İsrail’in kayıplar yaşadığı 6 Ekim 1973 savaşının 50’inci yıldönümünde Gazze Şeridi’nden başlatılan operasyon, Filistin sorununu kuşatan yerleşik parametreleri darmadağın etti. İsrail’in dokunulmazlığı, yenilmezliği ve her şeye rağmen güvende olduğu miti yıkıldı.
Hamas’ın askeri kanadı Kassam Tugayları saldırıyı 5 bin roket atarak başlattığını duyurduğunda aklıma gelen ilk şey, 2014’te Gazze’de cehennemin ortasında kaldığım savaşta Filistinli örgütlerin yağmur gibi yağdırdığı roketlerin sayısının 50 günde ancak 4 bini bulduğuydu. 2013’te Mısır’da Müslüman Kardeşler eliyle kapattırılan tünellerin işlemediği farz edilirse Gazze’deki örgütlerin boşalan silah stoklarını doldurmakta zorlanmadığı, hatta kapasiteyi artırdıkları ve yeraltı tesislerinde İsrail’in gururu Demir Kubbe’yi delecek kadar üretim yapabildikleri anlaşılıyor. 2014’teki büyük yıkımın üzerine İsrail’in söyleyebildiği şey Hamas’ın tünelleri, sığınakları ve üretim tesislerini yerle bir ettikleriydi. Hamas şimdi hedef olarak İsrail’e sınır çizmekten bahsediyor. Bu hamlede Hamas yalnız değil; İslami Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) de operasyona ortak.
***
Peki Aksa Tufanı’nın çizebileceği sınırlar ne olabilir ya da bunun sonuçları nedir?
- Elbette her iki tarafta da medya ve algı savaşı kınanması gereken görüntüler üzerinden gidebilir. Fakat angajman kurallarını ya da caydırıcılığın boyutlarını belirleyen silahların gücü ve taktik hamleler. Düne kadarki görünüm basitti; Gazze’de ölen Gazze’de kalır. Yani Gazze hem İsrail’in izin verdiği kadar nefes aldığı açık hapishanedir hem de gömüldükleri mezardır. Çatışma çıkar, yıkım olur ama her şey Gazze cehenneminin içinde kalır. Evvela bu denklem bozuldu.
- İkincisi savaş İsrail’e taşındı. Gazze’yi hapishaneye çeviren demir parmaklıklar aşıldı; motorlu savaşçılar karadan, motorlu paraşütçüler havadan İsrail yerleşimlerine ulaşarak biri askeri üs olmak üzere 28 yerde çatışmaya girdi. İsrailli yetkililerin verdiği bilgilere göre ikinci günün sonunda 20 yerde kontrol sağlanırken 8 yerde çatışmalar devam ediyordu. Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te beton bariyerler, Gazze’de yüksek demir örgüler İsrail’i artık güvende tutamıyor. 2021’deki operasyona "Surların Muhafızı" adını koymuşlardı. İki yıl sonra surlar delindi. Bu kez çatışma sahasını dayatan taraf Filistin oldu.
- Üçüncü husus; İsrail onlarca yıl sonra ilk kez bu kadar büyük kayıplar verdi. Dün akşam itibariyle ölen İsraillilerin sayısı 700’e, yaralananların sayısı 2 bin 200’e ulaştı. İsrail’in Gazze’ye misilleme saldırılarında ise 413 kişi öldü, 2 bin 300 kişi yaralandı.
2008-2009’daki Dökme Kurşun Operasyonu’ndan bu yana oluşan bilançoyla kıyaslandığında İsrail açısından durum vahim. 2008-2009, 2012, 2014 ve 2021’deki büyük operasyonların yanı sıra kısa süreli çatışmalarda ölen İsrailli sayısı 308. Filistinlilerin kaybı 6 bin 407. Aynı dönemde yaralanan Filistinli sayısı 152 bin 560, İsrailli sayısı 6 bin 307.
- Dördüncü husus; yine ilk kez onlarca İsrailli esir alındı. Takas pazarlığı için kullanılacak esirler İsrail’in en fazla zorlanacağı konu. En az 53 esir ya da rehineden söz ediliyor. 2011'de Gilad Şalit için müzakereleri yürütmüş olan Gershon Baskin, Hamas'ın esirleri yer altına götürmüş olabileceğini ve onları bulmasının zor olacağını belirtirken şunu öngörüyor:
“İsrail'in bir numaralı hedefi, onları müzakereler yoluyla değil askeri operasyonla bulmak olacaktır."
Başbakan Benyamin Netanyahu esir ya da rehineler için Tuğgeneral Gal Hirsch’i koordinatör olarak atadı.
- Beşincisi İsrail her halükarda koruyabileceğini düşündüğü Gazze’ye yakın 24 Yahudi yerleşim merkezini tahliye etmek zorunda kaldı.
- Altıncısı İsrail istihbaratı tökezledi. Her bir Filistinlinin telefon, kapı ve telefon numarasını bilen, Gazze’yi havadan 24 saat gözetleyen İsrail istihbaratı Aksa Tufanı’nın uzun süren hazırlık çalışmalarını gözden kaçırdı. Bununla ilgili büyük bir soruşturma da başlatıldı. Filistinlilerin bunu nasıl başardığına epey kafa yormaları gerekecek.
-Yedincisi mevcut kabineyle bu savaşın yönetilemeyeceğinden hareketle muhalefetin katılımıyla ulusal birlik hükümeti kurulması gündemde. İsrail iç siyasetinde birileri bedel ödemek zorunda kalacak.
