İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon ve Cumartesi Anneleri sosyal medyadan gerçekleştirdiği 865. hafta eyleminde İstanbul’da kaybedilen Fehmi Tosun’un akıbetini sordu.
“Ellerimizi geri çekmeyeceğiz”
Saat 12.00’de paylaşılan videoda komisyondan Maside Ocak’ın sunumuyla ilk sözü, kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun alarak yaşadıklarını anadilinde anlattı. Tosun şunları söyledi:
“Asla vazgeçmeyeceğiz. Bu devlet bize hesap verene kadar ellerimiz yakalarında olacak. Ellerimizi geri çekmeyeceğiz. Ne oluyorsa olsun, çünkü biz haklıyız. Hiç kimsenin hakkı yok bir başkasını kaybetmeye. Eğer bir suçları olsalardı, ortaya çıksalardı şu suçları var deselerdi. Biz de suçlarını kabul ederdik.”
“Hukuk, gözaltında kaybetme olaylarının bir kılıfı”
Ardından dosya avukatı Eren Keskin söz aldı ve kaçırılma sürecini anlattı. Keskin şunları ifade etti:
“Hanım Tosun ilk zamandan bu yana mücadele edildi. Bu dosyada farklı olan kaçırılan arabanın plakası alınmıştı çocukları ve eşi tarafından. Bugüne kadar iç hukukta hiçbir sonuç alınmadı ve zaman aşımına uğratıldı. Ama bu tür dosyalarda hukuk, gözaltında kaybetme olaylarının bir kılıfı olarak varlığını devam ettiriliyor. Plakayı biz ilettiğimizde ‘Plaka sahibinin özel hayatının gizliliği’ gerekçe gösterildi. Hiç kimse Fehmi Tosun ve ailesinin özel hayatını düşünmedi. Ve hukuk mücadelemiz sürüyor.”
Basın metnini ise Cumartesi İnsanlarından Aylin Tekiner okudu. Gözaltında kaybetme davalarının Türkiye’de beraatla sonuçlandığını vurgulayan Tekiner, Fehmi Tosun’un kaybedilme sürecine dair şunları ifade etti:
“865 haftamızda üç kuşaktır gözaltında kaybetmeleri çevreleyen sessizlik duvarında gedikler açma mücadelesi yürüten Tosun Ailesi’nin hakikat ve adalet arayışına tanıklık edeceğiz. 35 yaşındaki 5 çocuk babası Fehmi Tosun Lice’nin Licok köyünde yaşıyordu. Siyasal şiddetin binbir halinin mekanı olan Lice ve köylerinde ağır bir baskı ortamı vardı. Tosun Ailesi bu baskı ortamında ağır bedeller ödedi. Köylerinde yaşama olanakları yok edilen Tosun ailesi İstanbul’a göç etmek zorunda kaldı. Fehmi Tosun, 19 Ekim 1995 sabahı yakın arkadaşı Hüseyin Aydemir ile birlikte Avcılar’daki evinde kahvaltı etti. Kahvaltı sonrası birlikte evden ayrılan iki arkadaş bir daha geri dönemedi. Fehmi Tosun akşam saatlerinde silahlı, telsizli, sivil giysili üç kişi tarafından 34 UD 597 plakalı beyaz Renault araçla evinin önüne getirildi. Bu kişilerle evin bahçesine doğru ilerlerken kendisini gören eşi ve çocuklarına “Beni öldürecekler!” diye bağırdı. Onlar Fehmi'nin yanına koşunca zorla araca bindirilerek götürüldü. Olaya mahalleliler de tanık oldu.”
Yaşanan süreç boyunca başvurulan hukuk yolları özetlenerek şunlar vurgulandı:
“Hanım Tosun ve İnsan Hakları Derneği tüm yasal yollara başvurdu, olayı hükümetin ilgili birimlerine ve kamuoyunun gündemine taşıdı. Ancak Fehmi Tosun’un gözaltına alındığı kabul edilmedi ve kendisinden bir daha haber alınamadı. İç hukuktan sonuç alınamayınca dava AİHM’e taşındı. 2003 yılında sonuçlanan davada hükümet AİHM’e verdiği savunmada “Hükümetimiz Fehmi Tosun'un kaybolması olayının meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki soruşturmanın eksik yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesinin ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir.” dedi. Ancak AİHM’de Fehmi Tosun’un yaşam hakkı ihlali ile ilgili devletin sorumluluğunu kabul eden AKP iktidarı, Fehmi Tosun dosyasında etkin bir soruşturma yapılmasını sağlama yükümlülüğünü yerine getirmedi. Zamanaşımından takipsizlik kararı verilen dosya kapatıldı. Takipsizlik kararlarına yapılan itirazlar reddedildi. İdari ve yargısal yollarının tamamını tüketen aile, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurudan da sonuç alamadı.”
Açıklamada son olarak şunlar vurgulandı:
“Fehmi Tosun’un gözaltında kaybedilişinin 26. yılında talep ediyoruz: Devlet, Fehmi Tosun’un akıbetine dair derhal etkili soruşturma yapma yükümlülüğünü yerine getirsin, suçtan sorumlu olanları tespit edip cezalandırılmalarını sağlasın. Kaç yıl geçerse geçsin; Fehmi Tosun için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 166 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”
Kızıl Bayrak / İstanbul