Düzen partilerinin “varlık-yokluk” meselesi olarak propaganda ettikleri 14 Mayıs seçimlerine kısa bir süre kaldı. Yıllardır iktidardaki AKP gericiliği kurmaya çalıştığı tek adam rejiminin güzellemesiyle yol yürümeye çalışıyor ve seçimlerden bir kez daha onay alarak çıktığında çok daha ötesini yapacağını ifade ediyor. Bunun için seçimleri kazanmak istiyor. Dolayısıyla kendi iktidarı için bir varlık-yokluk tartışması içinde. AKP düzeninin toplum yaşamının her alanında yarattığı çok yönlü yıkımın kitlelerde yarattığı öfkeyi arkasına almak isteyen düzen muhalefeti ise, seçim sandıklarında ipi önde göğüslediğinde bir anda yaşanan tüm sorunların geride kalacağını dile getiriyor. İttifaklarının iç dengelerini de düşündüğümüzde, onlar için de bir varlık-yokluk tartışması bu.
İktidarı ve muhalefetiyle düzen partileri, Türkiye kapitalizminin dümenine oturmayı, bunun için seçimlerde işçi ve emekçilerden oy devşirmeyi umut ediyorlar. Bir tarafta havada uçuşan vaatler ve ülke güzellemeleri diğer tarafta “güneşli günler” propagandası bir arada gidiyor. Televizyonlar, sosyal medya ve sokakta hemen her yerde afişler, pankartlar hep aynı şeyi söylüyor. “Mutlu, huzurlu ve refah içinde bir yaşam…” Zaman değişiyor, kişiler değişiyor, düzen partilerinin adı değişiyor ancak seçimlerde içi boş vaat yarışları ile toplumun geniş kesimlerini bekleyen çalışma ve yaşam koşulları değişmiyor.
Ancak işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesinin zayıf olduğu böylesi dönemlerde, düzen partilerinin yarattığı sahte atmosferin etkisi tüm toplumu sarıyor. Emekçiler yaşadıkları sıkıntıların çözülmesini kendi dışında arama kolaycılığına kapılıyor. Bugün olduğu gibi. Yıllardır kapitalist sömürü düzeninin dümenindeki AKP’nin yarattığı yıkımın basıncı toplumu bu söylem ve propagandanın etkisi altına alarak, o tarafa ya da bu tarafa eklemlemiş durumda. Emekçiler yaşadıkları sıkıntıların aşılması ve zorlaşan yaşam koşullarının bir parça hafiflemesi için bir “kurtarıcı” bekliyor. Tıpkı diğer her seçimde olduğu gibi. Bugün ise AKP’nin yarattığı yıkımın büyüklüğünden dolayı daha keskin bir istek ve beklenti içindeler.
İşçi sınıfı ve emekçiler AKP’nin 21 yıllık iktidarının yarattığı boğucu atmosferi o kadar derinden yaşıyor ki, seçim atmosferi, ittifaklar, söylem ve vaatler yaşamın temel gündemi durumunda. Ekonomik krizin etkileri, güncel yaşam kaygıları hatta yüz binlerce insanın deprem yıkımının altında kalması dahi geri plana düşmüş durumda. 14 Mayıs herkes için bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor.
AKP-MHP iktidarı ya da onun yerine geçmeye hazırlanan düzen muhalefeti için dönüm noktası olan bu seçimlerden işçi ve emekçiler ne bekliyor, ne umut ediliyor? Kısacası işçi ve emekçiler ne yaşıyor ki, neyin değişmesini istiyor? Ya da AKP öncesi ülkede nasıl bir tablo hakimdi ki, AKP’nin yerine gelecek bir başka düzen partisinin sorunlar yumağını çözebileceğini düşünüyor? Sorunlar uzatılabilir tabii. Ancak seçimler ve düzen partilerinin hangisinin ülkeyi yönettiği işçi ve emekçiler bakımından hiçbir esaslı değişim yaratmadı bugüne kadar, bugünden sonra da yaratmayacaktır.
AKP gericiliğinin önceki tüm iktidarları fersah fersah geride bırakarak işçi ve emekçi düşmanı politikaları hayata geçirmesi, yasa-kural tanımaması tek başına sorunları açıklamaya yetmiyor. Dolayısıyla AKP gittiğinde de sömürü düzeni devam edecek. Esas sorun ve değişimin aranacağı yer bizzat AKP gericiliğini içinden çıkartan ve toplumun üzerine bir kara basan gibi çökmesini sağlayan bu kapitalist düzendir. Evet, AKP iktidarı gitmelidir ama bu hiçbir biçimde diğer düzen partilerinin seçimler üzerinden onaylaması ve meşrulaştırması anlamına gelmez. İşçi ve emekçilerin taraf olduğu ve yaşamında gerçek bir değişim yaratabilecek tek yol, kapitalist düzenin temellerine karşı örgütlü bir mücadeledir. Böyle bir mücadele ancak burjuva iktidarın saldırılarından emeği koruyabilir, toplumun umutla beklediği bir parça nefes alma alanı yaratabilir, AKP gibi gerici iktidarın toplumun derinliklerinde yarattığı tortu süpürülüp atılabilir.
İşçi sınıfı ve emekçiler her gün acısını yaşadığı kapitalist sömürü düzeninin nasıl ve kimler tarafından yönetileceğini yaşamın ana ekseni haline getirmemelidir. Ülkeyi kimin ucuz işçilik cenneti olarak yabancı sermayeye pazarlayacağı, ekonomik krizin faturasını emekçilere keserken kimin kasanın başında oturacağı neyi değiştirir ki?
Burjuva düzende seçimler göstermelik demokrasi oyunu, sömürü çarklarının perdesi ve her gün bu düzenin tüm sorunlarını iliklerine kadar hisseden işçi ve emekçilere tekrar tekrar sömürüyü onaylatmak anlamına gelir. İşçi ve emekçiler kendi sınıfsal çıkarları temelinde örgütlenmeli, sınıfa karşı sınıf bakışı ile mücadelesini güçlendirmelidir.