Diyarbakır, Batman ve İzmir'de gözaltında kaybedilenler için, Ankara’da ise hasta tutsağın serbest bırakılması talebiyle eylem yapıldı.
Diyarbakır
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, 653. hafta eyleminde Mehmet Mehdi Akdeniz’in akıbeti soruldu. İHD Diyarbakır Şubesi Yöneticisi Yakup Güven, konuşmasında anne Mevlüde Akdeniz’in beyanlarına göre ailenin ikamet ettiği Kerra köyüne 20 Şubat 1994’te baskın yapıldığını, insanların askerler tarafından dışarıya çıkmaya zorlandığını söyledi. Mehmet Mehdi Akdeniz’in de köye bağlı Sesveren (Gerger) mezrası camisinde bulunduğu sırada alınıp köye getirildiğini kaydeden Güven şunları vurguladı:
“Askerler, kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapılmaksızın tüm köylüleri köy meydanında toplar. Bazı evler askerlerce ateşe verilir. Bir asker, elindeki kâğıttan 6 kişinin ismini okur. İsimleri okunan 18 yaşındaki İrfan Akdeniz, 22 yaşındaki Mehmet Mehdi Akdeniz, 22 yaşındaki Ziya Çiçek, 35 yaşındaki Faik Akdeniz, 35 yaşındaki Mehmet Şirin Allahverdi, 40 yaşındaki Halit Akdeniz tüm köylülerin gözlerin önünde askerler tarafından dövülür. Daha sonra köydeki evlerinden birisinin arkasına götürülerek kalabalıktan uzaklaştırılırlar. 2 saat boyunca köyde bulanan askerler daha sonra 6 kişiye de yanlarına alarak yürüyerek bir buçuk kilometre mesafede bulunan komşu bir mezraya gider ve burada bulunan araçlara binerek Kulp ilçesine gider.”
Gözaltına alınan 6 kişiden Halit, İrfan, Mehmet Şirin ve Ziya’nın 18 gün sonra serbest bırakıldığını ifade eden Güven, gözaltından çıkan kişilerin, 5 gün boyunca Mehmet Mehdi Akdeniz ile Kulp İlçe Jandarma Komutanlığı’nda birlikte tutulduklarını ve kendilerine yoğun bir şekilde işkence yapıldığını söylediklerini kaydetti. Serbest bırakılanların, 5 gün sonra Silvan İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürülen Mehmet Mehdi Akdeniz’i bir daha görmediklerini belirttiğini söyleyen Güven, 6 kişiden Faik Akdeniz’in ise tutuklanarak Diyarbakır E Tipi Kapalı Hapishanesi’ne konulduğunu ifade etti.
Güven şunları ifade etti:
“Akdeniz Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’nda gözaltında kaybedilen Kuddusi Adıgüzel ve Mirza Ateş ile birlikte görülür. Bu tarihten sonra Mehmet Mehdi Akdeniz hakkında bir daha haber alınamaz. Ailesi, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne çeşitli zamanlarda başvurularda bulunur. Verilen dilekçelere genellik yazılı yanıt verilmez. Ancak 11 Mayıs 1994 tarihinde dilekçelerinden birine verilen yazılı yanıtta ‘Gözetim kayıtlarımızın tetkikinde ismine rastlanılmamıştır’ denir. Bu sonra devam eden yazılı başvurulara, sözlü olarak aynı yanıt verilir.”
Güven, Diyarbakır Valiliği’nin hukuka aykırı yasağına rağmen kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılması ve faillerinin bulunup yargılanması talebiyle her hafta ve kesintisiz bir şekilde sürdürdükleri adalet taleplerinden vazgeçmeyeceklerini kaydetti.
Batman
Batman’da da kayıp yakınları ve İHD’nin 490. hafta eyleminde, 17 Ağustos 1995’te Mardin’in Kızıltepe ilçesinde kaçırıldıktan sonra bir daha haber alınamayan Abdürrahim Demir’in akıbeti soruldu. Dernek binasında gerçekleştirilen eylemde basın metnini İHD yöneticisi Mehmet Zeki Tangüner okudu.
