Diyarbakır, Batman ve İzmir’de kayıp eylemleri

İHD Diyarbakır ve Batman şubelerinde yapılan açıklamalarla gözaltında kaybedilenlerin akıbeti sorularak hapishanelerdeki hak ihlallerine dikkat çekildi. İzmir’de de Sümerbank önünde basın açıklaması yapılarak gözaltında kayıpların faillerinin cezalandırılması istendi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Eylül 2018
  • 14:48

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır ve Batman şubelerinde, gözaltında kayıplar ve hapishane katliamlarına ilişkin açıklamalar yapıldı.

Diyarbakır

Diyarbakır Valiliği’nin sürdürdüğü yasak kararı nedeniyle 503.’sü de İHD Diyarbakır Şubesi’nde yapılan açıklamada konuşan İHD Şube Başkanı Abdullah Zeytun, devletin işlediği cinayetlerde faillerin bugün dek korunduğuna dikkat çekerek, Kulp davasının beraatle sonuçlanmasını, Ceylan Önkol’un katledilmesi davasının da 9. yılını doldurmasını hatırlattı.

Dernek yöneticisi Ezgi Sıla Demir ise, 18 Kasım 1996’de Sur’da beyaz Torosla gözaltına alınarak katledilen Hakkı Kaya dosyasını anlattı. Kaybedilmeden 3 gün önce Hz. Süleyman Camisi’nde Cuma namazından çıkan Kaya’ya sivil polislerin “karakola geleceksin” dediği ancak Kaya’nın işi olduğu için bunu reddettiğini belirten Demir, 18 Kasım günü ise iki arkadaşıyla birlikte ilken 06 EKN 22 plakalı beyaz Toros’un yanlarına yaklaştığını söyledi. Demir sözlerini şöyle sürdürdü: “Araç içerisinden polis olduğu iddia edilen 3 silahlı kişi inerek Hakkı Kaya ve arkadaşlarını durdurup üst araması yaparlar. Akabinde silahlı 3 kişi, kendilerine bazı sorular sorduktan sonra Kaya ve arkadaşlarını beyaz Toros’a bindirip olay yerinden uzaklaşır. Endüstri Meslek Lisesine doğru ilerlerken araç içerisindeki Hakkı Kaya dışında Ahmet Yaşar ve Metin adlı şahıs araçtan indirilir. Olay sırasında arkadaşının da serbest bırakılmasını isteyen Ahmet Yaşar, 3 silahlı kişinin ağır hakaretlerine maruz kalır. Beyaz Toros ile Ziya Gökalp Lisesi civarından alınan Hakkı Kaya’dan o tarihten sonra bir daha haber alınamaz.”

Tüm girişimlere rağmen kendisinden bir daha haber alınamayan Kaya için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2009 yılında açtığı soruşturmada da bir gelişmenin olmadığını söyledi.

Batman

Eylem yasağı nedeniyle İHD Batman Şubesi’nde 409.’su gerçekleştirilen açıklamada İHD yöneticisi Zeki Tangüner konuştu. 24 Eylül 1996 tarihinde Diyarbakır E Tipi Hapishanesi’nde 10 tutsağın katledilmesine değinen Tangüner, hapishanelerdeki hak ihlallerine ve hasta tutsakların serbest bırakılmamasından bahsetti.

Konuşmanın ardından 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.

İzmir

İHD tarafından Sümerbank önünde yapılan basın açıklaması saat 13.00’te başladı. Açıklamada, 1994 yılında gözaltında kaybedilen Ali Tekdağ dosyası şöyle anlatıldı: “1953 Diyarbakır-Kadıköy doğumlu ve Diyarbakır’da pastacılık yapan evli ve yedi çocuk babası Ali Tekdağ, 13 Kasım 1994 tarihinde karısı Hatice ile birlikte alışveriş yapmak üzere Dağkapı semtindeki Şekerbank önünde bulanan durakta minibüsten indikten sonra arkadan kocası Ali’ye doğru gelen telsizli, sivil giyimli uzun namlulu silahları bulunan 3-4 kişiyi gördü. Ali Tekdağ köşeyi dönünce koşmaya başladı, bunun üzerine sivil giyimli kişilerden bir tanesi Tekdağ’ın üzerine ateş açtı. Silah sesi geldikten sonra Ali Tekdağ kendini yere attı. Ateş eden sivil giyimli kişiler, Tekdağ’a yetişerek ceketini başına geçirdi, bir binanın içine götürdü. 10 dakika kadar sonra beyaz bir minibüs gelip binanın önünde durdu ve Ali Tekdağ ile kendisini yakalayan sivil giyimliler bu minibüse binerek oradan uzaklaştı. Ali götürülürken o sırada Şekerbank’ın önünde bulunan askerler ve trafik polisleri olaya müdahale etmedi.”

