Emekçi kadınlar bugün büyük bir yaşam mücadelesi veriyorlar. Ekonomik krizin faturası, hayat pahalılığı en çok onların belini büküyor. İşsizlik sopası gösterilerek kötü çalışma koşulları dayatılıyor. Fabrikalarda, işyerlerinde insan onuruna yakışmayan çalışma koşulları en çok kadınları etkiliyor. Aynı işi yaptıkları erkeklerden daha düşük maaş dayatılıyor. Esnek, güvencesiz çalışma, iş kazaları ve iş cinayetleri her sektördeki kadınların karşısına çıkıyor. Fabrikalarda, işyerlerinde taciz, mobbing, şiddet yaygın olarak yaşanıyor. Çoğu zaman kadınlar bunu dile getirmekten dahi çekiniyorlar. Dile getirdiklerinde ise “suçlu” ilan edilip işten atılabiliyorlar.
Ev işleri, çocuk, yaşlı, hasta, engelli bakımını sırtlanan kadınlar sosyal yaşantının dışına itiliyor. Ekonomik, psikolojik, fiziksel, cinsel şiddet biçimleri başta aile ortamı olmak üzere toplumsal yaşamın her alanında kadınların karşısına çıkıyor. Yapılan araştırmalar, şiddet gören her 10 kişiden 8’inin kadın olduğunu ortaya koyuyor. Failler yüksek oranda eş (yüzde 63), sonrasında ise aile üyesi (yüzde 21). Kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümleri katliam boyutuna varmış durumda. Sadece 2023’ün ilk on ayında 243 kadın cinayeti, 107 şüpheli ölüm gerçekleşti.
Haklarına sahip çıkan, gelecekleri ve özgürlükleri için mücadele eden kadınlar devlet şiddeti ile bastırılmaya, gözaltı ve tutuklamalarla sindirilip yıldırılmaya çalışılıyor. Pek çok eylemde azgın polis şiddeti, gözaltında çıplak arama kadınların karşı karşıya kaldıkları şiddet biçimleri oluyor.
Diğer yandan, başta ABD olmak üzere emperyalistlerin kışkırttığı kirli savaşlarda da en büyük bedeli çocuklarla birlikte kadınlar ödüyor. 7 Ekim’den bu yana Siyonist İsrail Filistin’de dört binin üzerinde çocuğu, üç binin üzerinde kadını katletti.
Erkek egemen kapitalist düzen emekçi kadınlar için şiddet, savaş ve sömürüden başka bir anlam ifade etmiyor. Savaşlardan, iş cinayetlerinden, kadın cinayetlerinden canını kurtarabilenler farklı şiddet biçimleri, baskı, yoksulluk, işsizlik girdabında öğütülüyorlar.
Bu düzenin dümeninde oturan AKP-MHP iktidarı ise kadın düşmanlığını iyice tırmandırıyor. Adeta her adımı emekçi kadınların yaşadığı sömürü ve şiddeti derinleştirmek için atıyorlar. Son infaz düzenlemesinde yaptıkları gibi kadın katillerini, istismarcıları serbest bırakıyorlar. Zaten sınırlı olan, çoğu zaman uygulanmayan haklarına dahi göz dikiyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin ardından şimdi de 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a saldırıyorlar. Ama çabaları nafile! Ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar emekçi kadınların mücadelesini bitiremiyorlar.
Kadınlar şiddete, kadın düşmanı politikalara, tek adam rejimine karşı sokakları, meydanları terk etmiyorlar. İşçi direnişlerinde en başı çekiyor, öncülük ediyorlar. İnsanca çalışma koşulları için fabrikalarında sendikalaşma faaliyetleri yürütüyorlar.
Dünyada ve Türkiye’de kadınlar yok sayılmaya, sömürüye, şiddete, savaşlara karşı mücadelede “Vardık, varız, var olacağız!” demeye devam ediyorlar. Bu 25 Kasım’da da kadına yönelik şiddete karşı Türkiye’de ve dünyada sokaklara çıkacaklar.
25 Kasım’dan alınan güçle şiddet üreten sömürü düzenini ve onun temsilciliğini yapanları tarihin çöplüğüne göndermek, eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşamı kurma mücadelesini büyütmek, kadını ve erkeğiyle işçi ve emekçilerin ellerinde.
(Emeğin Kurtuluşu’nun 21. sayısından alınmıştır.)