Gözaltında kayıplar ve hasta mahpuslar için eylemler

Diyarbakır ve Batman’da gözaltında kaybedilenlerin akıbeti sorulurken, Ankara ve İzmir’de hasta mahpusların serbest bırakılması istendi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Temmuz 2021
  • 18:09

Diyarbakır

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları sosyal medyadan yaptıkları 650. hafta eyleminde İhsan Haran’ın akıbetini sordu. Basın açıklamasını İHD Diyarbakır Şube Yönetim Kurulu (YK) üyesi Sedat Gördük yaptı.

Aralık 1994 tarihinde Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde bulunan Çiftkapı civarında gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan İhsan Haran’ın 1994 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde bağlı Arıklı (Hüseynike) Köyü’nde ikamet ettiğini belirten Gördük, köylerini askerlerin yakmasından sonra Haran’ın Diyarbakır kent merkezine yerleştiğini aktardı. Haran’ın, aynı yıl içerisinde de Çiftkapı semtinde ellerinde polis telsizi olan kişilerce kaçırıldığı belirtildi. 

Gördük, bazı görgü tanıklarının şahitlik ettiği kaçırılmanın ardından Nesibe Haran’ın eşinin bulunması için girişimlerde bulunduğunu dile getirdi. Fakat bu girişimlerin sonuçsuz kalması nedeniyle İHD üzerinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurulduğunu belirten Gördük, yapılan bu başvuru akabinde ancak 26 Şubat 1996’da Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Haran’ın kaçırılmasına dair soruşturma başlatıldığını söyledi.

Savcılığın Haran’ın gözaltında kaybedildiğine dair yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle 21 Ocak 1998’de soruşturmaya dair takipsizlik kararı verdiğini söyleyen Gördük, AİHM’in ise 6 Ekim 2005 yılında verdiği kararla Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm ettiğini kaydetti.

Gördük, JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan’ın 2009 yılında basına yansıyan ve bölge kentlerinde yaşanan pek çok kayıp olayının aydınlanmasını sağlayacak anlatımlarında Haran’ın kaybedilmesine ilişkin önemi bilgiler verdiğini de hatırlattı. Ve Aygan’ın o anlatımlarından şu sözleri paylaşıldı:

“PKK’lı olduğu söylenen İhsan Haran isimli bir genç vardı. Ailesi boşaltılan Lice köylerinden Diyarbakır’a göçmüştü. Şehitlik semtinde oturuyordu. O genç JİTEM’e alınıp sorgulandı. Sonra da Silvan tarafına götürüldü, bir arazide kafasına kurşun sıkılıp bırakıldı. Fakat sonra komutan Abdülkerim Kırca’dan duydum. Meğer o genç kafasına sıkılan kurşunla ölmemiş, sadece şok geçirmiş. Batman’a kadar yürüyüp hastaneye gitmiş. Yaşadığı olayı anlatmış. İşte bu olay Batman timine haber veriliyor, o da Diyarbakır JİTEM’e bildiriyor. Kırca’yı telefonla arıyorlar ve ‘komutanım böyle bir durum var’ diyorlar. O da ‘Tamam onu hemen sizin time alın, bekletin. Biz geliyoruz’ diyor. Bana bunu Kırca kendisi anlattı. İlk infazı yapanları beceriksizlikle suçladı. ‘Bizim beceriksizler öldürememişler. Adam kalkmış şehre, hastaneye gitmiş. Tekrar gittik, aldık ve işini tamamladık’ dedi. Abdülkerim Kırca yanına personelini alarak hemen Batman’a gidiyor ve o genç tekrar araziye götürülüp, infaz ediliyor. JİTEM’in eline düşen sağ bırakılmıyor. İlk infaza tanık oldum. Kemal Ümlük, Uzman Çavuş Yüksel Uğur vardı. Bir toprak yığının arkasına götürüp vurdular. Geceydi, hangisinin vurduğunu görmedim. Gencin sorgusu JİTEM’de yapıldı sonra Arabaya konulup araziye götürüldü. PKK’lı diye öldürüldü. Bu Diyarbakır bölgesinde PKK’yla ilgili bilgileri genellikle itirafçı Serpil Toprak veriyordu. O da JİTEM’de sivil memur olarak çalışıyordu.”

