınıfının yolu demek zorundayız. Bizler de bulunduğumuz alanlar da parasız eğitim mücadelesini yükseltmek zorundayız.”
TOMİS üyesi bir emekçi göçmen sorununa ilişkin konuşma gerçekleştirdi ve “Sorun yurtlarında yaşayan emekçilerine göçe sürüklenmesidir. Göçmen işçileri ucuz emek gücü olarak kullanan sermayeyi hedef almamız lazım” dedi.
TM üyesi bir kadın emekçi söz alarak tasarruf fonundan, mesaisinin vergiye gittiğinden bahsetti. Ayrıca çalıştığı iş yerinin ağır sanayiden metal sektörüne geçiş yaptığından bahsederek emeklilik yaşının da çalıştığı sektörde yükseltildiğini anlattı.
Eski Alba direnişçisi de etkinlikte söz aldı, krizin faturasını ödememe çağrısı yaptı. Alba işçisi katılımcıları İşçi Emekçi Birliği’nin 20 Ekim’de düşük ücretlere, vergi soygununa, savaş ve saldırganlık politikalarına karşı gerçekleştirecek mitinge çağırdı.
Bir kamu emekçisi söz alarak şunları ifade etti:
“Mayıs ayında kamuda tasarruf genelgesi ile yeni bir saldırı gündeme geldi. Tabi tasarruf denilince buna karşı çok yoğun bir tepki gösterilemedi. KEKS bu genelgeye karşı dava açmak dışında hiçbir şey yapmadı. Servis hakkımız gasp edilmiş durumda ve bu bizim toplu iş sözleşmelerinde kazanılmış bir hakkımızdı. Memurun da açlığa mahkum edildiğinden bahsediyoruz biz bunu sıcağı sıcağına yaşıyoruz çünkü bizim yemek hakkımız da gasp edildi. Şuan çalıştığım belediyenin sadece merkez yemekhanesinde yemek çıkıyor ve yüzlerce işçi bu yemekhaneye gidebilecek mesafede değil.”
Forumun ardından yapılan konuşmada şunlar ifade edildi:
“Türkiye’nin dört bir yanında süren işçi direnişlerini birleştirerek mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Sendikal bürokrasiyi alaşağı edebilmek için taban örgütlülüğümüzü var edebilmemiz, çalıştığımız alanlarda örgütlüğümüzü artırabilmemiz gerekiyor. Bu mücadele hattını hayata geçirebilirsek krizin faturasına, faşist baskıya geçit verme sloganını ete kemiğe büründürebiliriz. Buraya katılan tüm dostlarımızı kampanyalarımıza destek vermeye çağırıyoruz. 4. İşçi-Emekçi Mitingi gerçekleşecek. Sarı sendikaların hava boşaltma eylemlerinin karşısında gerçekten kürsüsünde mücadele edenlerin olduğu işçi emek mitingine herkesi davet ediyoruz.”
Konuşmaların ardından etkinlik sonlandırıldı.
Kızıl Bayrak / İstanbul