“Buraya bakın, bu kara mermerin altında,
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür,
Devlet dersinde öldürülmüştür.”
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı bugün kutlanıyor. Tam 100 yıl önce ilan edildi bu bayram. Fakat 100 yıldır çocuklar istismara maruz kalıyor, zorla evlendiriliyor, eğitim göremiyor, hapishanelerde yaşamaya mahkûm ediliyor, göç yollarında can veriyor, devlet şiddetine maruz kalıyor ve sömürü çarkları arasında eziliyorlar.
Acı ama bu sistemin yarattığı vahşetin tam olarak gerçekliği olan olayları, verileri tekrardan hatırlatalım istiyoruz. Hatırlayalım ki çocuklarımız için hiçbir gelecek sunamayan bu düzenin 23 Nisan’larında çocukların neşe dolamayacağını bir kez daha anlayalım.
“Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler”
Memleketin her karışı ne yazık ki çocukların da çektikleri acılara sahne olmuş durumda. On yıllar öncesine gitmeye bile gerek yok, bugün Kürdistan coğrafyası tarifsiz acılar yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Devletin şiddetinden, kininden en çok çocuklarımız zarar görüyor. Bazen uykuda, bazen küçücük bedenleri ile kurdukları kocaman dünyalarında, oyunlarında yakalıyor ölüm onları:
Şırnak’ın Silopi ilçesinde Mühammet (7) ve Furkan (6) kardeşleri odalarında uyuyorlarken yakaladı ölüm. Bir panzerin odalarına girmesi nedeniyle ayrıldılar bu dünyadan. Devletin panzerleri son 13 yılda en az 16 çocuğun daha canını aldı.
Ceylan Önkol, 12 yaşındayken koyun otlatmak için gittiği arazide mayına basması sonucu hayatını kaybetti. Uğur Kaymaz da 12 yaşındaydı, Mardin’de evlerinin önünde polisin açtığı yaylım ateşi sonucu yaşamını yitirdi.
Berkin Elvan 14 yaşındaydı. Yıllardır sürmekte olan devlet baskısına, yasaklara ve ekonomik sıkıntılara karşı bir başkaldırı olan Haziran Direnişi günlerinde, Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğinin kafasına isabet etmesi sonucu yaralanmış, günlerce süren yaşama tutunma mücadelesinin ardından aramızdan ayrılmıştı. Dönemin Başbakanıyken T. Erdoğan Berkin’in annesini meydanlarda yuhalatmıştı.
Aladağ’da yanarak can veren 12 kız çocuğumuzu hatırlayalım. Bölgede kapatılan devlet yurdunun ardından aileler çocuklarını okutabilmek için Süleymancıların tarikat yurduna yerleştirmek zorunda kalmış, “ihmaller” sonucu çıkan yangının ardından çocuklarının cansız bedenlerini alabilmişlerdi o yurttan.
Bir de göç yollarında yitip giden çocuklarımız var. Daha fazla kar ve sömürü uğruna savaşlar yaratan emperyalistler, milyonlarca çocuğun da kanını ellerinde taşıyorlar. Çok değil bundan 5 yıl önce bir sahil kıyısına vuran Aylan bebeğin cansız bedeni hala gözlerimizin önündedir. Aylan bebek, milyonlarca çocuğun çektiği ıstırabın yalnızca tek bir örneğidir.
“Ustam seslendi uzaktan, oğlum al takımları”
Kapitalizm sömürü çarklarını döndürmek için en karlı emek güçlerinden biri olarak çocukları görüyor. Çünkü onların ne sigortası, ne kaydı ne de haklarını soracakları bir bilinçleri oluyor. Çocukların henüz erişkinliğe ulaşmamış bedenlerini ince işleri yapmakta çok “ustalıklı”, oyun oynamak için hazır enerjilerini ise bütün gün çalıştırılmaya çok elverişli görüyor kan emiciler. Eşitsizlik en çok onların canını yakıyor bu düzende. Milyonlarca çocuk, çocukluğunu yaşayamadan hayatın gerçekliği ile tanışıyor.
Geçen yıl açıklanan veriler göre 59 milyonu aşkın çocuk eğitim haklarından yoksun bırakıldı. 5-17 yaş arası 154 milyon çocuk ise işçi olarak çalıştırılıyor.
