Dargeçit JİTEM Davası yarın: Adresi belli savcıya 3 celsedir ulaşılmıyor

Devletin kolluk görevlileri tarafından ‘90’lı yıllarda işlenen cinayetlere dair açılan davalarda peş peşe beraat kararları verildi. Yargılamasına devam edilen Dargeçit JİTEM Davası’nın yarın görülecek duruşmasında ise, üç celsedir “ulaşılamayan” dönemin Cumhuriyet Savcısı’nın dinlenmesi bekleniyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 22 Aralık 2019
  • 14:47

Mardin’in Dargeçit ilçesinde, 29 Ekim 1995 ve 8 Mart 1996 tarihleri arasında gözaltına alınan 3’ü çocuk 8 kişi ile onların ailelerine bilgi verdiği iddia edilen Uzman Çavuş Bilal Batır’ın kaybedilmesine ilişkin aralarında karakol komutanlarının da bulunduğu 18 kişi hakkında “taammüden öldürme” suçundan açılan dava yarın devam edecek. 

Mezopotamya Ajansı’ndan Ahmet Kanbal’ın haberine göre, Adıyaman 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın son duruşmasında sanıkların tutuklanmaları yönündeki talep yine reddedilmişti. Daha önceki duruşmalarda ise, dönemin askerlerinden Ahmet Çiçek’in zorla getirilmesine, dönemin Dargeçit Cumhuriyet Savcısı Ahmet Kul’un ise “tanık” olarak dinlenmesi kararı verilmişti.

Yarın görülecek olan 17’inci duruşmada dönemin savcı Ahmet Kul’un dinlenmesi bekleniyor. 

Geriye sadece bu dava kaldı 

Devletin kolluk görevlileri tarafından ‘90’lı yıllarda işlenen cinayetler bir bir kapatılırken, en son Ankara JİTEM Davası’nda mahkemenin sanıklar hakkında beraat kararı vermesi ile birlikte Dargeçit JİTEM Davası, açılan bu davalar arasında devam eden tek dava olarak kaldı. 

Davanın başından bu yana takipçisi olan avukat Erdal Kuzu, yargılamanın seyrini değerlendirdi. 

‘3 celsedir devletin denetimindeki savcıya ulaşılmadı’

Dönemin Cumhuriyet Savcısı Ahmet Kul’a ulaşılabilmesi durumunda yarın görülecek duruşmada tanık olarak dinleneceğini belirten Kuzu, Kul’un dinlenmesinin dosyaya ciddi bir katkısı olacağını söyledi. 

Savcı Kul’un adresinin belli olmasına rağmen üç celsedir ‘adresine ulaşılamadığı’ şeklinde kendilerine cevap verildiğini dile getiren Kuzu, “Bu nedenle devletin ya da başka bir elin mahkemeye müdahale ettiğini düşünüyoruz. Yoksa devletin denetimi altında olan bir kişinin mahkemede hazır edilememesinin anlaşılmaz olduğunu düşünüyoruz” dedi. 

‘Mahkeme elini taşın altına koymuyor’

Dosyada bir bütün olarak kayıt dışı gözaltı ve infazların da çok net olarak ortaya çıktığını belirten Kuzu, “2 kişinin cenazesini bulduğumuz Pekurt Mağaraları ile o tarihte tutulan tutanaktaki koordinatların aynı olması aslında gerçeğin somutlaşması haline geldi. Zaten bir bütün hali ile dosyada deliller yaşanan gerçeği ortaya koyuyor” diye konuştu.

Dosyada Aziz Nesin’lik bir durum olduğunu dile getiren Kuzu, Kızıltepe’ye bağlı Aysın (Til Zerîn) Köyü’nde cenazelerini buldukları Abdurrahman Olcay’ın ölüm kaydının nüfusa verilmemesi nedeniyle mahkemenin halen Olcay’ın ölüp ölmediğini tartıştığını da ifade etti.

Kuzu, DNA kayıtları ve resmi belgeler ile durumun ortada olmasına rağmen mahkemenin tutumunu sürdürdüğünü belirterek, “Mahkeme sehven bir tutanakta Abdurrahman Olcay’ın isminin Abdullah Olcay şeklinde geçmiş. Bundan dolayı mahkeme; kaçırılan, kaybettirilen ve sonra da infaz edilen, cenazesini bulduğumuz, resmi belgelerle, bilimsel belgelerle Abdurrahman Olcay olduğunu ortaya koyduğumuz kişinin halen Abdurrahman mı Abdullah mı olduğu tartışmasını yürütüyor. Bu da aslında mahkemenin gereken özeni göstermediğini, elini taşın altına koymadığı ya da zamana yayma peşindeki düşüncesini ortaya koymaktadır dedi. 

‘Devlet kendisini aklamaya çalışmakta’

“Mahkeme gerçeği tespit etme konusunda çekingen davranmakta. Hatta cesaretsiz davranmaktadır” diyen Kuzu, taleplerle mahkemeyi bir tutum almaya zorladıklarını belirtti.

Kuzu, şunları söyledi: “Devletin işlemiş olduğu davalarda cezasızlık politikası bir yöntemdir, bir tarzdır. Bu davada da benzer bir yöntemin uygulanması söz konusu olabilir. Davanın beraat ile sonuçlandırılması muhtemel bir durumdur. Fakat ortaya çıkan gerçeği görmezden gelemeyeceklerini düşünüyoruz. Yöntem ve tarz olarak devletin bizzat fail olarak içinde yer aldığı davalardaki sürecin bir benzeri bu davada da uygulandı. Yaşananlar cezasızlık politikasının mantığı ile hareket ettiklerinin bir yansıması olarak önümüzde duruyor. Ankara JİTEM Davası, Kızıltepe JİTEM Davası, Derik JİTEM Davası ve diğerlerinde verilen kararlar aslında sürpriz kararlar değil. Devlet kendisi hakkında bir hüküm kurulmasına engel olmak istemektedir. Dolayısı ile bu anlamda sanıkları beraat ettirmek ile aslında kendisini aklamaya çalışmaktadır. Ama bu yaşananların, gerçeğin üstünü kapatmaya yetmiyor. Tam tersine bu yargısız infazlar toplumun hafızasında duruyor.”

Dava hakkında 

Mardin’in Dargeçit ilçesinde 29 Ekim 1995 ile 08 Mart 1996 tarihleri arasında Davut Altınkaynak (13), Seyhan Doğan (14), Nedim Akyön (16), Mehmet Emin Aslan (19), Abdurrahman Olcay (20), Abdurrahman Coşkun (21), Hikmet Kaya (24) ve Süleyman Seyhan (57) ile uzman çavuş Bilal Batır kaybedilmişti. Söz konusu kaybedilmelerle ilgili, dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutanı Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin ile Faruk Çatak, Mahmut Ayaz, Naif Çelik, Ramazan Savcı, Kemal Kaya, Mehmet Acar, Faik Acar, Hüseyin Altunışık, Mehmet Emin Çelik, Sadık Çelik, Fethullah Çelik, Osman Demir, Bahattin Ergel hakkında, “taammüden öldürme” suçundan soruşturma başlatılmıştı. 

30 Ekim 2014 tarihinde ise söz konusu soruşturmanın davaya dönüşmesi sonucu Midyat’ta yargılama başlamıştı. “Güvenlik” gerekçesiyle daha sonra Adıyaman’a nakledilen davanın 13 Mart 2017 tarihinde görülen 7’nci duruşmasında, dava Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilmişti. Ankara’daki mahkemenin davayı kabul etmemesi üzerine Yargıtay dava duruşmalarının tekrardan Adıyaman’da görülmesine karar kılmıştı.  

İstihbarat müdürü, jitem’i itiraf etti

Dargeçit JİTEM Davası’nda bugüne kadar yaşanan gelişmelere ve itiraflara rağmen sanıkların tutuksuz yargılanmasına devam edilirken, dosyada yaşanan çarpıcı gelişmelerin başında dönemin Mardin İl Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Muhammet Demirel’in şüpheli sıfatı ile verdiği ifade gelmişti. Demirel 6 Haziran 2013’te JİTEM’in varlığını itiraf ettiği ifadesinde “O dönem Mardin İl Jandarma Komutanlığı içerisinde ayrı bir binada JİT dedikleri jandarma istihbarat timinin olduğunu, bunların hiyerarşik olarak Mardin İl Jandarma Komutanlığı’na değil, Diyarbakır Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı’na bağlı olduklarını, bu timin toplam 5-6 rütbeli personelden oluştuğunu, ayrıca bunların kullandığı sivil elemanların da olduğunu, bu rütbelilerin kendilerine bağlı çalışmadığını ve genelde kod isim kullandıkları için isimlerini ve faaliyetlerini bilmediğini” dile getirmişti. 

Cinayetin resmi koordinatları ortaya çıktı

Bunun yanı sıra geçtiğimiz yıl dosyaya eklenen 2 Kasım 1995 tarihli tutanak ile birlikte davanın seyri de değişti. Söz konusu tutanakta silah deposu olduğu bildirilen Ulaş Köyü Doğusundaki (50-51) koordinatlarından bahsedilirken, Mardin İl Jandarma Komutanlığı söz konusu koordinatların 2 Kasım 1995’teki tutanakta geçen “50-51 koordinatları” ile Nedim Akyön ve Davut Altınkaynak’a ait kemiklerin bulunduğu 2015 tarihli tutanaktaki Ulaş (Dîlan) köyündeki Pekurt Mağaralarının koordinatlarının aynı olduğunu bildirdi.