İster Arap ister Kürt isterse Türkmen mahallelerinden geçin kir pas içinde sokaklar, hiçbir mimari değeri olmayan karmakarışık binalar, bakımsızlıktan “tarih ol” denilen tarihi yapılar, yokluk içinde bezgin ve umutsuz insanlar… Şehre artık hayat veremeyen Hasasu Nehri, akarı Bağdat’a kiri şehre kalan petrol, siyaseten tapulandığından hasadı düşmanlık olan topraklar… Etnik hatlar üzerinde gerdirilmiş bir kent Kerkük. Coğrafyanın lanetine dönüşmüş petrol zenginlikleri bir kenara, kentin bu umutsuz tablosuna bakıp da neden paylaşılamadığını anlamak insana güç gelebilir. Ortak aklın yokluğu, siyasi müdahalelerin çokluğu, tarihten ders değil husumet devşiren anlatılar Kerkük’ü en ufak bir kıvılcımla ateşin içine çekiyor. Ve her seferinde aynı cümleleri kuruyoruz: Paylaşılacak ne kaldı ki!
Kerkük bir kez daha iç savaşın sınırlarında dolaşıyor. Sebep Irak Başbakanı Muhammed el Sudani’nin Müşterek Operasyonlar Komutanlığı’nın karargâh olarak kullandığı binanın Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) verilmesi yönündeki kararı. KDP’nin kentte 33 binası varken bu karargâh neden sorun oldu? Evvela binanın geçmişi kışkırtıcı. Saniyen KDP’nin dönüşü basitçe bir partinin dönüşü olarak görülmüyor. 18 Aralık 2023’te il meclisi seçimleri Kerkük’ü yine ölüm yürüyüşüne çıkarırken KDP’nin denkleme girmesi öteki tarafların hesabına gelmiyor. Buna Kerkük’te KDP’den daha güçlü olan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) dâhil.
Bağdat’ta hükümet kurabilmek Kürdistan’ı denkleme sokmayı zorunlu kılıyor. 2022’de KDP’yi ikna için birtakım sözler verildi. Varılan mutabakat, 2017’de Kürdistan’daki bağımsızlık referandumunu boğmak için Kerkük’ü Kürtlerin kontrolünden çıkartan müdahaleyle oluşturulmuş yeni statükonun geriletilmesini de öngörüyor. Iraklı kaynaklara bakılırsa mutabakat Kerkük bağlamında şu hususları içeriyordu:
-
Valilik koltuğunun yeniden Kürtlere verilmesi
-
Kürt partilerin kente dönmesi
-
Müşterek Operasyonlar Karargâhı dâhil daha önce KDP’nin kullandığı bina ve ofislerin iade edilmesi
-
Ortak güvenlik komutanlığının Asayiş’e (Kürt istihbaratı) verilmesi
-
Kerkük’ün statüsünün belirlenmesine ilişkin anayasanın 140. maddesinin gündeme alınması
-
Kürt memurların görevlerine döndürülmesi
Bu minvalde Sudani 25 Ağustos’ta Müşterek Operasyonlar Komutanlığı’nın bulunduğu karargâhın KDP’ye devredilmesi talimatını verdi. Karar kente ulaşır ulaşmaz “Peşmerge Kerkük’e dönemez” diyen taraflar bina önünde çadır kurup direnişe geçti. Eyleme Sünni Arap aşiretleri, Türkmen gruplar ve peşmergeden boşalan boşluğu dolduran Haşd el Şaabi bünyesindeki Asayib Ehl’il Hak Hareketi katılıyordu. Göstericiler bilahare Kerkük-Erbil yolunu kapattı. Karargâh zaten bu yolun yakınında.
Buna mukabil Kürtler 2 Eylül’de yolun açılması talebiyle Rahimava mahallesinde karşı gösteri düzenledi. Kürtler yolu kapatan eylemcilerin bulunduğu alana yürümek isterken güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşılaştı. Araçlar yakıldı, çıkan olaylarda dört gösterici öldü, üçü polis 15 kişi yaralandı. En az 40 gösterici gözaltına alındı. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Buna rağmen Kürtler Şorca, Hurriyye ve Kadisiye mahallelerinde ölümler ve gözaltıları protesto etti.
