Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyesi avukatlarının yargılandığı dava bugün görüldü.
Duruşmada Kasım 2017’den bu yana tutuklu bulunan avukatlar Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik tahliye edilmedi. Dosyayı esas hakkındaki mütalaa için savcılığa gönderen mahkeme, bir sonraki duruşmanın 17 Kasım’da yapılmasına hükmetti. İstanbul 27’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya Türkiye’nin pek çok ilinden avukatlar, Avrupa ülkelerinden baro temsilcilerin yanı sıra, milletvekilleri de katıldı.
Alkışlarla karşılandılar
22 avukatın yargılandığı davaya Kasım 2017’den bu yana tutuklu bulunan avukatlar Selçuk Kozağaçlı, Barkın Timtik ve hükümlü Özgür Yılmaz katıldı. Avukatlar salona getirildiğinde alkışlarla karşılandılar.
Mahkemenin başkanı Ali İhsan Horasan duruşmanın başında savcıdan tutukluluk durumuyla ilgili görüşünü istedi. Savcı da tutuklu avukatların bu halinin devamına karar verilmesini talep etti. Savcının görüşünden sonra tutuklu avukatların müdafilerine söz hakkı verildi. Avukat Hasan Fehmi Demir, yargılama sürecini özetledi. Yargıtay’ın bu dava ile 2017’de başlayan davanın birleştirilmesi yönündeki kararını eleştiren Demir, “Bu kararla Yargıtay, yerel mahkemeye ‘Hallet bir şekilde ve ayıbımı ört’ demiştir” dedi. Demir, davanın aşamalarında görev alan hakim ve savcıların suç işlediğini ifade etti.
Timtik: “Beni tahliye etmek zorundasınız”
Duruşmada söz alan tutuklu ÇHD üyesi Barkın Timtik, konuşmasında ölüm orucunun 238. gününde hayatını kaybeden Avukat Ebru Timtik'in kardeşi olduğunu hatırlattı.
“Tahliye talebinde bulunmayacağım çünkü beni tahliye etmek zorundasınız” diyen Timtik şunları kaydetti:
“Av. Ebru Timtik benim ablamdı, memlekette süregelen tüm hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı sürdürdüğü açlık eyleminde 238. gününde onu kaybettik.
Çok dizi izlemem ama geçen gün Şahsiyet diye bir dizi gördüm, 'Adalet şahsi bir mesele değil, şahsiyet meselesidir' diyordu. Av. Ebru Timtik’in istediği adalet, hepimiz için bir şahsiyet meselesiydi.
Bugün sizden tahliye talep etmeyeceğim çünkü bu dosyaya atandığınız günden beri sizden de çok hukuki kararlar görmedik. Şimdi o yüzden sizden tahliye talep etmeyeceğim.
Ama konuşmak zorunda hissediyorum kendimi. Burada olan avukat arkadaşlarıma ve en çok ablama karşı borçlu hissediyorum.
Bizim ablamla annemize bir diploma borcumuz vardı, YÖK eylemlerine bile katılmadık bu nedenle. Tecrite karşı başlatılan ölüm oruçlarını üniversite hayatım boyunca takip ettim. Bu eylemin etkisi nedeniyle Halkın Hukuk Bürosuna geldim.
Halkın Hukuk Bürosu nasıl bir büro? Bütün yasal yolları deneyen ama bununla sonlanmayan bir büro... Gerekirse müvekkillerimizle dayak yiyeceğimiz bir büro.
Sizin bizi burada tahliye etmeniz gerekiyor, ama etmiyorsunuz, ne yapacağız? Sınır koyuyorsunuz ne yapacağız? Benim vicdanım, ahlakım beni Halkın Hukuk Bürosuna getirdi.”
Kozağaçlı: “Bu dosyanın sorgusu bitmedi”
Duruşmada söz alan tutuklu ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, duruşmaya katılan tüm baro başkanlarına ve avukatlara teşekkür etti.
Mahkeme başkanına seslenen Kozağaçlı, “Bu dosyanın sorgusu bitmemiştir sayın başkan. Bu dosya ile alakalı, bozma kararı, istinaf kararı, birleştirme kararı, bunların hiçbiri ne bize, ne de avukatlarımıza sorulmadı” dedi.
Kozağaçlı mahkemede şunları söyledi:
“Bugün burada olan tüm baro başkanlarına ve olamayanlar için onları da temsilen burada olan eski barolar birliği başkanıma teşekkür ediyorum.
