Hukuk sistemi, düzenin var olan uygulamalarının bile tersine işlemektedir. Temel haklar ve özgürlükler alanında herhangi bir ilerlemenin aksine baskı rejiminin arttığını her gün yeni bir örnekle görüyoruz. Mevcut seçim sistemi bile keyfi sebeplerle hiçe sayılırken, şimdi sözde bir yargı reformu gündeme geldi.
Kendisine yönelik her eleştiriyi ve tüm muhalefeti baskı altına almak, gerektiğinde cezalandırmak için hukukçularına talimat veren Erdoğan tarafından Yargı Reformu Stratejisi Paketi açıklandı. Daha çok demokrasi vaadiyle cilalanan bu reform paketi kuşkusuz durduk yere açıklanmadı. İçinden geçilen dönemde Erdoğan ve hükümetinin karşı karşıya kaldığı riskleri bir parça azaltmanın yolu AB emperyalizmiyle arayı hoş tutmaktan geçmektedir.
Şüphesiz bu, AB emperyalistlerinin de demokrasi istediği manasına gelmiyor. Onların kriterleri bu ‘modern’ dünyada insan hakları ihlallerinin bu kadar ayan beyan işlenmemesi, sermaye tekellerinin çıkarını zedeleyecek karışıklıkların olmamasıdır. Erdoğan, 2002’de kendisini uzun bir dönem sürecek olan saltanat makamına yükselten tahterevallideki ağırlığın “demokrasi” olduğunu tecrübesinden gayet iyi biliyor. Şimdi bir kez daha saltanatını korumak için içi boş ve artık hiçbir inandırıcılığı kalmayan bu sahte vaatlerden medet umuyor.
Açıklanan bu reform paketini heyecanla karşılayan cübbeleri ilikli emir eri “ak hukukçular” ve yanı sıra Feyzioğlu gibi ‘neo şakşakçılar’ dışında hiçbir aklı başında kimsenin bu paketten bir beklentisi olmayacağı açıktır. Son 31 Mart ve iptal edilen İstanbul seçimleri gibi 7 Haziran da burjuva demokrasilerinde rejimin ne kadar hızlıca değişebildiğini gösteren örneklerden sadece biridir. Tüm bunlar bu düzende iktidar aygıtını elinde tutanların nelere kadir olduğuna işarettir.
En basit demokratik hakların bile korunamadığı bu ülkede işçi ve emekçiler, izin verilen ölçüde özgürdürler. Bu izinlerin sınırları kimi zaman azıcık genişlese de çoğunlukla dar bir alanda sıkıştırılmaktadır. En basit muhalefet zemininde duranlar bile, bu özgürlük alanının iyice darlaştırılmasından bunalmaktadırlar. Boğucu gerici-faşist siyasal atmosferde özgürlük solumak imkansızlaşırken, nefes almak için bırakılan tek yer hapishane avluları olmaktadır. Toplantı ve yürüyüş hakkınızı da volta atarak kullanın denilmektedir.
Tacizcilerin, tecavüzcülerin dışarda olduğu bu ülkede şiddet çağrısı yapmak, vahşice öldürmekle tehdit etmek sadece yandaşlar için bir düşünce özgürlüğüdür. Barış çağrısı yapan akademisyenler, sağlıkçılar vb.leri ceza alırken, çocuklar ölmesin diyenler hapse atılırken, barış isteyen akademisyenleri kan banyosu yaptırmakla tehdit eden mafya çeteleri, muhalefet parti liderlerinin sığındıkları yeri işaret ederek “yakın bu evi” diyenler, linç girişimine katılan “inek hırsızları” ödüllendirilmektedir. Soma vb. işçi katliamlarının sorumlularının özgür olduğu bu ülkede, Soma Katliamı’nda hayatını kaybeden işçileri savunan hukukçular hapistedir. Binlerce insan, sırf sosyal medya yoluyla Erdoğan’ı eleştirdikleri için ceza almıştır. Gazetecilerin, sanatçıların, yazarların saraya biat edenleri makbuldür. Adliye koridorları ise biat etmeyenlerin uğrak mekanlarıdır.
Yargı reformu adı verilen bu uygulamayla amaçlananın ne olduğunu görmek için, açıklanan ekonomik paketlerin kime ne getirdiğine, hangi sınıfa hizmet ettiğine bakmak gerekmektedir. Her ikisi de işçi ve emekçilerin, yoksulların aleyhinedir. Tıpkı ekonomi paketlerinde olduğu gibi hukuk paketi de uluslararası sermayeye şirin görünmek içindir. Biri yoksulu daha yoksul yapmaya, diğeri de yoksulların isyanını engellemeye yarayacaktır.
Demokrasi açılımı yapıyormuş gibi havalara giren Erdoğan’ın 2015’ten beri pakette yer alan çoğu maddenin uygulamada olduğunu söylemesi hiç de şaşırtmamıştır. Haziran Direnişi’nde gaz bombaları ile göz gözü görmezken, sınırsız devlet terörüyle polisler destan yazarken, Kürt illerinde “kadın da olsa, çocuk da olsa” gereken yapılırken, işçilerin grevleri yasaklanırken, üçüncü havalimanı örneğinde olduğu gibi tahtakurularının olmadığı yataklarda uyumak isteyen işçiler hapse atılırken de bu paketteki maddeler yürürlükteydi.
Sonuç olarak gerçek hak ve özgürlükler, sadece Erdoğan hükümetini hedef alan bir mücadeleyle değil, tüm paydaşlarıyla birlikte sermaye düzeni hedef alındığı zaman kazanılabilecek ve yine bu mücadeleyle korunabilecektir.