“Liseli inşaat işçisi” diye yaptılar haberini Abdullah Şeker’in ama bu sorun olarak görülmüyordu onlara göre. Onlar için haber değeri yalnızca 8. kattan düşerek ölmesiydi. Oğuzhan Çalışkan 17 yaşındaydı staj cinayetine kurban gittiğinde. Filli Boya fabrikasında işçi güvenliği önlemleri alınmadığı için elektrik akımına kapılarak can verdi. Uğur Çolakoğlu’da bir lise öğrencisiydi, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı gününün tatil olmasını “fırsat” bilerek harçlığını çıkarmak için gittiği inşaatta, yüksek gerilim hattına kapılıp 9. kattan düşerek yaşamını yitirdi.
Ahmet Yıldız 13 yaşındaydı. Eğitim masraflarını karşılamaya gücü yetmiyordu ailesinin. O yüzden çalışmak zorunda olduğu fabrikada boyundan büyük pres makinasına sıkışarak yaşamını kaybetti. Burada da günah keçisi çoktan belirlenmişti, bütün oklar çocuğunun çalışmasına izin veren aileye yönelmişti. O makinada çalışmasına izin veren patron, eğitimi ticarileştiren devlet o an için unutulmuştu.
Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundayız!
Burjuva düzenin yarattığı yozlaşma ve çürümüşlük, her geçen gün çocuk istismarı haberlerini karşımıza çıkarıyor. Bizzat düzen eliyle çocuk yaşta evlilik meşrulaştırılıyor, 40 çocuğa tecavüz edildiği ortaya çıkan Ensar gibi gerici vakıflarla Milli Eğitim Bakanlığı protokoller imzalamaya devam ediyor. 2014-2019 yılları arasında cinsel istismar sebebiyle sadece soruşturma aşamasında olan toplam 10 bin 844 mağdur çocuğun olduğu biliniyor. Bu ise yalnızca resmi kayıtlarca bilinen kısmı.
Şimdilerde ise koronavirüs, iktidar için adeta can simidi olmuş durumda. Çünkü senelerdir geçirmeye çalıştıkları ama tepkilerden kaynaklı bir türlü amaçlarına ulaşamadıkları çocuk yaşta evlilik yasallaştırılmaya çalışılıyor, katillerin, tacizci ve tecavüzcülerin hapishanelerden çıkmasını sağlayan af yasası ise çoktan onaylanmış bulunuyor! Bu durum ise zaten çocuk istismarının, çocuğa ve kadına yönelik her türlü şiddetin göstermelik cezalar ile neredeyse teşvik edilen boyutlara geldiği ülkemizde, ciddi bir tehlike anlamına gelmektedir. Bu tehlikenin en büyük kanıtını ise henüz 2 gün öncesinde gördük. MHP ve AKP’ni verdiği oylar sayesinde af yasasından yararlanıp hapisten çıkan bir “baba” 9 yaşındaki kızı Ceylan Aslan’ı döverek öldürdü. Ceylan’ların katilleri ise yalnızca suçu işleyenler değil o suçluların hapisten çıkmasına sebep olan iktidardır!
Tüm bu sorunları yaşayan, adlarını yazmakla bitiremeyeceğimiz binlerce hatta milyonlarca çocuk varken bu memlekette, daha adını bile duymadığımız ama bu sistemin katlettiği milyonlarca çocuğumuz varken yaşadığımız bu gezegende; hiçbir 23 Nisan neşe dolduramaz içimize. Çocukların ölmediği, şeker de yiyebildikleri bir başka dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Ama bu dünya ne çocuklarımızı bir günlüğüne neşelendirerek kurulabilir ne de bu sorunları yaratanların koltuklarına çocuklarımızı bir günlüğüne oturtarak... Çözüm bu sorunları döne döne yaratan kapitalizmden hesap sorarak gelecektir. Çözüm işçi ve emekçilerin geleceklerine sahip çıkarak bu sistemi yıkmak için mücadeleyi büyütmesiyle gelecektir. Çocukların çocukluklarını yaşayabilecekleri gerçek bir dünya için, sosyalizm için mücadeleye!
M. Nevra