Aygan’ın bu beyanları sonrası Nesibe Haran’ın savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu söyleyen Gördük, ancak bu beyanlara ilişkin soruşturma açılıp açılmadığına dair herhangi bir yanıt verilmediğini ve İhsan Haran’dan bir daha haber alınmadığını kaydetti. 

Batman

Kayıp Yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Batman Şubesi 487. hafta eylemini dernek binasında gerçekleştirdi. Basın metnini okuyan İHD Batman Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Abdulrezak Katmaz, 1992’de Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde sivil giyimli 2 kişi tarafından kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Mehmet Zeki Akyıldız’ın akıbetini sordu. 

Kayıpların akıbetini sorgularken, onlara dair bir izi bulunmadan, gerçekler ortaya çıkarılmadan ve adalet sağlanmadan mücadeleden asla geri adım atmayacaklarını kaydeden Katmaz, “Biliyoruz ki susmak kaybedenleri cesaretlendiren politik bir tercihtir, susmayacağız. Adalet ve hakikat arayışımızda ısrarcı olacağız. Asıl kaybedilmek istenen insanlığımızdır, bu yüzden insanlık onurunu her daim sahipleniyor olacağız” dedi. 

Katmaz, daha sonra kayıp Mehmet Zeki Akyıldız’ın babası Salih Akyıldız’ın anlatımlarını şu şekilde ifade etti:

“Mehmet Zeki ailesi ile birlikte, Batman’da bulunan Beşevler Mahallesinde ikamet ediyormuş ve ortaokula gidiyordu. Kaçırılmadan bir süre önce de, okul dönüşlerinde hırpalanmış ve elbiseleri yırtık bir şekilde eve dönüyormuş. Ailesinin ısrarlarına rağmen yaşadıklarını anlatmıyormuş. Aile daha sonra Mehmet Zeki’ye, Hizbullahçıların örgütlerine katılması için baskı yaptığını öğrenir. Can güvenliği nedeniyle Mehmet Zeki’nin okulu değiştirilse de, Hizbullah elemanları M. Zeki’nin peşini bırakmazlar. M. Zeki kaçırıldığı gün, Silvan’da ikamet eden ablasının yanına gider. Dönüşte, Silvan Gazi Caddesi’nde bulunan Şey Halil Mezarlığı’nın yanında yer alan Aslanlı burcu civarında, sivil giyimli 2 şahıs koluna girip zorla kaçırır. 3 gün boyunca Silvan’da tutulan Mehmet Zeki, daha sonra ‘Hizbullahçılar köyü’ olarak tanınan Yolaç (Suse) köyüne kaçırılan şahısların tutulduğu sığınağa götürülür. O dönem de sığınaktan 7 kişi kaçıp kurtulur. Aile kaçanların arasında Zeki’nin olabileceği umuduyla sevinirler. Aile kaçıp kurtulanlardan öğrendikleri, kendileri kaçmadan 3 gün önce Sulubağ (Huseyna) köyünden kaçırılıp sığınakta tutulan bir şahısla birlikte oğlunun sığınağa götürüldüğünü öğrenir. Aile, Hizbullahçıların çevreye saldıkları korku ve şikâyetlerin soruşturulmaması nedeniyle davacı olmazlar. Yıllar sonra askerlik şubesinden kendilerine gelen celp kâğıdı üzerine M. Zeki’nin babası askerlik Şubesine gidip oğlunun 1992 Hizbullahçılar tarafından kaçırılıp kaybedildiğini söyler. Ancak askerlik şubesinde ki görevliler baba Salih Akyıldız’ın sözlerine inanmaz ve ‘Oğlun PKK’ye katılmıştır. Bize gelip, Hizbullahçılar kaçırdı deme’ şeklinde karşılık verirler. Aradan geçen 29 yıla rağmen kaçırılarak kaybedilen Zeki Akyıldız’ın akıbeti hala meçhul.”

