AKP şefinin gündemi Ayasofya

İşçiler-emekçiler Ayasofya kararı üzerinden yayılan zırvalara zerre kadar itibar etmemeli. Kendi sorunlarını çözmek, insanca çalışma, insanca barınma, insanca yaşam için örgütlenip mücadele etmelidirler. Artık kendilerini sefalete mahkum edenlerin zırvalarına kanmak değil, onlardan hesap sormak için harekete geçme zamanıdır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 10 Temmuz 2020
  • 23:40

AKP-MHP iktidarının gündemi ile emekçilerin gündemi arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Pandeminin ağırlaştırdığı krizin de etkisiyle Türkiye kapitalizminin yarattığı işsizlik rekor düzeye ulaştı. Hayat pahalılığı, işsizlik, geçim sıkıntısı, korona gibi tehditleri altında olan işçi-emekçiler ağır baskı ve sömürüye de maruz bırakılıyor. Hal böyleyken AKP-MHP iktidarı ve düzen muhalefetinin büyük çoğunluğu bugün Ayasofya gündemine odaklandı.

Ayasofya cami ilan edildikten sonra “ulusa sesleniş konuşması yapan AKP şefi, “zafer kazanmış paşa” havalarına bürünerek kitlelerin duyguları ve önyargılarını istismar etmeye çalıştı. Ayasofya kararını “bağımsızlık”, “Türkiye’nin egemenliği” gibi safsatalarla süsleyen T. Erdoğan, güya dünyaya “büyük lider” pozları verdi.

Dünya AKP şefinin “sahte kabadayılık pozlarına” alışık olduğu için, Ayasofya kararının prim yapması mümkün görünmüyor. Emperyalist efendilerinden aldığı icazetle Suriye ve Libya’da yayılmacı-ilhakçı politika izleyerek savaşı körükleyen T. Erdoğan’ın bir müzeyi cami yaparak “bağımsızlıktan” dem vurması çirkin bir komediden başka bir anlam taşımıyor. Emperyalist efendilerinden aldığı icazetle iktidara gelen, onların desteğiyle iktidarda kalan birinin “bağımsızlık” taslamasını kimse ciddiye almaz.

Toplumsal meşruiyetini yitiren rejimin beka sorunu derinleşirken, AKP-MHP koalisyonuna verilen destek günden güne düşüyor. Tam bu esnada alınan bu kararla çöküşü geciktirmeyi hedefliyorlar. Arsızca dini istismar eden, ırkçı-şoven zehri yayarak emekçileri bölen rejim, Ayasofya kararıyla bu bölücü politikaya sarıldı.

AKP şefinin kararı hem dış politikada hem de içeride yitirdiği “Yenikapı ruhu”nu diriltme hevesiyle de bağlantılı görünüyor. Nitekim ilk tepkiler, bütün gericilik cephesinin bu kararın ardında saf tuttuğunu gösterdi. Başta saray rejiminin bütün suçlarının ortağı olan MHP şefi olmak üzere Saadet Partisi ile İyi Parti’de kararı öven açıklamalar yaptılar. Kararın ilanından sonra Ayasofya önünde dinci-ırkçı bir gösteri de organize edilerek “halk kararı destekliyor” algısı yaratılmak istendi.

Bu hedefler ve izlenen politika, işçi-emekçilerin yaşadığı sorunlara herhangi bir çözüm üretmek bir yana, tam tersine bu sorunları daha fazla derinleştirme potansiyeli taşıyor.

Bir yandan halklar arasına düşmanlık tohumları ekilerek dinci-gerici, milliyetçi-şoven histeri kışkırtılırken, diğer yandan savaş ve salgın harcamalarıyla artan borç yükü işçi-emekçilere daha fazla hayat pahalılığı, baskı ve sömürü olarak dönüyor.

Din istismarcısı AKP döneminde Türkiye’de “cami enflasyonu” oldu. Milyarlar çarçur edilerek kimsenin gitmediği çok sayıda cami inşa edildi. Oysa namaz kılmak isteyen herkese yetecek kadar cami vardı. Durum bu iken camilerin siyasete alet edilmesi, kapitalistlerin “demir yumruğu” olan rejimin dini kullanarak sefalete mahkum ettiği emekçileri uyuşturma politikasının göstergesidir.

Ne emekçilerin hayati sorunları ne on milyonların sefaleti bu rejimin umurunda. Nitekim bu sorunları çözmek için kılını bile kıpırdatmıyor. Tersine, işçi sınıfının elinde kalan son hak olan kıdem tazminatını gasp etmek için saldırıya geçiyor. Zira kapitalist sistem ve onun hizmetinde olan bu rejim çözümün değil sorunun kaynağıdır.

İşçiler-emekçiler Ayasofya kararı üzerinden yayılan zırvalara zerre kadar itibar etmemeli. Kendi sorunlarını çözmek, insanca çalışma, insanca barınma, insanca yaşam için örgütlenip mücadele etmelidirler. Artık kendilerini sefalete mahkum edenlerin zırvalarına kanmak değil, onlardan hesap sormak için harekete geçme zamanıdır.