3 Eylül’de Sudani sükûneti temin için Kerküklü vekiller ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile görüşmeler yaparken Federal Mahkeme binanın devrini öngören kararın uygulanmasını durdurdu. Binanın Petrol ve Maliye Bakanlıklarına ait olduğu aktarıldı. Bilahare bir komite kurulması kararlaştırıldı.
2003’ten itibaren Kürtler, Araplaştırma siyasetini tersine çevirecek imkânlara kavuşurken 2014’te İslam Devleti’nin (İD) palazlanması karşısında çözülen Irak ordusundan boşalan yerlere de yerleşmişti. Kentin girişindeki karargâh da KDP için en büyük ödüldü. Karargâh Erbil’den gelişte Kerkük’ün girişinde, yolun sağında ve petrol kuyularının altında yer alıyor. K1 üssü olarak adlandırılan alana 2003’te Amerikan güçleri yerleşmişti. Yüksek toprak bariyerlerle çevrilerek bir kaleye dönüştürülmüştü. 2011’de Amerikalılar çekilirken merkez Irak ordusuna bırakıldı. 2014’te ordu İD karşısında dağılırken bu kez merkeze Peşmerge yerleşti. Karşısına devasa bir Peşmerge heykeli de dikildi. KDP açısından karargâh birkaç nedenle önemliydi: Buradan petrol kuyuları üzerinde kontrol sağlayabilir, Erbil’den hızlı takviye yapabilir ve kuzeydeki Kürt yerleşimi sayesinde doğal koruma sağlayabilirdi.
Fakat 25 Eylül 2017’de Kürdistan’daki bağımsızlık referandumuna karşı İran ve Türkiye’nin tehditkâr tutumlarını arkasına alan Irak ordusu, 16 Ekim 2017’de Haşd el Şaabi güçlerinin de yardımıyla Kerkük’e girdi. Peşmerge çekildi. Kentin Kürt valisi Necmettin Kerim görevden alınıp yerine Arap yardımcısı Rakan el Cuburi atandı.
Daha sonra Müşterek Operasyonlar Komutanlığı oluşturulurken Irak ordusu, güvenlik ve istihbarat birimlerinin dışında Haşd el Şaabi, Peşmerge, Asayiş ve KYB’ye bağlı terörle mücadele birimleri de bünyeye alındı.
Al-Monitor’un edindiği bilgiye göre tartışmalı binada iki oda KDP Asayişi’ne tahsis edildi. KYB Asayişi ve terörlü mücadele birimi de bu binada. Ama kentte kontrolden sorumlu bir Peşmerge gücü ya da Asayiş birimi yok. Asayiş merkezi güçlerle koordinasyonu sağlarken iki partiye ait binaları koruyor. Öteden beri kentteki varlığı baskın olan KYB güvenlik portföyünde de KDP’yi geride bırakıyor.
KDP “Kerkük işgal altındayken dönmem” derken KYB peşmergesiz dönmeyi kabul etti. Şimdi seçimlere hazırlanıyor. Binanın KDP’ye iade kararı, peşmergenin kentteki eski konumuna döneceği yönünde bir algı yarattı. Tepkiler bu algı üzerinden gelişti.
KBY Başbakanı Mesrur Barzani mahkeme kararını saçmalık olarak nitelerken, KDP Başkanı Mesut Barzani akıtılan kanın bedelinin ağır olacağını söyledi. Kürdistan yönetimi, tepkisini, üzerinde "Kerkük Kürdistan'dır" yazısı, Kerkük'teki Peşmerge heykeli ve Kürdistan bayrağının bulunduğu bir pul basarak gösterdi. KDP’nin kente dönmesini istemeyen KYB ise Kerkük’teki pozisyonunu korumak için daha dikkatliydi. Resmî açıklamada, “Kerkük’teki partiler arasında diyalog kurulsaydı bina meselesi büyük sorun olmayabilirdi” denilirken KYB Politbüro üyesi Sadi Ahmet Pire faturayı KDP’ye kesti: “Gösterileri organize edenler Erbil'de oturuyor; kendi siyasi ajandaları için kaos yaratmak istediler.”
