“Niye linç ettiler beni anlamadım”. Biri “kadınlarımıza yan gözle baktın”, diğeri “beni işsiz bıraktın” diyordu. İlginç biri de “ben kiramı bile veremezken sen ev al, al sana” deyip vurmuştu. Nasıl bunu düşünebiliyor, anlamıyorum. Yarı aç yarı tok çalışan, yaşamaya çalışan benim. Öyle deyip de vuran oldu. Oturduğum yeri biliyorlar da sadece sokakta yatmıyorum diyebileceğim bir yer. Buna rağmen “nasıl ev aldın” diyorlar.
Burada ev alan tanıdığım bir tek Suriyeli var. O da bizim gibi mülteci değil. Fabrikatör, savaştan kaçmasına gerek olmadığı için Suriye’den hiç ayrılmadı. Buraya da gezmeye geliyor zaten. O ev aldı dayağını biz yedik.
Fabrikatör kaçmadı tabii Suriye’den. Bizim gibiler ise ya Esad’ın ya da Esad’la savaşanların askeri olacak. Hangi taraf kazanırsa kazansın biz kazanamayacağız. Asker olmasak iş yok. Bir de kimden korunacağız onu da anlamadık. Evlerimiz filan yıkıldı hep. Canımızı zor kurtardık kaçtık Türkiye’ye.
Savaştan kaçtık ama asıl savaş burada, yaşama savaşı. Sanki ben neredeyse Türkiyeli işçinin aldığı ücretin yarısını almaktan memnunum. Sigorta filan da yok. Allaha emanet çalışıyoruz. Suriye’de hakkımızı istediğimizde işten atmakla tehdit ediyorlardı, burada sınır dışı etmekle. Kaçımız Avrupa’ya geçmek isterken öldü.
Kötü şey yapanlarımız da oldu. Ahlaksızlık, hırsızlık gibi şeyler yapanlar oldu. Yüz kişi içinde bizden biri ahlaksızlık yapıyor, hepimiz suçlanıyoruz. En çok canımı yakan yumruklar “kızlarımıza sarkıntılık ettin” diye vurulanlar oldu. Ben Züleyha’ya aşıkken kimseye bakmam bile, değil sarkıntılık yapayım. Sarkıntılık yapanı görsem gücüm yettiğince ben de onu cezalandırırım. Ama niyeyse bana sarkıntılık yapmışım gibi vurdular.
Bize birçok imkân verildiği söyleniyor. Hastaneye gittiğimizde dil bilmeyince bir ağrı kesici bile alamazken, bize birçok şey verildiği söyleniyor. İnsan gibi çalışıp yaşayabileceğimiz iş bile verilmezken, birçok şey mi verilecek?
Bilmiyorum, bu söylenenlere nasıl inanıyorlar, bize niye böyle düşmanlar? Görünen o ki burada yaşamdan mülteciyiz...
H. Ortakçı