Antakya’da konuştuğumuz bir eğitim emekçisi ihtiyaçların karşılanmasının bir sınıra dayandığını belirterek, Antakya’da eğitimin durumunu aktardı. Eğitim emekçisi şunları ifade etti:
“İlk bir ay insanların enkazdan çıkarılması, ne olduğunu anlama çabası ile geçti. Bir ayın ardından geçici olarak barınma, gıda, su gibi temel ihtiyaçların karşılanması mümkün oldu. Hayırseverler bu ihtiyaçları karşıladı. Ancak bunların bir süre sonra biteceğini daha önce Van, Kocaeli, Elazığ depremlerini yaşayan arkadaşlarımız söyledi. Bu arkadaşlar, depremden bir süre sonra yalnız bırakılacağımızı ifade etmişti ama biz inanmadık. Bu kadar büyük bir felakette böyle bir şeyin olacağını düşünmedik. Devletin ve insanların bizi bırakacağına ihtimal vermedik. Üçüncü aydan sonra tam anlamıyla gördük herkes kendi başına kaldı.
Burada temel ihtiyaç barınmadır. Çadırdan konteynere geçildi ancak konteynerler şehir merkezlerinde kuruldu. Kırsal alanda yaşayanlar topraklarını bırakmak istemedi. Merkezde yaşayanlar konteynerlere yerleşti ama kırsaldakiler bulundukları yerde çadırlarda yaşıyor. Onlara konteyner verilmedi. Kırsaldakiler Hatay’ın sıcağında çadıra mahkûm bırakıldı. Sonrasında bu sıcakta su sıkıntısı baş gösterdi. Devletin eliyle gönderdiği bir şey yok. Diğer illerden hayırseverler, STK’lar, kurumlar su gönderiyor. Ancak su ihtiyacı damacana ve pet şişe ile karşılanamaz. Sorunun daha nitelikli bir çözüme kavuşturulması gerekiyor. Bazı kuruluşlar su arıtma sistemleri kurdu. Sayısı az olduğu için yetmiyor. Önce barınma, ardından beslenme ve su sorunu çözülmeli. 7 ay geçti. Yerleşmiş bir durum yok. Verilen sözlerin tutulmayacağını hepimiz biliyoruz. Konteynerlere yerleşildi ancak vaat edilen evlere ne zaman ve ne şekilde yerleşeceğiz. Kimsenin fikri yok bu konuda.
Türkiye’de eğitim hiçbir zaman öncelik olmadı
İkinci temel sorun eğitim alanında yaşanıyor. İlk başta okulların açılmaması gerekirdi ancak okulların hasar durumu çok sonra tespit edildi. Orta hasarlı okulları güçlendirme çalışmaları birçok yerde başlamadı. Okulların açılmasına üç hafta kaldı ancak Hatay’da eğitim tam bir kaos. Hangi öğrencinin hangi okula gideceği net değil. Eylül ayında eğitim seminerleri netleşecek ancak velilerin bundan haberi yok. Antakya merkezde yıkılan okullar başka okullara taşınacak ve orada ikili eğitim gerçekleştirilecek. Bazı binaların 3 okul tarafından paylaşılacağı söylendi. Sağlam bazı okullara devlet daireleri yerleştirildi. Hasarsız bir okula Defne Kaymakamlığı, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yerleştirildi. Onlar çıkmıyor, oradaki öğrenciler başka yere gitmek zorunda kalacak.
Türkiye’de eğitim hiçbir zaman öncelikli bir alan olmadı. Öncelik her zaman farklı kurumlara ve kişilere tanındı. Eğitimle var olmamız gerekir, bu durumda çocukların depremden ve o ortamdan biraz uzaklaşabilmesi için okulların tam gün açılması gerekir. Kendi okullarında olması gereken çocukların nereye ne şekilde gideceği halen belli değil. Bürokratik işler depremden sonra daha da ağırlaştı. Burayı bilen insanların işleri yürütmesi gerekirken, bunun Ankara’dan gelen talimatlarla yapılası sorunları daha da derinleştiriyor.
Çocukların tüm eğitimi okulda almaları için çaba harcayacağız
Bizler deprem sürecinde elimizden geleni yapmaya çalıştık. Çadırlarda eğitim ve kurs yerleri kurduk. Sınava girecek öğrenciler için eğitim verdik. Dışardan kitap tedarik ettik. Birçok hayırsever destek oldu ancak bu şekilde bir yere kadar gidilebilir. ‘Her koyun kendi bacağından asılıyor’, şu anki durumumuz da bu.
Eylül itibariyle her şey netleşecek. Okulların kapalı olması insanların gerçeği görmesini engelliyor. Çocuklar ya çadırda ya konteynerde ya evde ama okullar açılınca servis, kıyafet, yiyecek, çalışma ortamı sıkıntısı başlayacak ve bu direk çocuklara yansıyacak. Eğitim kalitesinde düşüş olacak, bunun kaygısını da taşıyoruz. Sadece okulda değil evde de eğitim sürmeli ama buna uygun bir ortam yok. Hatay’daki çocukların eğitimde daha geri olacağını düşünüyorum. Bizler de eğitimci olarak elimizden geldiğince çocuklara destek olacağız. Çocukların bir odası ve evi yok. Tüm eğitimi okulda almaları için çaba harcayacağız. 3-4 aile birleşti, evler kalabalıklaştı, düzenler değişti. Nasıl aşabiliriz, yaşayarak öğreneceğiz. Burada durum günü yaşayarak belli oluyor. Planlama yapabileceğimiz koşullar yok. Her sabah belirsiz bir güne uyanıyoruz.
Deprem değil bizi öldüren eğitimsizlik oldu
Seçimden sonra var olan ekonomik koşullar da ağırlaştı. Bir yandan asgari ücretin artması sevindirirken diğer yandan gereksinimlerin fiyatlarının 2-3 kat artması insanların maaşlarının erimesine sebep oldu. Depremden önce var olan düzende belki o maaşlar yetebilecekken şu an bizim için koşullar değişti. Hem evimiz yok hem kredi ödüyoruz. Evimizi güçlendirmek için de kredi çekeceğiz. Maaşlar zaten günü kurtarırken farklı masraflar da çıktı. Bunun önüne nasıl geçeceğiz, bilmiyoruz. Ek iş yapacak durumumuz yok, masraflar kat kat arttı. Bir söz var ya ‘bugün yarından daha ucuz’ artık herhangi bir şey alırken dört kere düşünüyoruz.
Deprem her zaman vardı, deprem bölgesindeyiz. Depremin öldürmediğini hepimiz biliyorduk ama canlı canlı öğrendik. Depremin değil başımıza düşen tuğlanın öldürdüğünü. Bu da eğitimsizlikten, denetimsizlikten kaynaklandı. Başımıza yıkılan binaları yapanların bir eğitimden geçmesi ve denetimin tam olması gerektiğini öğrendik. Deprem değil bizi öldüren eğitimsizlik oldu.”
Kızıl Bayrak / Antakya