Ağır çalışma, düşük ücretler, güvencesizlik

"Yerli-milli” söylemini rezilce kullanan, grevleri yasaklayan, sendikal mücadeleyi sakatlayan rejimin işçi sınıfına reva gördüğü çalışma ve yaşam koşulları cehennemi aratmıyor.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 21 Mayıs 2020
  • 23:25

Bir ülkede burjuva iktidarın ideolojik söyleminde dinciliğin, ırkçılığın, mezhepçiliğin kapladığı alan genişledikçe, işçi sınıfı ve emekçilerin sefaleti de derinleşir. Toplumu alt kimlikler temelinde parçalayan nefret söylemi yayıldıkça emekçiler gerici ideolojilerin etkisi altına çekilir, sınıf kimliği silikleşir, hak arama mücadelesi zayıflar.

Washington patentli projelerin ürünü olan MHP-AKP ikilisi, nefret kusan alt kimlik söylemini en rezilce kullanan partiler. Faşistlikte kesişen bu ikiliden AKP dinci-mezhepçi, MHP ırkçı-mezhepçi nefret söylemine sarılarak siyaset yapıyor. Faşistlikte kesiştikleri gibi, emekçilere düşmanlıkta da tam bir mutabakat içindeler. Kapitalistlere bu dinci-faşist koalisyondan daha pervasız hizmet edebilecek bir seçenek bulunamaz. Nitekim Türkiye işçi sınıfının içinde bulunduğu durum bu hizmetin vardığı boyutu gözler önüne sermesi açısından çarpıcıdır.

***

Avrupa İstatistik Ofisi (EUROSTAT) yeni bir rapor yayınladı. Çalışma, “İşgücü Piyasası ve Genç İstihdamı Özel İhtisas Komisyonu Raporu” başlığı taşıyor. Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye’deki çalışma koşullarını karşılaştıran rapor, Türkiye işçi sınıfının vahim durumunu rakamlarla anlatıyor. Verilerin bir kısmı şöyle:

*Avrupa Birliği ülkelerinde haftalık ortalama çalışma süresi 37.2 saat iken Türkiye’de 47.2 saate ulaşıyor.

*2014 yılı rakamlarına göre, Türkiye’de ortalama ücret düzeyi aylık 752 Avro iken 28 AB üyesinde ortalama ücret 2 bin 278 Avro. (Halihazırda Türkiye’de işçilerin ezici çoğunluğu 752 Euro’nun ancak yarısı kadar ücret alabiliyor, ücretsiz izine çıkarılanlar ise çeyreğini)

*İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanma kriterleri bakımından da Türkiye’deki koşullar çok ağır. OECD genelinde işsizlik sigortasından ödenek alabilmek için son 24 ayda, 12 ay prim ödemiş olmak yeterli olurken, Türkiye’de işsizlik maaşı alabilmek için son 120 günü kesintisiz olmak üzere son 3 yıl içinde en az 600 gün prim ödeme koşulu aranıyor.

*Türkiye’de kayıt dışı istihdam halen yüzde 34 civarındadır. Yani istihdam edilen her üç kişiden biri kayıt dışı çalışıyor. 10 ve daha az çalışanı bulunan işyerlerinde ise, kayıt dışı oranı yüzde 55.7’ye ulaşıyor…

***

İşte “yerli-milli” söylemini rezilce kullanan, grevleri yasaklayan, sendikal mücadeleyi sakatlayan rejimin işçi sınıfına reva gördüğü çalışma ve yaşam koşulları bunlar. Bu tablo vahim olsa da şaşırtıcı değil. Zira AKP-MHP rejimi yağmadan kendine büyük bir pay ayırırken, kapitalist sınıflara hizmet için vardır. Diğer bir ifadeyle esas misyonu budur.

Rejim açısından olaya bakıldığında, bu tablonun işçiler lehine değişmesi için hiçbir neden yok. Tersine, korona salgınının ekonomi için yaratacağı faturayı da emekçilerin sırtına yıkmak isteyecektir bu rejim. Artık işçi sınıfı ‘örgütlenme-bilinçlenme-mücadele’ alanlarında atılım yapmadan bu “makus talihi” değiştirmek olası değil. Bunun için ise rejimin işçiler arasına soktuğu nifaklar olan “alt-kimlik temelli yapay ayrımlar”ı kırmak, “sınıfa karşı sınıf” bilinciyle kenetlenmek şarttır.