Ankara

Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, İHD Ankara Şube binasında yapılan 359. hafta eyleminde Kırıkkale F Tipi Kapalı Hapishanesi’nde kalan Resul Kocatürk’ün serbest bırakılmasını istedi. Basın metnini İHD Ankara Şube Eşbaşkanı Fatin Kanat okudu.

Yaşam hakkının kutsal olduğunu ve en temel hak olduğunu dile getiren Kanat, “İnsan yaşamının korunması, onun hem bedeninin hem de psikolojisinin korunması şeklinde gerçekleşmek zorundadır. Bu nedenle yaşam hakkı mutlak olarak koruma altındadır. Anayasa m.17/1, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. maddesi ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi 6. Maddesi yaşamın korunmasını hükme bağlar. Kişinin varlığını bedensel ve psikolojik olarak sağlıklı bir bütünlük içinde devam ettirmesine dair tüm haklar, cezaevlerinde kalan her birey içinde mutlak olarak geçerlidir. Ancak kapatılmanın eza verici olmasının dışında da mahpuslar pek çok hak ihlaline uğrayarak biyolojik ve psikolojik olarak tahribata uğramakta ve yaşam hakları korunamamaktadır” diye belirtti.

Sonrasında Kırıkkale F Tipi Kapalı Hapishanesi’nde kalan Resul Kocatürk’ün sağlık durumu hakkında bilgi veren Kanat, şunları söyledi:

“Resul Kocatürk, astım hastası ve Wernicke-Korsakof sendromu vardır. Ayrıca hipotiroid rahatsızlığı ve irritabl kolon hastalığı da bulunmaktadır. Akciğerindeki nodül nedeniyle Ankara Sanatoryum Hastanesinde uzunca bir süre tedavi görmüştür. Resul Kocatürk hem kendisi ile yapılan avukat görüşlerinde hem de yollamış olduğu mektuplarda sağlık durumu ile ilgili yaşanan sorunları aktarmıştır. Mart ayı içerisinde akşam saatlerinde yoğunlaşan halsizlik ve şişkinlik meydana geldiğini, lavaboya gittiğinde baş dönmesi ve kusma olduğunu, yere yığıldığını, revire çıkartıldığını, tansiyonunun düştüğünü ve ateşinin yükseldiğini, hastaneye götürüldüğünde Kovid-19 şüphesi ile işlem yapıldığını ancak sonrasında Covid-19 olmadığının söylendiğini, değerlerinin (kalp, kan, oksijen ve kanda enfeksiyon) yüksek çıktığını, biyopsi için karaciğerden örnek alındığını ve Şehir Hastanesine götürüldüğünü, biyopsi sonucunda teşhis konulamadığını, ‘enfeksiyon yönünden değerlendirilmesi gerekir’ denildiğini, karın bölgesindeki şişkinlik için ilaçlı inceleme yapılacağı söylenmiştir. 

“Karaciğerinden yapılan biyopsi sonuçlarıyla birlikte kontrole gittiğinde ısrarı üzerine hekim tarafından karın bölgesinden tomografi tetkiki yapılmasını istemişti. Tomografi çekimi yapılmış ve tahmin ettiği gibi sonuçlar pek iç açıcı çıkmamıştır. ‘Sanki hasarsız iç organım kalmamış desem abartı olmaz’ diyerek durumu ifade etmiştir. Hipotiroid, astım, akciğer nodülü, mide ülseri, karaciğer, dalak ve rektum sorunları da eklenmiştir.” 

Kanat, nisan ayında yapılan kontrollerinde rektumunda tespit edilen 13 mm’lik asimetrik duvar kalınlaşmasının kanser hastalığı ihtimali olarak değerlendirilen Kocatürk’ün, o zamandan bu yana hastaneye götürülmediğini de belirtti.

Eşinin bu tetkikleri dışarıda gösterdiği uzman hekimlerin zaman kaybedilmeden teşhis için kolonoskopi tetkiki yapılmasını önerdiğini ifade eden Kanat, Kocatürk’ün Kırıkkale Tıp Fakültesi Hastanesinde takibini yapan hekimin de kolonoskopi, endoskopi ve MRG tetkikleri istediğini, ancak yoğunluk gerekçesiyle tetkik randevusunun Eylül 2021’e verildiğini ifade etti.

Kanat, “Randevusunun bu kadar uzun zamana yapıldığını öğrendiğinde erken bir tarihe alınması için girişimleri olmuş, hapishane revir doktorunun da ‘kanser ihtimali var’ demesine rağmen talebine olumlu cevap verilmemiştir. Halsizlik, yorgunluk, yüksek ateş, karın bölgesinde şişkinlik, kabızlık, sol alt karın boşluğu kısmında ve göbek çevresinde ağrılı sancılı durumlar olmak üzere çeşitli belirtiler bulunmaktadır. Karaciğer sorunu için üç ayda bir kontrolü yapılmaktadır ve 15 Haziran’da Tıp Fakültesine götürülmesi gerekirken götürülmemiştir. Yaklaşık 6 senedir hem karaciğer hem de tiroid kontrolü ve tedavisi Tıp Fakültesi hastanesinde yapılıyor olmasına rağmen ikisine de uzun zamandır götürülmüyor. Devam eden hastalıklarına ek olarak midesinde ülser, boyun ve bel fıtığı, ilk tutuklandığında gördüğü işkenceye bağlı olarak gelişen bursit rahatsızlığı da bulunmaktadır” dedi.

Kocatürk’ün kanser tehlikesi şüphesi yüksek olan rahatsızlıklarından kaynaklı Eylül ayına verilmiş hastane randevusunun erkene alınarak tedavisine hızlıca başlanması gerektiğini vurgulayan Kanat, “Diğer hastalıklarından kaynaklı rutin devam etmesi gereken tetkiklere götürülmeli ve tedavileri aksatılmadan yapılmalıdır. Yaşamını zorlaştıran ve ağırlaşan hastalıkları göz önüne alınarak tam olarak iyileşinceye kadar infazının ertelenmesi için gerekli girişimlerde bulunulmalı ve ailesinin yanında daha sağlıklı koşullarda tedavisi yapılmalıdır” çağrısında bulundu.

İzmir

İHD İzmir Şubesi sosyal medyadan gerçekleştirdiği eylem Muğla E Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulan ağır hasta mahpus Özal Korkmaz’ın serbest bırakılmasını istedi.

Açıklamayı yapan İHD İzmir Şube yönetiminden Cemile Karakaya, Türkiye hapishanelerinde 604’ü ağır olmak üzere toplam bin 605 hasta tutuklunun olduğunu anımsatarak, “Türkiye hapishaneleri mahpus sayısı bakımından tarihinin en yoğun dönemini yaşamakta ve bu durum yoğun hak ihlâllerini de beraberinde getirmektedir” diye belirtti. Karakaya, ağır hasta tutukluların hastalıklarının son dönemlerde artmasına rağmen tahliye edilmediklerine tepki göstererek, “Cezaevlerinde trajik sonuçlara yol açmakta ve birçok ölüm meydana gelmektedir” diye uyardı.

Hasta mahpuslardan birinin de Özal Korkmaz olduğunu hatırlatan Karakaya, “Özal Korkmaz kafasına aldığı bir darbe sonucu sol tarafı tamamen felçlidir. 31 yaşında ve 2 senedir cezaevinde hükümlüdür. Yaşamını kendi idame ettiremeyecek durumdadır. ATK raporunun olmasına rağmen cezaevi yönetimi tarafından keyfi olarak Cezaevinde tutuluyor tahliye edilmiyor” dedi. 

Hukuki anlamda Korkmaz’ın cezasının hastalığı süresince ertelenip tedavisinin yapılması gerektiğini ifade eden Karakaya, “Ancak yetkili kişiler bu yasal hakkın kullanılmasına engel olmaktadırlar” diye konuştu. Karakaya, Adli Tıp Kurumu sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmasını isteyerek, hasta tutukluların koşulsuz şartsız tahliye edilmesi gerektiğinin altını çizdi. 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı