31 Mart yerel seçimleri gerçekleştiriliyor. Buna rağmen geçmiş seçim dönemleriyle karşılaştırıldığında, halkın seçimlere ilgisinin çok daha zayıf olduğu açık. Seçim otobüsleri sokaklarda geziyor, burjuva medya pazarlamaya çalıştığı adayların reklamını durmadan yapıyor elbette. Ama yine de sokaklarda ve işyerlerinde seçim odaklı tartışmalar ve alışık olduğumuz çekişmeler geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde cansız ve zayıf.
Kuşkusuz bu durumun en önemli nedeni milyonların yaşamını çekilmez hale getiren ekonomik sorunlar. Yalancı TÜİK’in rakamlarıyla bile enflasyonda dünya liderliğini kimseye bırakmayan bir ülkede yaşamını emek gücünü kiralayarak sürdürmeye çalışan milyonlar için başka bir şey düşünmek zor.
Bu tablonun bir diğer nedeni ise geçtiğimiz Mayıs ayında gerçekleşen genel seçimlerde açığa çıkan tablo. Artık ne AKP seçmeninin AKP’yi savunmaya yüzü kaldı, ne de AKP’den kurtulmak isteyen milyonların her seçimde “bu sefer gönderiyoruz!” diyerek hayal satanlardan bir umudu var...
Zira yaşamı çekilmez hale getiren ekonomik sorunların kaynağında AKP’nin dümeninde oturduğu bu düzeninin olduğunu herkes biliyor. Sandığa atılacak oylarla bu koşullarda esaslı bir değişiklik yaşanmayacağını da...
Seçimlere olan ilginin zayıflamasında, umutsuzluktan beslenen bir umursamazlık halinin rolü var kuşkusuz. Yıllarca oy avcılığı yapan düzen partilerinden beklentiler iyice azalmış durumda. Ancak bu durum kendi başına işçi sınıfı ve emekçileri mücadeleye sevk etmiyor.
Oysa yaşananlar gösteriyor ki, işçi sınıfının kenarda durup olan biteni seyretmek gibi bir lüksü yok. Geleceğimiz hakkında karar verme hakkını bezirgân sürüsüne teslim ettiğimiz sürece, sırtımızdaki kambur bükülmeye, boynumuzdaki zincir sıkılaşmaya devam ediyor. Seçimlerin ardından bu zincirin daha da sıkılaşacağı ise sır değil. Hayat pahalılığının katmerlenerek devam edecek olması bir tarafa, seçime kadar dizginlenmeye çalışılan ekonomik yıkımın işçi ve emekçilerin sırtından telafi edilmeye çalışılacağını herkes görüyor ve söylüyor.
Kaldı ki aç gözlü sırtlanlar dertlerinin sorunlara çözüm üretmek değil, rant kavgasında öne geçmek oluğunu her fırsatta göstermeye devam ediyorlar. Erdoğan, oy hesaplarını sıkıntıya sokan Erbakan’a üstü kapalı olarak “zübük” göndermesi yapıyor. İP genel seçimlerde cumhurbaşkanı adayı yapmak istediği Mansur Yavaş’ın yolsuzluklarını keşfediyor. Kürt oylarını daha fazla küstürmek istemeyen CHP Afyon adayının ırkçı hezeyanını “dil sürçmesi” diyerek geçiştirmeye çalışıyor.
Ortada ne milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamını cehenneme çeviren ekonomik yıkıma karşı gerçekçi bir çözüm önerisi var. Ne de gündemdeki bir yerel seçim olduğu oranda yaşanabilir kentlerin inşa edilmesine ilişkin dişe dokunur bir politika...
Zaten olamaz da! Çünkü daha fazla kâr elde etmek dışında bir şey bilmeyen kapitalist sömürü düzeni milyonların sefaleti üzerinde yükseliyor. Bu düzenin sahipleri milyonları açlıkla terbiye ederek saraylarında sefa sürmeye devam ediyorlar. Sözde insanların yaşamını kolaylaştıracak hizmetleri üretmesi gereken yerel yönetimleri de idari, mali ve hukuki engellerle merkezi yönetime bağımlı kılarak, sermaye sınıfı için birer arpalığa çeviriyorlar.
Tam da bu yüzden işçi ve emekçilerin bu baskı, zorbalık ve zulüm düzenini o düzenin sahipleri ile tarihin çöplüğüne göndermekten başka bir alternatifi yoktur. İşçi sınıfının kurtuluşu düzenin seçim oyununun destekçisi ya da seyircisi olmaktan değil, kendi sınıf iktidarını kurmaktan geçmektedir. Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmdedir.
(Emeğin Kurtuluşu’nun 16-31 Mart tarihli 29. sayısından alınmıştır…)