Ali Tekdağ’ın eşi Hatice Tekdağ’ın aynı gün Diyarbakır DGM Başsavcılığı’na dilekçe ile başvurduğu belirtilerek, dilekçeyi okuyan kişininse “Olay henüz yeni oldu, bir hafta sonra gel” dediği aktarıldı. 3 gün sonra tekrar DGM’ye başvuran Hatice Tekdağ’ın hiçbir yanıt alamayınca 2 ay boyunca her gün dilekçe ile başvuruda bulunduğu belirtilen açıklama şöyle sürdü: “2 ay sonra polislerden biri Hatice Tekdağ’ın sürekli gelmesine sinirlenerek kendisini savcılığa çıkarıp görüştürdü. Savcı olayla ilgili bir şahit getirmesini söyledi. Hatice Tekdağ olayın şahidinin kendisi olduğunu söyledi. Bunun üzerine savcı odadan çıkıp, Hatice’nin biraz dışarıda beklemesini söyledi. Bir süre sonra savcı dışarıya çıkıp Hatice Tekdağ’a gerekli yerlere telefon açtığını ve böyle bir şahsın kendileri tarafından gözaltına alınmadığını söyledi ve adresini alarak bir daha gelmesine gerek kalmadığı açıklamasında bulundu.”

Ali Tekdağ’ın 1982 yılında tutuklandığı, 1985’te tahliye edildiği, sonrasında evi basılıp takip edilmesi üzerine ailesini alarak İzmir’e yerleştiği, bir süre sonra Diyarbakır’a geri döndüğü belirtilen açıklamada şunlar söylendi:

“Diyarbakır’a döndükten sonra tekrar rahatsız edilmeye başlandı. 1985-1994 yılları arasında 19 kez gözaltına alındı ve her defasında işkencelere maruz bırakıldı.

20.01.1996 tarihli Evrensel gazetesinde yayınlanan itiraflarında bir JİTEM subayı, ‘Öldüğü gün adının Ali Tekdağ olduğunu öğrendiğim kişi, önce Diyarbakır Terörle Mücadele Şubesi, sonra Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü Polis Koleji’nde sorgulandı. Silvan’a getirilmeden önce Diyarbakır Pirinçlik Jandarma Karakolu’na götürülüp sorgulandıktan sonra oradan Ergani’ye, Ergani’den de zırhlı personel taşıyıcısıyla Silvan’a getirildi. Zırhlı tugaya getirildiğinde çok zayıftı, saç ve sakalları oldukça uzamıştı. 5-6 metreden hissedilecek şekilde kokuyordu. Ben o zaman sorgu timinde değildim. Operasyon timindeydim. Sorgu timinde olan bir üsteğmen hemşerim vardı. Sanırım 80 ya da 90. günde yapılan sorgulamalarında polise hiçbir bilgi vermemişti. Üsteğmenin anlattığına göre çok fazla işkence görmüştü. Askeri doktor Tekdağ’ın daha fazla dayanamayacağını söylemesi üzerine 120. gününde buradan alınıp benim de içerisinde bulunduğum operasyon timi eşliğinde askeri bölge dışında bulunan bir çöplüğe getirdik. Burada özel harekât timinde bulunan komiser yardımcısı Timuçin ve Boğa lakaplı komutan tarafından silahla taranarak öldürüldü. Öldürüldükten sonra timde bulunan başka bir eleman Tekdağ’ın yakılması gerektiğini söyleyince cesedin üzerine benzin döküp kömür haline gelinceye kadar yakıldı. Daha sonra kemikleri ve diğer parçalar Silvan Diyarbakır arasında bulunan bir dere kenarındaki nadasa bırakılmış bir tarlaya götürdükten sonra arabada bulunan kazma ve kürekle gömdük. Bu olayda ‘Boğa’ lakaplı komutan ödüllendirilerek Mardin Zırhlı Tugay’ına atandı. Tekdağ’ın öldürülmesi olayı, OHAL Valisi, Diyarbakır Emniyet Müdürü ve Asayiş Kolordu Komutanı’nın bilgisi dâhilindedir’ dedi.”

İtirafın ardından Tekdağ ailesinin cesedi almak için başvurduğu ilgili yerlerden de cevap alamadığı belirtilen açıklamada, Tekdağ’ın gözaltına alındığı inkar edilse de AİHM’in Türkiye’yi mahkum ettiği belirtildi.