- Sekizincisi Filistin’i coğrafi olarak parçalara ayırarak direnişi bitirme stratejisi çöktü. Yasadışı yerleşimler ve apartheid uygulamalarıyla felç edilen Batı Şeria’da silahlı direniş unsurları büyüyor. Oslo Anlaşması El Fetih’i bir direniş gücü olmaktan çıkarıp İsrail’i ilgilendiren kaygıların peşine taktı. Ama artık Cenin, El Halil, Nablus ve Tulkarim gibi yerlerde Gazze’ye hapsedilmiş örgütlerin uzantıları büyüyor. El Fetih içinde de merkezden bağımsız direniş unsurları artıyor. Filistinli örgütler önce İsrail güçlerinin dikkatini Batı Şeria’ya çeken hamleler yaptı. İsrail’in Gazze’de kopan tufana hazırlıksız yakalanmasında bu taktik işe yaramış olabilir. Malum İsrail güçleri bir süre önce Cenin’e girmeye kalkışmıştı. Bir süreden beri Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yeni intifadalar fokurduyor. Buralarda açılacak cepheler bölgenin Yahudi yerleşimlerle iç içe olması nedeniyle korkutuyor.
- Dokuzuncusu; bir sınır da İsrail’in içinde çiziliyor. 1948 ve 1967 sınırlarında kalan Filistinliler uzun bir aradan sonra 2021’de yerleşmiş bir yargıyı yıkmıştı: “İsrail vatandaşı Araplar artık Filistin davasının parçası değil.” İsrail Arap nüfusu kendince halletmiş ve Filistin davasından koparmıştı. Aksi oldu. Mescid-i Aksa’daki olaylar onları da sokaklara döktü. Artık Gazze, Doğu Kudüs ya da Batı Şeria karıştığında Yahudi-Arap karışımı kentlerin yangın yerine dönme ihtimali var ve bu da İsrail’i düşündürüyor.
Şimdi Netanyahu, ABD’nin sonsuz desteğiyle “uzun sürecek ve kazanılacak” bir savaş vaat ediyor. Yani Gazze’yi yerle yeksan edecek. Özellikle esirlerin bulunması ve kurtarılması için kara harekâtından kaçış olmayacağı vurgulanıyor. Bunun için hazırlıklar yapılıyor. Ama bir yandan da çatışmalar genişlerse İsrail’e başka cephelerin açılması endişesi var.
- Buradan onuncu çizgiye geçelim; Gazze’de işler kontrolden çıkarsa Lübnan’ın güneyinden cepheler açılabilir. Akla hemen Hizbullah geliyor ama orada Filistinli örgütler de var. Tabi dengeyi bozacak asıl faktör Hizbullah. 2006’daki Lübnan yenilgisinden sonra İsrailliler, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın ağzından çıkan her kelimeyi teraziye koyuyor. Hizbullah silah stokunda güdümlü füzeler ve emrinde onbinlerce eğitimli savaşçı barındırıyor. Hizbullah dün 1967’den beri işgal altında olan Şebaa Çiftlikleri’ndeki üç noktaya Filistin’e dayanışma adına roket fırlattı. İsrail de yanıt verdi. Şu aşamada caydırıcılığı koruma mücadelesinde Hizbullah da İsrail de hedef seçerken ‘acıtmamaya’ çalışıyor. Lübnan siyaseten ve iktisaden felç olmuş haldeyken Hizbullah’ın şu aşamada ülkeyi savaşa sürüklemekten kaçınacağı düşünülüyor. Burada bir eşik var ama aşılamaz değil.
Ayrıca Suriye’de 2011’den beri çatışmalarda deneyim kazanmış Filistinli gruplar da Golan Tepeleri’nden devreye girebilir. İsrailli yorumculara bakılırsa İsrail intikam için elinden geleni yapacak ama Batı Şeria, Lübnan ve Golan’dan cephe açılmasını önlemek için dikkatli olacak. Tufan, İran’a saldırması halinde İsrail’in nasıl bir yere dönüşeceğine dair de küçük bir prototip sunuyor.
- Aksa Tufanı’nın çizmeye çalıştığı son çizgi muhtemelen şu mesajı içeriyor:
Arap ülkeleriyle normalleşme İsrail’i güvenli kılmayacak ve Filistin davası belli ülkelerin çıkarları için toprağa gömülmeyecek. 2020’de BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’ın Abraham Anlaşmaları ile Tel Aviv’le ilişkileri normalleştirmesiyle İsrail epey rahatlamıştı. İsrail’le normalleşenler Filistin lehine kazanımlar olacağı savıyla ahaliyi aldatmaya çalışıyor. İsrail sadece 2022’de Doğu Kudüs'te 23 bin 861, Batı Şeria'da 4 bin 427 konut inşa ederek Filistin topraklarını kemirmeye devam etti. Son tırmanıştan önce dans sırası Suudilere gelmişti. Veliaht Prens Muhammed bin Selman geçen ay BM Genel Kurulu sırasında Netanyahu’nun keyfine keyif katacak şekilde normalleşme anlaşmasına çok yaklaştıklarını söylemişti. Bu arada Hindistan’dan başlayıp Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail üzerinden Yunanistan’a ulaşacak ulaşım koridoru projesi de bu normalleşmeye jeostratejik boyut ekliyor. Filistinliler arasında Suudi Arabistan’ın İsrail’le el sıkışması Filistin davasına vurulabilecek en büyük darbe olarak ele alınıyor. Haliyle Aksa Tufanı normalleşme sürecinin tam ortasına atılmış bir bomba olarak da görülebilir.
Gazete Duvar / 9.10.23