2017 müdahalesi “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir” diyen Kürtler için tarihsel fırsatın kaybıydı. Araplar ve Türkmenler müdahaleyi “Kürtleşmenin sonu” olarak görüp sahipleniyor. Bu kanatlar Müşterek Operasyonlar Komutanlığı’nı da yeni normalleşmenin simgesi sayıyor.
Tarafların normalleşme tanımları birbirine zıt. Kürtler normalleşmeden 1970 ve 1980’lerdeki Araplaştırma siyasetinin tersine çevrilmesini anlıyor. Anayasanın 140. maddesi de nüfus sayımı ve kentin statüsünü belirleyecek referandumdan önce Araplaştırma siyasetinin etkilerinin izalesini öngörüyor. 1957 nüfus sayımına göre Kürtler Kerkük’ün yüzde 48’ini oluştururken Arapların oranı yüzde 28, Türkmenlerin oranı yüzde 21 idi. Araplaştırma siyasetine paralel olarak 1997 itibariyle Araplar yüzde 72’e çıkarken Kürtler yüzde 20, Türkmenler yüzde 6’ya düştü. Seçmen kütüklerinden hareketle Kürt nüfusun 1957’deki seviyeyi neredeyse yakaladığı öne sürülüyor. 2021’deki genel seçimlerde Kerkük’te 12 vekillikten üçünü KYB, ikisini KDP kazanmıştı.
Türkmenler de Araplaştırma siyasetinin mağdurları. Fakat “Kerkük Türkmen yurdudur” parolasından şaşmayan Türkmenler, normalleşmenin kenti Kürdistan’a bağlayacak bir sürece dönüşmesini istemiyor. Ankara’nın siyaseti de bu yönde. Kürtler referandumla Kerkük’ü Kürdistan’a katma hedefinden vazgeçmezken Türkmenler kente “özel” ya da “federe bölge” statüsü verilmesini, yönetimin Araplar, Kürtler ve Türkmenler arasında yüzde 32 ya da 33 oranında pay edilmesini ve valiliğin dönüşümlü olmasını öneriyor. “Kerkük Irak kentidir” diyen Araplar da 140. maddenin üzerine soğuk su içilmesini istiyor. Kentte tarımsal alanların sahipliği konusu anlaşmazlıkların başında geliyor. Irak’ın diğer bölgelerinden Kerkük’e yerleştirilmiş Arap çiftçiler ellerindeki tapularla davaları kazanırken, Kürtler yargıda sonuç alamamaktan yakınıyor.
Kürtlerin “normalleşme” savına karşı Türkmen ve Araplar belli noktalarda ortaklaşıyor. İki taraf da valiliğin Kürtlere geçtiği 2005’ten itibaren yaşanan süreci, “kentle alakası olmayan Kürtleri Kerkük’e taşıyan”, “kamu otoritesi ve güvenliği ele geçiren” ve “şiddet, adam kaçırma ve infaza dayalı sindirme taktiklerine başvuran” planlı bir Kürtleştirme politikası olarak resmediyor.
Kriz konusu olan karargâhla ilgili hassasiyet de bu noktada nüksediyor. Araplar ve Türkmenler kaçırılan kişilerin burada öldürülüp gömüldüğünü iddia ediyor. 2017’de bu konu gündeme geldiğinde Kürt yetkililer kayıpların 2003-2011 arasında yaşandığını savunmuştu.
Kürtlerle ilişkiler türbülansa girse de Sudani’nin lehte inisiyatif alması zor gözüküyor. Bağdat memur maaşları için gereken 940 milyar dinarın sadece 500 milyar dinarını göndererek Kürdistan’a dirsek attı. Kürtler, bütçe kesintisi ve Kerkük’teki olayları protesto için 5 Eylül’de Duhok'ta gösteri düzenledi.
