Varlık gerekçesi sermayeye hizmet olan her hükümet kapitalist yağmadan payına düşeni alır. Bu pay kimi zaman yasal kılıfa uygun kimi zaman yasalar çiğnenerek alınır. Yasalara uygun yapılan ödemeleri yeterli görmeyen hükümet ya da devlet yöneticileri rüşvet, ihale, yolsuzluk, haraç gibi yöntemlerle sömürüden aldıkları payı arttırmanın yolunu bulurlar.
Bu tür kepazelikler yeni değil elbet. Her dönemin “rutin” icraatları arasında bu kirli işler de yer alır. Hükümet olmanın yanı sıra devletleşen dinci-gericilik odağı AKP ise tam bir rüşvet, yağma, yolsuzluk, haraç sistemi kurdu. Devlet kurumlarındaki atanmışların da AKP’li olması, yağma sisteminin ülkenin dört bir yanına yayılmasını sağlıyor.
Başında valilerin bulunduğu “İl özel idaresi” adı altında kentleri yönetenler de yağmadan pervasızca pay alıyorlar. Bu alandaki yağmanın haddi hesabı bilinmiyor. Ancak bizzat sarayın emrinde çalışan Sayıştay’ın son raporunun belirlediği ihale usulsüzlükleri rejimin tepeden tırnağa çürüdüğünü gözler önüne sermeye yeter. Rapor ülkenin dört bir yanındaki 25 ilde saptanan ihale usulsüzlüklerinde 500 milyondan fazla para harcandığını ortaya koydu. Belirtmek gerekiyor ki rapor, buz dağının görünün kısmından ibarettir.
Yasal mevzuatı ayaklar altına alan AKP’li valiler güdümündeki yerel idareler keyfine göre ihale açıp yüz milyonları harcamışlar. İstediğine, istediği miktarda ihale adı altında para dağıtan bu idareler, kurdukları yağma düzeniyle sömürüden aldıkları payı arttırmışlar. Bu pervasızlık, “saray rejiminin aparatı yerel idarelerden kimse hesap soramaz” rahatlığından kaynaklanıyor olsa gerek. Nitekim yağma düzeni Sayıştay raporlarıyla kayıt altına alınmasına rağmen “suçlular” kentleri idare etmeye devam ediyorlar.
Tepeden tırnağa yağmacı olan bir rejimin kendi aparatlarından hesap sorması beklenemez. Sorarsa hesabı, yağmalanan serveti üreten emekçiler sorar…