"*Nefret suçu AGİT’in tanımladığı “mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek ya da hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her tür suç.” şekliyle ele alınmalıdır. Etnik aidiyet, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli ayrımcılık nefret suçları tanımının içerisine dahil edilmelidir.
*Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ayrımcılık yasağını düzenleyen 12 No’lu Protokülü’nü 18 Nisan 2001 tarihinde imzalamış fakat parlamentoda henüz onaylamadığı için uygulamaya konulmamıştır. Bu protokolün uygulanması ırkçılıkla ve ırk ayrımcılığıyla mücadelede hayati önem taşımaktadır. İHD bu protokolün bir an önce parlamento tarafından onaylanıp uygulamaya geçirilmesi gerektiği görüşündedir.
*İHD, Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) Irkçılık ve Irkçılığa Dayalı Ayrımcılığa dair 7 No’lu Genel Politika Tavsiyesi (GPR) ile TCK’nın uyumlu hale getirilmesi gerektiği inancındadır.
*TC Anayasası’nın 'Kanun Önünde Eşitlik' ilkesini düzenleyen 10. maddesine etnik grup aidiyeti, cinsel yönelim ve cinsel kimlik, her türlü inanç veya inançsızlık ve yaş gibi nedenler de dahil edilmelidir.
*Yukarıda ifade ettiğimiz gibi TCK’daki nefret suçları yeniden düzenlenmelidir.
*Nefret söylemini kullananlara yönelik cezasızlık politikası sona erdirilmeli ve nefret suçu mağdurlarına yönelik olumsuz yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Cezasızlık politikasıyla mücadele edilmeli ve yargıda oluşan olumsuz kültürün sona ermesi gerekmektedir.
*Nefret söyleminin ortadan kaldırılması için bazı vasıtalar kullanılmalıdır. Bunlar farkındalık arttırmaktan ve öz denetimden hukuk uygulamalarına kadar geniş bir yelpaze içerisinde değerlendirilmelidir.
*İHD her kademedeki yetkililerin ve siyasi liderlerin nefret söylemlerinden kaçınması gerektiği inancındadır. Ayrımcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı dilin sürmesi durumunda Türkiye’de nefret suçlarının bitmeyeceği kanaatindeyiz. Çünkü bu durum milliyetçi ve ırkçı gruplar üzerinde oldukça olumsuz etkiler bırakmakta ve bu etkiler saldırılara dönüşebilmektedir.
*Irkçı ve homofobik/transfobik suçların rapor edilmesinde, soruşturulmasında ve cezalandırılmasında kolluk kuvvetleri ve savcılık personelinin mağdurlarla işbirliği yapması ve güven içerisinde bir iletişim kurması gerektiği kanaatindedir. Bu amaçla kolluk kuvvetlerine ve savcılık personeline düzenli eğitimler verilmelidir."