TÜSİAD’dan yeni döneme dair beklentiler

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, ekonomi alanındaki sorunlar ve beklentileri üzerine Anadolu Ajansı’na konuştu.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 08 Temmuz 2019
  • 15:09

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte, Merkez Bankası’na yapılan atamadan, ülkedeki ekonomik krize dair bir dizi konuya değindi. Merkez Bankası’nın bağımsızlığının önemine vurgu yaparak atama kararını ‘üstü kapalı’ eleştiren Kaslowski, finansal istikrar ve rejimle ilgili düzenlemeler konuları üzerinde durdu.

Bağımsız Merkez Bankası” vurgusu

Kaslowski’nin Merkez Bankası Başkanlığı’na yapılan atamayla ilgili ifadeleri şu şekilde:

Merkez Bankası bağımsızlığı makro ekonomik istikrar için şarttır. Kanunlarımıza göre, Merkez Bankası, hükümetle birlikte karar verilen hedeflere ulaşmak amacıyla araç kullanma bağımsızlığına sahip… Faiz, rezerv, karşılık oranı, çeşitli opsiyon mekanizmaları dahil olmak üzere pek çok aracı kullanabilir. Faiz indirip indirmeyeceğine Merkez Bankası yönetimi karar verir. Dünyada bize benzer ülkeler arasında en yüksek enflasyona sahip ülke olarak Merkez Bankası bağımsızlığına fazlasıyla özen göstermeliyiz. Finansal istikrarı sağlamak için enflasyon hedeflemesi yapan bağımsız bir Merkez Bankası’na ihtiyacımız var. Bu çok net.”

TÜSİAD rejime ayar yapılmasını bekliyor

Kaslowski’nin bir diğer eleştirisi ise başkanlık rejimiyle ilgili oldu. 24 Haziran 2018 erken seçimiyle devreye sokulan rejimin “bazı sorunları olduğu hepimizin malumu” diyen Kaslowski şöyle konuştu:

Belki bir anlamda çok da iyi hazırlanmamıştık, belki bazı sakıncaları da uygulamada fark ettik diyebiliriz ama bu sistemde bazı sorunlar olduğu hepimizin malumu. Bu sakıncaları gidermeye odaklı anayasal değişikliklerin yapılacağı yönünde çalışmalar olduğunu duyuyoruz. Bunların hem süratle hazırlanmasını bekliyor, hem de sistemi yeni denge ve kontrol mekanizmalarıyla destekleyecek değişiklikler görmeyi umuyoruz.”

Ekonomideki tıkanıklığın açılması gerekiyor”

TÜSİAD’ın geçmiş açıklamalarında da dile getirilen “yapısal reformlar” konusunu es geçmeyen Kaslowski, bu kapsamda uygulanacak sosyal yıkım saldırıları beklentilerini dile getirdi ve 4 yıllık seçimsiz sürece işaret etti.

Ekonomideki krizle ilgili finansal istikrarın önemine değinen Kaslowski, tasarruf ihtiyacına işaret ederek kıdem tazminatı fonu ve BES gibi uygulamalara dair dileklerini de açık etmiş oldu. Bununla birlikte öncelikle ekonomideki tıkanıklığın açılması gerektiğini öne süren Kaslowski şu ifadeleri kullandı:

Şirket bilançoları döviz cinsinden yüksek borçluluk nedeniyle sıkışmış durumda. Yeniden yapılandırmalarla kredilerdeki sorunlar ertelendi, bugüne gelindi. Daha fazla uzatalım ve sorun yokmuş gibi davranalım diyemeyiz. Artık ödenemeyecek sorunlu kredilerin sistemden temizlenmesi gerekiyor ki verimli alanlara taze kaynak akışı sağlansın.”

Dış finansmana bağlılık ve beklentiler

Finansal alanda şirket borçluluklarına, takipteki kredilerdeki artışa ve bankalar üzerindeki yüklere değinen Kaslowski, “Burada batan bir gemi varsa, belki de batması gerek” diye konuştu. Kaslowski Türkiye kapitalizminin krizini aşmada da emperyalist sermayeden beklentilerini yineledi ve dışarıya güven verme ihtiyacına işaret ederek şu vurgularda bulundu:

Stratejik hedefimiz AB üyeliği konusunda ilerleme sağlanması bize ekonomi alanında ciddi ivmelenme ve kredibilite sağlayacaktır. Ülkemizdeki yatırım ortamına çok pozitif etkileri olacaktır. Dünyada faizlerin düşmesi ile birleştirebilirsek, çok büyük kalıcı yatırımları çekebiliriz.

Biz yapısal reformlarımızı tamamlayarak ve kurumlarımızı güçlendirerek bu süreçten kalıcı şekilde faydalanmalıyız. Yurt dışında bir miktar gevşemeye gidilmesi TL üzerindeki baskıyı azaltacaktır. Bu da bize döviz borcu sorununu çözmek için zaman kazandırır ama bu genişleme büyüme tarafına çok büyük bir destek vermeyecek çünkü bizim borç azaltma döneminde olmamız gerekiyor. Dışarıdan daha fazla borçlanmak değil, mevcut borcumuzun maliyetini düşürmek ve geri ödemeyi kolaylaştırması açısından faydalı olacak diye düşünüyorum.

Rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisine sadık kalmalıyız. AB üyelik sürecini yeniden canlandırmalıyız. Hukuk sistemimizdeki sorunları biran önce çözmeli ve uluslararası standartta işlerliği olan, öngörülebilir bir hukuk düzenine kavuşmalıyız. 4 senelik seçimsiz süreç, bunların hepsini başaracak bir zaman olanağı sunuyor.”