Tangüner, Abdurrahim Demir’in Mardin’in Ömerli ilçesinde ikamet ettiğini, 17 Ağustos 1995’te Adana’da ikamet eden yakınlarını ziyaret etmek için yola çıktığını ancak Kızıltepe-Viranşehir karayolundaki Şavelat Jandarma Kontrol Noktası’nda gözaltına alındığını söyledi. Tangüner şunları ifade etti:
“Akşama doğru bir karakol görevlisi, Demir'in evini telefonla arayarak, anne Kesire Demir'e ‘Oğlunuz Abdurrahim, Şavelat Jandarma Karakolunda, gelip alabilirsiniz’ der. Yaşlı olan anne, ‘Benim kimsem yok, ben gelemem, oğlumun okuma yazması var, bırakın kendisi gelir’ der. Abdurahim'in bırakıldığını düşünen anne Kesire Demir, iki gün sonra Adana'daki akrabalarını aradığında, oğlunun Adana'ya gitmediğini öğrenir. Kesire Demir oğlunun bir fotoğrafını yanına alarak, evlerinin yakınında bulunan Merkez Çarşı Karakolu’na gider. Görevliler oğlu hakkında kendisine hiçbir bilgi vermeden, evine dönmesini ister. Abdurrahim’in yakınları dört gün sonra Şavelat Karakoluna gider. Karakoldaki görevliler akrabalarından birine ‘Biz böyle birini almadık, böyle biri bizde yok’ der. Abdurrahim’in ailesi resmi kurumlara başvurularda bulunur ancak sonuçsuz kalır. Aradan geçen 26 yıla rağmen Demir’in akıbeti hala meçhul”
İzmir
İHD İzmir Şubesi Kayıplar Komisyonu, Konak eski Sümerbank önünde yapılan eylemde, 10 Ağustos 2004 tarihinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Tolga Baykal Ceylan'ın akıbetini sordu.
İHD İzmir Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Caner Canlı, gözaltında kaybedilen Ceylan'ın sol görüşlü ve Hristiyan olduğunu belirterek şunları vurguladı:
“Anne Kadriye Ceylan; devletin bütün yetkili kurumlarına başvurdu ve oğlunu aradı. Başvurduğu her yerde görevlilerin ilgisizliği ile karşılaştı. 2004 yılında Demirköy Savcılığı'nın başlattığı soruşturma dosyası 2006 yılında 'kovuşturmaya yer olmadığı' kararı verilerek kapatıldı.”
Ceylan’ın akıbetinin araştırılması için 2011 yılında mecliste komisyon kurulduğunu hatırlatan Canlı şunları ifade etti:
“Komisyon 4 aylık çalışması sırasında birçok kişiyi dinledi sorular sordu ve bu konuda kapsamlı bir rapor hazırladı. Raporun sonuç bölümünde, ‘Komisyonumuz bu aşamada, elindeki verilerin değerlendirilmesi sonucunda, normal asayiş olayı olarak değerlendirilmesi gereken bir kayıp olayı ile karşı karşıya olduğumuz sonucuna ulaşmıştır’ denildi. Komisyon kayıp olayı sırasında o bölgede görevli olan; subay ve astsubayların Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, “Tanırım iyi çocuktur” diye kolladığı Astsubay Ali Kaya’dır.
Erol Avcı isimli itirafçı dilekçesinde ve mahkemede verdiği ifadesinde şunları anlattı ve başka söze de gerek kalmadı. ‘Gazetede çıkan resimlerinden tanıdığım Tolga Baykal Ceylan’a, 2004 yılında Miroğlu lakaplı emniyet müdürü Yusuf Yüksel tarafından kendisine verilen bir paketi Astsubay Ali Kaya teslim etmek üzere gittiği İkitelli’deki bir çiftlik evinde rastladım. Söz konusu adreste Ceylan; çırılçıplak ve kanlar içindeydi. Astsubay Ali Kaya, Osman Yıldırım ve Hrant Dink cinayeti zanlılarından Osman Hayal tarafından işkence yapılıyordu. Şahit var, itiraf var, karanlık ilişkiler var ama devlet her zamanki gibi inkar ediyor, kimseyi tutuklamıyor”
Ankara
Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, hasta tutukluların duruma dikkat çekmek için gerçekleştirdiği eylemlerin 362. haftasında İHD Ankara Şubesinde basın toplantısı düzenledi. İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Nuray Çevirmen, Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalan hasta tutuklu Muhlise Karagüzel’in durumunu aktardı.
Karagüzel’in burnunda hızla büyüyen ve nefes almasını neredeyse olanaksız hale getiren etlerden kaynaklı Şubat ayında ameliyat olduğunu dile getiren Çevirmen şunları vurguladı:
“Uzunca süre karantina koğuşunda kalmıştır. Mart ayında karantina koğuşundan çıkarılıp koğuşa geçtiğinde kalp krizi geçirmiş ve önce hapishane kampusundaki hastaneye götürülmüş, burada durumu çok kritik bir hal almış, tansiyonu yükselmiş ve ambulansla Kayseri’ye hastaneye kaldırılmıştır. Sonrasında neler olduğunu hatırlamadığını ifade etmiştir. Kendisine anjiyo yapılmış, 2 gün yoğun bakımda kalmıştır.”
Doktorların “Bütün damarların tıkanmış” demesi üzerine Karagüzel’in ilk anjiyodan 3 gün sonra yeniden anjiyo olduğunu kaydeden Çevirmen şunları ifade etti:
“Karagüzel, 8 gün hastanede kaldığını, ikinci anjiyo sonunda çok kötü olduğunu ve çocuklarını görmek istediğini söylediğini, hastanede kaldığı 8 gün içerisinde bir elinin ranzada kelepçeli tutulduğunu, kızının kendisini görmeye gelirken de ellerinin kelepçeli olduğunu, bu nedenle kızıyla konuşamadığını ifade etmiştir. 3 kalp damarı tıkalı, 2 kalp damarı açılmıştır. Sağlık kontrolüne götürüldüğünde, sağlık raporlarını almak için yazılı olarak başvuru yapmış ancak verilmemiştir.”
Karagüzel’in avukat görüşünde yapılan gözlemler şöyle aktarıldı:
“Her iki bacağının ve ayağının çok acıdığını, dört ayak parmağının karardığını, arkadaşlarının yardımıyla yürüyebildiğini, destek olmaksızın 1 veya 2 adım attıktan sonra hemen yere düştüğünü, bugüne kadar tekerlekli sandalye ile hareket edebildiğini”
Çevirmen şunalrı belirtti:
“Boyun ve belinde olmak üzere ikişer fıtık bulunmaktadır. Boyun ve belinde sıkışma mevcut, tansiyon hastalığı var, şekerinin çok yüksek olmasından kaynaklı günde dört kez iğne yaptırmakta ve ayrıca çok fazla ilaç kullanmaktadır. Tansiyon hastalığı için iki ilaç ve bir de dil altı hapı kullanmaktadır. 2 kez göz anjiyosu olmuş, doktorlar tarafından acilen ameliyat olması gerektiği söylenmiş ancak gözlerini kaybetme ihtimali olduğu için ameliyat olmak istememiştir. Astım hastalığı giderek ağırlaşmakta, nefes almakta güçlük çekmekte, nefes darlığı nedeniyle uyuyamamakta, bu hastalık yüzünden çok kez uykuda bayılmakta ve arkadaşları tarafından uyandırılmaktadır”
Çevirmen, Karagüzel’in gittikçe ağırlaşan hastalıkları nedeniyle etkili bir tedavi sürecinin yürütülmesini, bu süreç zarfında heyet raporu aldırılarak infazının ertelenmesini talep etti.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı