İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezinde basın toplantısı düzenlenerek hasta mahpuslar için çıkarılan Adalet Bakanlığı Genelgesi üzerine insan hakları savunucularının düşünceleri aktarıldı.
Adalet Bakanlığının 01.12.2022 tarihli istatistiklerine göre, hapishanelerde 336.315 tutuklu ve hükümlü bulunduğu belirtilen basın toplantısında “Bu kişilerden 65 yaş ve üstünde olan kişi sayısı 5.513 kişidir. Bakanlığın istatistiğine göre 277 müstakil kapalı, 88 açık, 4 çocuk eğitim evi, 10 kadın kapalı, 8 kadın açık ve 9 çocuk kapalı cezaevi olmak üzere 396 infaz kurumu vardır. Toplam infaz kurumunun kapasitesi 286.797’dir. Bu durumda halen 49.518 mahpus kapasite fazlası olarak hapishanelerde tutulmaktadır” denildi.
Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
“İnfaz kanununun 16.maddesi uyarınca hapishanede kalamayacak düzeyde ağır hastalığı bulunan kişiler ATK raporu ile infazları geri bırakılarak tedavileri için salıverilme yetkisi düzenlenmişti. Kanundaki düzenlemeye 2013 yılında yapılan değişiklik ile ‘cezaevinde yaşamanı tek başına idame ettirememe’ kriteri ile ‘toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmamak’ kriterleri eklenmiş ve bu şekilde daha fazla ağır hasta mahpusun tahliye edilmesinin yolu açılmıştı. Ancak infaz kanununun özellikle 25. madde kapsamında olan ağırlaştırılmış müebbet hükümlüleri ile ATK raporu ile salıverilmeleri gerekirken toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturduğu düşünülen ağır hasta mahpuslar salıverilmemiş ayrıca TMK kapsamındaki ağır hasta mahpuslara yönelik ayrımcılık yapılarak salıverilmeleri rapor verilmeyerek engellenmişti. Covid-19 bahanesi ile çıkarılan 7242 sayılı infaz kanunu değişikliği ile adli mahpusların salıverilmesi kolaylaştırılmış ancak TMK kapsamındaki mahpusların salıverilmeleri daha da zorlaştırılmıştır.
Tüm yaşanan gelişmeler hasta mahpusların sorununu çözmemiş tam tersi daha da büyümesine sebep olmuştur.”
Genelgenin ayrıntılarının açıklanmasında sonra şunlar ifade edildi:
“Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan genelgenin hasta mahpusların yaşadığı problemleri çözme konusunda ilk adım olduğunu, ancak sorunları kalıcı olarak çözmek için yapılması gereken yasal düzenlemelerin sivil toplum örgütleri, barolar, tabip odaları ve diğer ilgili kişi ve kurumların da katılımını esas alan bir yöntem ile tamamlanması gerektiğini belirtmek isteriz.”