Avrupa’dan gelen meslektaşlarıma da teşekkür ediyorum. Bugün yine benim de yöneticileri arasında olduğum 3 ayrı uluslararası avukatlık örgütünün üyeleri de burada ve başkaları da. Ve son olarak salondaki tüm avukat meslektaşlarıma teşekkür ediyorum.
Unutmadan bir teşekkürüm de geçtiğimiz celse heyette görev alan hakimlere. Geçtiğimiz celse, benim için tutukluluk devam kararı verirken “kaçma ve saklanma şüphesi” var demeyin dedim onlara hiçbirinde kaçmadım çünkü.
Bu dosyanın sorgusu bitmemiştir sayın başkan. Bu dosya ile alakalı, bozma kararı, istinaf kararı, birleştirme kararı, bunların hiçbiri ne bize ne de avukatlarımıza sorulmadı Barkın’ın ve benim dosyam sizin mahkemenizde birleşti, bize sorulmadan.
Ve siz de bize daha sormadınız 37. ACM'deki suçlamaları. Bu hali ile mi esas hakkında mütalaa istiyorsunuz? Bir sanık olarak size şunu söyleyebilirim; böyle bir delil yok dosyada, belge yok, dijital yok, bıçak yok derim.
Siz de ne yapabilirsiniz, emanete yazar getirtirsiniz delili. Ben yine kabul etmem, oynanmıştır bununla derim. Bilirkişiye gider deliller. Bilirkişi bakar, tamamı usule uygun, orijinal, hükme esas alınabilir bunlar der.
Ben yine sanık olarak 'orijinal de olsa bunlarla bana ceza veremezsiniz, bunlar ceza almam için yeterli değil' derim, gerisi sizin takdir hakkınızdır. Ama bu dosyada takdir hakkınız yok. Bu dosyada 8 senedir takdir hakkınızı kullanabileceğiniz bir delil ve belge yok.
Ne diyeceksiniz, 'Yok ama takdir hakkımızı kullanıyoruz' mu diyeceksiniz? 'Delil yok, ama biz güveniyoruz polise, sana ceza vereceğiz' diyorsanız, bu mahkemeyi neden kurdunuz? Meslek hayatım boyunca asla böyle bir durumda olmak istemem.
Dijitalleri tartışamıyorsanız yargılamayı neden yapıyorsunuz? Dijitalleri getirirseniz 'imajı değiştirilmiş' derim. Değiştirilmediğini bağımsız bilirkişi ile tespit edin bir şey demeyeceğim. 'İçeriği yalan, takdir sizin' derim. Ama bu iki aşamayı asla geçemeyeceksiniz.
Tanık meselesi var bir de - benim tutukluluğuma dayanak yapılan tanık beyanı - kendi el yazısı ile. 'Annemi ve kızkardeşlerimi öldürmeye çalıştım ben' diyor bu tanık. El yazılı bu mektubun tarihi 2011. Bizim dosyadaki ifadelerin tarihi ise 2012 tarihli.
Sonra hastane sürecini, aldığı ilaçları anlatıyor. Ve uyuşturucuları. Kim kullanırsa bunları, bu ilaçları, bu uyuşturucuları her şeyi söyleyebilir. Fil kullansa bunları 'ben örgüt üyesiyim' der zaten.
Adam 'paronaid şizofrenim' diyor, 'kollarımı kesiyorum' diyor, kendi el yazısı ile. Bunları yaptıktan sadece 6 ay sonra, benim hakkımda ifade veriyor. Hiç mi merak etmiyor ve yattığı akıl hastanesine yazmıyorsunuz? Bu adamın beyanına dayanıyorsunuz hâlâ.
Peki bu adam, bu tanık hiç yokken İstanbul 37. ACM dosyasına nasıl girdi biliyor musunuz? Akın Gürlek, başka bir dosyasında yargılıyordu bunu, 'Sen DHKP-C’liymişsin gel bakalım şu avukatların dosyada da konuş' dedi ve hukuka aykırı şekilde delil ikame etti.
Gıyabında bir meslektaşınız hakkında konuşuyoruz diye rahatsız olmayın. Biz Akın Gürlek’e söylediğimiz her şeyi yüzüne de söyledik en az 3 kere. HSK’ya, Bakanlığa, Cumhuriyet Savcılığına, akla gelebilecek her yere de şikayet ettik kendisini bunları söyleyerek.
