22 Ağustos 2020 tarihinde Sakarya’nın Kocaali ilçesine bağlı Köyyeri Mahallesi’nde, Mardin Mazıdağı’ndan fındık toplamaya giden Kürt işçilere bahçe sahipleri saldırdı. 17 gündür çalıştıklarını ifade eden işçiler, sürekli hakarete uğradıklarını söylüyorlar. Ayrıca 3 günlük çalışmalarının patronları tarafından 1 gün olarak yazılmaya çalışıldığını ifade ediyorlar.
Saldırının yaşandığı gün bahçe sahiplerinin “köpek sürüsü” diyerek hakaret etmeye başlaması üzerine iş bırakarak bahçeden ayrılan işçilere yönelik ırkçı saldırı videoları, günlerdir sosyal medyada dolaşıyor. Eşyaları ile birlikte yakılmakla tehdit edilen işçiler, geçmişte birçok kez olduğu gibi linç edilmekten, öldürülmekten korkarak memleketlerine dönmek zorunda kaldılar.
İktidar cephesi ve solcu geçinen ulusalcılar yaşanan olayın “münferit” olduğunu empoze ediyorlar. Olayın hiç de böyle olmadığı, şovenizm zehrinin, bir devlet politikası olarak Kürt düşmanlığının bu ve benzer ırkçı saldırılara zemin hazırladığı, yakın yılların olaylarından bile görülebilir. Örneğin geçtiğimiz yıl ağustos ayında, Kürt bir genç olan 19 yaşındaki Şirin Tosun Kürtçe konuştuğu için 6 kişi tarafından linç edildi ve silahla başından vuruldu.
2018’de Kürtçe konuşan baba ve oğula, “Kürt müsünüz, Suriyeli mi?” diye soran bir ırkçı, “Evet Kürt’üz” cevabı alması üzerine, “Zaten sizi sevmiyorum” diyerek, belindeki tabancayı çıkarıp Baba Kadir Sakçı’yı öldürdü, oğlunu ağır yaraladı. Yine 2018’de Sakaryaspor - Amedspor karşılaşmasından önce askeri operasyon görüntülerinin skorboarddan verilmesi, sonra “Ölürüm Türkiyem” parçasının çalınması, ardından da Sakaryasporlu ırkçı taraftarların Amedsporlulara saldırması hafızalardaki tazeliğini hala korumaktadır.
Fındık toplamaya giden binlerce Kürt işçinin maruz kaldığı hakaretler, ağır çalışma koşulları, ucuz işgücü olarak görülmelerini ise görmeyen-bilmeyen yoktur.
Dolayısıyla, neresinden bakılırsa bakılsın saldırının “münferit” bir olay olmadığı, sistematik olduğu ortadadır. Elbette bu saldırılar sadece Sakarya’da değil, ülkenin dört bir yanında özellikle Kürt işçi ve emekçilere yönelik olarak yaygın bir şekilde sürüyor. Mülteci veya göçmen işçi ve emekçiler de ırkçı-faşist saldırıların doğrudan hedefi oluyorlar.
Sermaye devleti zemin hazırlıyor, saldırganları koruyor-kolluyor…
Sermaye iktidarı, işçi-emekçilerin sınıf savaşımı üzerinden ortak hareketini engellemek için şovenizmin zehrini topluma yayıyor. Türk-Kürt düşmanlığından göçmen işçilere yönelik saldırganlığa, “Bütün dünya bize karşı” bakışından “Türk’ün gücü her şeye yeter” zihniyetine kadar her biçimiyle şovenizm bir devlet politikası olarak tüm toplumu etkisi altına alıyor.
Böylesi sistematik bir düşmanlığın olduğu yerde, ırkçı saldırılar süreklileşiyor. Üzerine bir de devletin saldırganları koruyan, kollayan ve aklayan hukuk sistemi ekleniyor. Hükümet sözcüleri ve bakanlar da çıkıp “toplumun hassasiyetleri” diye başlayan cümleler kurunca tablo tamamlanıyor. Sonuç, işçi-emekçilerin kendi gelecekleri için birleşmelerinin önüne çıkan engeller, düşmanlıklar ve sermaye devletinin kendi devamlılığı için yarattığı zemin oluyor. Sürekli olarak terör demagojisi eşliğinde körüklenen düşmanlıklar, işçi-emekçilerin gerçek sorunlarından uzaklaşmasına neden oluyor.
Aynı fabrikada çalışan işçilerin bir araya gelmesine de engel olan şovenizm zehrinin panzehiri, yükseltilecek olan sınıf mücadelesidir. Zira sınıf mücadelesi içinde ayrımlar ortadan kalkar, omuz omuza mücadele eden işçi ve emekçiler ortak çıkarlar ile şovenizm zehrini alt edebilir. Fakat bu süreçte gericilikle, şovenizmle sistematik mücadele yürütülmesi şarttır. Harekete geçen işçilerin bu düşmanlıkları kendiliğinden bitirecekleri yanılsamasına düşmemek, sınıf kardeşliğinin ve hakların kardeşliğinin daimi kalabilmesi için sınıf bilincinin gelişmesinin, sınıf kimliği kazanılmasının önemini göz ardı etmemek gerekir.
Sakarya’da yaşananlara dair…
Son yaşanan olay da sermaye iktidarının yaydığı şovenizm zehrinin ve beslediği ırkçı kültürün bir ürünüdür. Günlük 90 lira için memleketinden yola çıkan, tüm hakaretlere ve haklarının yenmesine karşın emeğiyle geçinmeye çalışan işçilere yönelik hakaretlerin ardı kesilmeyince, işçiler iş bırakıyor. Bunun üzerine saldırıya uğruyorlar. Defalarca jandarmayı arıyorlar ama gelen yok. Jandarmanın da saldırganlardan taraf olacağını biliyorlar ve olası bir linç girişimine karşı memleketlerine dönüyorlar.
Sakarya Valiliği açıklama yapıyor, “Böyle bir olay ne Jandarma’ya ne de Emniyet’e intikal etmiştir. Araştıracağız” diyor. Sosyal medyada görüntüler çıkınca 3 saldırgan gözaltına alınıyor. Ancak her zamanki gibi serbest bırakılıyorlar.
Böylece, şovenizmin ve sistematik ırkçı saldırganlığın nasıl bir devlet politikası olduğunun kanıtı niteliğinde bir olay daha kayıtlara geçiyor. Sermaye düzeninin ne bunları çözme isteği ne de gücü var. Halkların kardeşliği, işçilerin birliğinin sağlanması ile mümkün olacaktır.