Özellikle yüz yüze eğitime geçileceği kararının açıklanmasının ardından eğitimciler ve gençlik, pandemi koşullarında yüz yüze eğitimin yaratacağı olumsuzluklara ve sınavların yapılacak olmasına ilişkin tepkilerini günlerce sosyal medya üzerinden dile getirdiler, getirmeye devam ediyorlar. Tüm toplumun gözü kulağı 1 Mart’taki kabine toplantısının ardından Tayyip Erdoğan’ın yapacağı açıklamaya çevrilmişti. “Kontrollü normalleşmeye gidiyoruz” denilerek açıklanan kararların toplum sağlığını hiçe saymak anlamına geldiği ve yalnızca kriz içinde debelenen sermaye düzenini korumak için alındığı görüldü.
1 Mart’taki açıklamada eğitime dair şu kararlar ilan edildi: Okul öncesi ve özel eğitim kurumları tam zamanlı açılacak. Birleştirilmiş sınıflı okullar ile köy vb. seyrek nüfuslu yerlerdeki okullar yüz yüze eğitime tam zamanlı devam edecek. İlkokullar “2 gün okul, 3 gün uzaktan eğitim”e devam edecek. 8. sınıflar haftada 12 ila 22 saat olacak şekilde seyreltilmiş sınıflarda yüz yüze eğitim görecek. 12. sınıflar 16 ila 24 saat olacak şekilde seyreltilmiş sınıflarda yüz yüze eğitim görecek. Ve sınavlar yüz yüze yapılacak.
Açıklamanın ardından gençler tepkilerini tekrardan kuvvetli bir şekilde sosyal medyada dile getirmeye başladılar. #ZKusagiUnutmaz ve #ZKuşağıSiziSandıktaBekliyor başlıkları bunların öne çıkanlarıydı. En büyük tepki, alınmayan eğitimin sınavlarının yapılacak olmasına yönelikti. İkinci olarak da pandemi son sürat yayılmaya devam ederken okullardaki bulaş riskinin önüne geçilemeyecek olması eleştiri konusuydu. Türkiye’de aşılama süreci 14 Ocak’tan bu yana devam ediyor. AKP-MHP iktidarından isimlerin ve yandaşların dışında şu an aşıların ilk dozu 60 yaş üstü gruplara yapıldı. Bu yaş gruplarının büyük bir kısmına henüz aşının ikinci dozu yapılmış değil. 83 milyon insanın olduğu Türkiye’de gelinen aşamada toplamda yalnızca 7 milyon kişi aşının ilk dozunu olabildi. Aşıların satın alınması ve dağıtımı açısından şeffaf bir sürecin işletilmiyor oluşu gibi tartışmalar da henüz tükenmiş değil.
Tartışmaların en başından beri “Liseler aşı takvimine göre açılmalıdır” diyen Eğitim-Sen, eğitim emekçilerinin aşılanması konusundaki taleplerini şu şekilde sıralıyor: “Yüz yüze eğitime başlayabilmek için, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bünyesinde çalışan tüm eğitim ve bilim emekçilerinin aşılanmasına bir an önce başlanmasını; yüz yüze eğitim öğretime geçilmeden meslek yüksekokulu ve üniversite öğrencilerinin aşı programına alınmasını; üniversiteler de dahil olmak üzere eğitim kurumlarının tamamında görev yapan, taşeron işçilere, servis, kantin, yemekhane vb. alanlarda çalışanların aşı programına dahil edilmesini Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak talep ediyoruz.”
AKP-MHP iktidarı, gelen tepkilerin ardından eğitim emekçilerinin aşılama sürecini başlattığını duyurdu. Bu süreçte aşı olan ilk ve tek kişi ise Ziya Selçuk oldu. Selçuk, aşı olduktan sonra yaptığı ilk açıklamada, “Sağlık Bakanlığı bu konuyla ilgili planlamayı yapıyor. Biz kendilerine 1 milyon 259 okul çalışanımızın listesini geçtiğimiz hafta iletmiştik. Tüm vatandaşlarımız gibi e-nabız ya da 2023’e kısa mesaj göndererek kendilerine nasıl sıra geldiği konusunda bilgi alabilirler. Daha sonra da kendi istedikleri şekilde randevu sistemi oluşuyor ve o randevuya bağlı olarak aşıların ilk dozunu yaptırabilecekler. İkinci doz için de aynı şekilde uygulama söz konusu olacak” demişti. Oysa aşı için randevu almak isteyen eğitim emekçileri, “Covid-19 pandemik aşılaması için belirlenen grupta değilsiniz. Aşılama için Bakanlığımızın belirlediği öncelik sıralaması göz önünde bulundurularak durumunuz günlük değerlendirmelerle güncellenebilecektir” mesajı ile karşılaştılar.
Yüz yüze eğitime geçilen bugünlerde sahada ve salgın tehlikesi altında çalışacak olanlar eğitim emekçileridir. Yalnızca eğitim emekçileri de değil, en acil şekilde okul bileşenlerinin tamamı aşılanmalıdır. Öğrenciler, servis ve okul çalışanları da bu sıralamaya dahil edilmelidir. Aşı konusunda dahi ayrımcılığın had safhada olduğu bir tabloda eğitim emekçilerinin koronavirüsten kaynaklı yaşayacağı her olumsuz durumun sorumluları bellidir.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın “Günde bir buçuk milyon doz aşı yapabiliriz” deyip, ardından az aşılama nedeniyle sorulan soruları, “Ben öyle demek istemedim yani günde bir buçuk milyon doz aşı yapabilme kapasitemiz var dedim” cevabıyla geçiştirmesinin ardından günler geçti ve günlük aşılama tablosunda hiçbir değişiklik yaşanmadı. Örneğin şu ana kadar ikinci doz aşıya ulaşabilenlerin sayısı 2 milyonu yeni geçti.
En ufak insani hakların dahi düzenin elinden dişe diş bir mücadele ile kopartıldığı bir tabloda eğitim ve sağlık hakkı için de aynı durum geçerlidir. Gençlerin ve eğitim emekçilerinin sosyal medyada yaptıkları açıklamalar ve sergiledikleri tepkiler anlamlı ancak yetersizdir. Tüm toplumun en acil şekilde aşılanabilmesi için de mücadele etmek ve bu mücadeleyi büyütmek gerekir.
M. Nevra