Demirtaş: Mücadeleye devam edeceğiz!

Selahattin Demirtaş’ın 142 yıl hapis istemiyle yargılandığı davanın beşinci duruşması bugün başladı.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 18 Haziran 2019
  • 16:56

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem eş genel başkanlığını yapan Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı davanın beşinci duruşması bugün Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülmeye başlandı.

Duruşmaya, tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılan Demirtaş’ın savunmasından satırbaşları şöyle:

* Bugün Türkiye’de de yürütme, iktidar kendi iktidarını kutsallaştırarak neredeyse kendisini bir lütufmuş gibi konumlandırarak ve biat etmeyeni adeta düşmanlaştırarak, terörize ederek benzer bir toplumsal parçalanmışlığa, kutuplaştırmaya yol açıyor. Bizlerin de bugün yargılanıyor olmamızın altında yatan temel saik budur.

* Şu saatte benim tahliyeme karar verseniz bile adalet yerini bulmayacak. Çünkü Türkiye siyasi tarihine ağır bir müdahale yapıldı bu yargılama meselesiyle. Ancak yine başından beri altını çizerek belirttiğim bir husus vardı. Yapılan işler yanlıştır. Kim bu hesabı kitabı yaptıysa yanlış hesap yaptı. Türkiye toplumunun tümü zarar gördü, görmeye devam ediyor. Biz de bu zarar en az seviyede cereyan etsin diye mücadele ediyoruz. Türkiye toplumu, Türkiye’nin tamamı huzura, barışa, demokrasiye kavuşsun diye fedakarlık yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.

* Yine yakın zamanda bütün bu yargısal dağılmayı, yargısal bozulmayı önlemek adına AKP Genel Başkanı tarafından yargıçlar Saray’a toplanmak suretiyle bir yargı reform strateji belgesi açıklandı. Tabii ki bunun açıklanmış olması önemlidir. En azından niyetin ifade edilmesi açısından önemlidir. Yargıçlar üzerinde baskıların, yargı üzerindeki tümüyle siyasi baskıların kaldırılması konusunda verilen mesajlar önemlidir. Fakat siyasette de hukukta da beşeri ilişkiler de usul esastan önce gelir. Yargı üzerinde baskı olmayacağını, olmaması gerektiğini söyleyen yürütmenin başı, salona topladığı hakimlere yürütmenin başı sıfatıyla bunu söylüyor. Bu bile başlı başına Yargı Reformu Strateji Belgesinin içeriğinin ruhen boş olduğunu gösteriyor.

* Bir yürütme yetkilisi, yargıçları saraya toplayıp perspektif veremez. Bir açıklama yapması gerekiyorsa yargıçların bulunduğu yere kendisi gitmelidir, yargıçları ayağına çağırmamalıdır. Talimat verir gibi, perspektif verir gibi ‘şöyle yapın, böyle yapın’ diyemez. Bu bile Türkiye’de Yargı Reformu Strateji Belgesinin şu aşamada hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığının göstergesidir. Aynı yürütmenin başı daha dört beş ay önce AİHM’in benimle ilgili verdiği kararla ilgili şu ifadeyi kullanmıştı, “AHİM kararları bizi bağlamaz, AİHM terörist sevicidir. Dolayısıyla biz karşı hamlemizi yapar işi bitiririz.”

* Parlamentoda Plan Bütçe Komisyonu’ndaki arkadaşlarım geçen yıl yaptıkları hesaplamalarda sadece bizim tutuklu olmamızdan kaynaklı bir yıl içerisinde her bir TC yurttaşının cebinden 630 dolar çıktığını hesap etmiştir. Çünkü ekonomi, istikrar zarar gördü, güven ortamı zarar gördü. Bugün "Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel, Abdullah Zeydan ve diğer arkadaşlarım için “Tutuklu kalmalıydı, onlar suç işledi sürüm sürüm sürünmeli" diyenler bilmeli ki yıllık 630 dolar ödüyorsunuz kardeşim biz hapiste kalalım diye. Kişi başına düşen parayı söylüyorum.

* Dosyalardan ceza alacağım diye geri adım atacak halim yok. Ben her dosyada kamuoyuna, halka yönelik siyasi sorumluluğumun gereği olarak savunmalarımı yaptım, yapacağım. Takdir sizlerindir, siz bilirsiniz. Umut ediyorum ki Türkiye'nin adil bir düzene geçmesine katkınız olsun vereceğiniz kararların. Bunu yaparsanız Türkiye için iyi olur yapmazsanız biz de adalet, hukuk mücadelemizi her yönüyle sürdürmeye devam edeceğiz.

* Yargı Reformu Strateji Belgesinin en önemli eksikliği HSK’ya değinmemiş olması. Böyle bir HSK yargıçların üzerinde Demokles’in kılıcı gibi durduğu müddetçe asla yargıçlar kendini güvende hissetmeyecektir. İktidarın atadığı HSK üyeleriyle yargıç kendini kürsüde de, evinde de sosyal hayatında da güvende hissetmeyecektir. 2010 değişikliğinde partim HSK’nın nasıl düzenlenmesi gerektiğini anayasa değişiklik önerisi ile ortaya kondu. Yürütme tarafından tek bir atama yapılmamalıdır HSK’ya, yasama tarafından da yapılmamalıdır. HSK’nın tamamı kürsü hakimleri tarafından seçilmelidir. Adalet Bakanı kurulun üyesi olmamalıdır. Yargının üzerindeki tahakküm kurma aracı olarak en yetkili kurum HSK’dır. Bugün HSK’ya dokunmadan, yargıçların gönül rahatlığıyla, vicdanlarına dayanarak baskı hissetmeden yargılama yapmalarını sağlamanız mümkün değildir.

* Benim de mensubu olduğum Türkiye Barolar Birliği başkanının hararetle bu paketi alkışlaması da vahim bir durumdur. Ben de halen baro üyesiyim. Alkışlanacak bir paket göremiyorum. Bir avukat, hukukçu olarak 2 buçuk yıldır Ankara’da yargılanıyorum. Aynı zamanda benim de başkanım olan Barolar Birliği başkanı ve üyelerinden biri nezaketen de olsa bu duruşma salonuna teşrif etmediler.

* Emimin Barolar Birliği seçimlerinde tüm meslektaşlarım bu hususu gözetecektir. ÇHD başkanı Selçuk Kozağaçlı ve çok sayıda avukat arkadaşımın yargılandığı dosyada da Barolar Birliğinin dahil olması gerekirken duruşma salonuna bile teşrif etmemişlerdir.

* Bugünkü 12 Nolu fezleke de “suç ve suçluyu övme” fezlekesi de yine Türkiye’de benzer bir çatışmasızlık, ateşkes, barış, müzakere tartışmalarının yapıldığı dönemdi. Bizler parlamentodaydık. Ben o zaman Sayın Gültan Kışanak’la birlikte BDP’nin eş genel başkanlığını yürütüyordum. Parti Genel Merkezi olarak bugün yapmaya çalıştığımız gibi ölümleri durdurmak, demokrasiye geçişi sağlamak için bizler mücadele yürütürken parlamento içinde ve dışında konuşmalar yapıyorduk. Bir siyasetçinin elindeki en büyük araç konuşmaktır, söz söylemektir. Gittiğim her yerde, açık kapalı salon toplantılarında, televizyon programlarında konuşmalar yaptım. Yaptığım şey bir siyasi faaliyetten başka bir şey değil. Fezlekeye konu olan konuşma da katıldığım etkinlik de bir siyasi faaliyetten başka bir şey değil.