Ben bu gece evimde de olsam, hapishanede de olsam rahat uyuyacağım. Çünkü dosyadaki tanıklardan bir tanesini anlattım en azından ve artık yükü sizde. Siz bu tanık gibilerinin beyanları ile daha devam edeceksiniz bu tutukluluğa, yükü de sizde bunun.
Biz bu zamana kadar bu dosyanın delillerinin içeriğine hiç girmedik. Çünkü delillerin asılları yok dosyada. Aslını getiremediğiniz, gösteremediğiniz, inceleyemediğiniz delinin içeriğine ben neden gireyim? Ama madem öyle bu noktaya geldik alın bir içerik daha size.
25 yıldır evli ve avukatım. Eşim de Betül, dosyanın bir başka sanığı. Yine bu tanıklardan biri, Betül’ün hayatında hiç gitmediği Ümraniye Hapishanesi’nde örgütsel çalışma yaptığını söylüyor. Ümraniye Hapishanesi'nden kayıt getirin bakalım, 'gitmedim' diyor Betül çünkü.
Delillerin durumu bunlar. Daha yüzlercesi var ama burada bu kadar hazır avukat varken sadece biraz bahsetmek istedim. Şimdi 2017 dosyasında nasıl yakalandığıma geleyim. Yakalanmadım aslında, kaçmıyordum çünkü.
2017 yılında bir arkadaşımın evinde dosya çalışıyorken geldiler sabaha karşı. Önce benim bilgisayarımı, telefonumu da aldılar. Evden ayrılırken ise beni bıraktılar, 'Seni almıyoruz' dediler. 'Seni almıyoruz, seni alınca çok gürültü kopuyor' dediler bana.
İki ay boyunca her gün adliyede her gün savcılıktaydım kapısının önündeydim savcının. Bakın sayın heyet, bu bahsettiğim tutukluluk şu an önünüzde olan dosyanın çekirdeği. O tutukluluk olmasaydı bugün burada olmayacaktık zaten. O nedenle önemli bu ilk tutukluluğum.
Kasım 2017'de, arkadaşlarım alındıktan 2 ay sonra, akşam saatlerinde bir yere giderken bir metrobüs köprüsü altında üzerime çullanarak 'seni de aldık artık' dediler. Savcının önüne çıktığımızda, '2 ayda ne değişti, neden o gün değil de bugün?' diye sorduk.
'Savcılıkta değişen şeyler var' deyip önüme 3 sayfa evrak koydular, fotoğrafların yer aldığı bir evrak. İzmir Karşıyaka'da 3 arkadaşımla birlikte Genel Başkanı olduğum ÇHD’nin Genel Sekreteri olan Av. Nergiz Tuba Aslan’ın evine gitmek üzereyken fotoğraflarım çekilmiş.
Altına polis tutanak tutmuş, bir şikâyet almış. Dosyanın en afili tanıklarından birinin babası meğer Nergiz’in evinin yakınında oturuyormuş. Ve biz orada görüldüğümüzde, tanığın babası hakkında tanık hakkında keşif yapıyormuşuz!
Benim, şu anda devam ettirdiğiniz tutukluluğumun başlangıcında yakalanma hikayem bu. Nergiz oradaydı, hemen savcılık dosyasında çağırıp tanık olarak ifadesi alındı. Orasının kendi evi olduğu, Soma Maden Katliamı duruşması öncesi olduğunu söyledi.
Savcı, 'Bu sefer tutturamadık demek, kusura bakmayın' dedi utanmadan. Ama ben bu şekilde tutuklandım.”
Şaraldı: “Yargılanan avukatlık pratiğidir”
Duruşmada Kozağaçlı ve Timtik’in tutukluluk hallerine devam kararı verilirken, dava çıkışı basına açıklama yapan Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarından Seda Şaraldı, şu sözlere yer verdi:
“Bugün burada avukatlık pratiğinin yargılandığını, avukatlık mesleğinin yargılandığını 10 baro başkanı birden ifade ettiler. Yüzlerce avukat salonda olarak ve avukatlık pratiğimizi koruyarak biz de tekrar hatırlattık. Bugün meslektaşlarımızın talepleri kabul edilmedi; delillerin dosyaya getirtilmesi, aslında olmayan verilerin, aslında olmayan delillerin, evrak üzerinden takibi yapılamayan verilerle yargılanıyor meslektaşlarımız. Bunların dosyaya getirtilmesi taleplerimiz tekrar reddedildi.”
Şaraldı hukuka aykırı bir yargılama yapıldığına dikkat çekerek adil yargılanma ilkelerinin çiğnendiğini vurguladı.