Arap gruplar da kararlı. Koordinasyon Çerçevesi’nin liderlerinden Cabbar Awde’ye göre Kerkük’te federal kontrol geri çevrilemez. Arap Kamuoyu Komitesi Başkanı Nazım el Şemmari de KDP’nin ancak Kerkük’ü merkezin kontrolünde bir Irak kenti olarak tanıması ve federal güçleri işgalci görmekten vazgeçmesi hâlinde dönebileceğini savunuyor. Arapçılık İttifakı ise 2017’den itibaren istikrarın yakalandığını, dışlama, aşağılama, kaçırma ve infaz pratiklerinin bittiğini öne sürüyor.
Irak Türkmen Cephesi’nden Erşad Salihi de PKK ve İran’ın Kerkük’ü kargaşaya sürüklediği iddiasında. Bu, Ankara’nın çizdiği çerçeveye uygun bir tepki. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da PKK’nin Kerkük’ten temizlenmesi çağrısı yapıyor.
Fakat Kerkük’te gösterilerde öne çıkan aktörler belli. Fidan’ın bıraktığı yerden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gürlüyor: “Bu coğrafyanın huzur ve bütünlüğünün bozulmasına izin vermeyeceğiz.”
Kerkük üzerinde nüfuz rekabetine tutuşmuş olsalar da Ankara ve Tahran da bu konuda örtüşüyor. Erdoğan müdahale tehdidi savuruyor ama Kerkük’te inisiyatifi İran’a kaptırdı. Türkmen kartı artık İD’le mücadele, Haşd el Şaabi ve Şii Türkmen kanalları üzerinden İran’ın elinde. Fidan, Türkmenlerin ortak hareket etmesini teminen Bedir Hareketi lideri Hadi el Amiri gibi Şii liderlerle konuşma gereği duyuyor.
Kerkük etrafındaki gerilimler il meclisi seçimlerine doğru daha da alevlenebilir. İl meclisi sadece valiyi değil diğer üst düzey yetkilileri de belirliyor. Seçmen kütükleri üzerinde büyük bir uzlaşmazlık var. Bu yüzden 2019’daki seçimler Kerkük’te yapılamadı. Seçmen kütüklerinin gözden geçirilmesinde ısrar eden Araplar ve Türkmenler, kuzeyden getirilen Kürtlerin sahte erzak karneleriyle nüfusa geçirildiğini iddia ediyor. Öte yandan KYB ve KDP’nin ayrı listelerle seçime girmesi Kürtlerin valilik hesabını bozuyor. İki parti Irak cumhurbaşkanlığı seçiminde ayrı düşmüştü.
Erbil merkezli siyasi gözlemci Sıddık Hasan Şükrü, Kerkük seçiminde KDP ve KYB’nin bir araya gelmesini imkânsız görüyor. Al-Monitor’a konuşan Şükrü, PKK’nin öne çıkarılmasının Türkiye’ye müdahale imkânı yaratma amacı güttüğünü ve KYB’nin Kerkük’teki oyuna gelmemek için dikkatli davrandığını savunuyor. Şükrü, Türkiye’nin KYB’nin seçimi kazanmasını önlemek için uğraşacağını, bu çerçevede KDP’yi Sünni Arap ve Türkmenlerle birlikte hareket etmeye itebileceğini ve KDP’nin bir KYB’li yerine Türkmen valiyi tercih edebileceğini öne sürüyor.
Şükrü, İran’ın da Türkiye’nin hesaplarını bozmak için boş durmayacağını, ABD’nin terör örgütleri listesindeki Asaib Ehl’ül Hak lideri Kays el Hazali’nin Erdoğan’a “Hiçbir yabancı ülkenin içişlerimize karışma hakkı yoktur” diye çıkışmasının da buna işaret ettiğini belirtiyor.
Al-Monitor / 13.09.23