Türkiye’de İslamcıların bütün travmalarının anası olan “Kemalist ve laik Cumhuriyet”in doğurduğu üç mağduriyet konusu vardı: Yüksek öğrenim ve kamuda başörtüsü yasakları, imam-hatip liseleri üzerindeki kısıtlamalar ve Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmüş olması.
AKP, eriştiği güç ve iktidar sayesinde ilk ikisini halletti. Şimdi etrafında siyaset yapılabilecek bir mağduriyet tematiği olarak geriye sadece “Ayasofya Müzesi’nin yeniden camiye dönüştürülmesi davası” kalmış bulunuyor.
Bu dava, muhafazakar kitleleri mobilize etmek, dikkatlerin yönünü ve gündemi değiştirmek gibi amaçlar için de gayet kullanışlı olabilen bir politik enstrüman.
“Ayasofya”, İslamcılıktaki rekabetin bir unsuru aynı zamanda.
Son zamanlarda bu rekabetin değişik gruplar ve bireyler tarafından kızıştırıldığını görüyoruz.
Bunun son örneği, Saadet Partisi’nin “gençlik teşkilatı” olarak da görülen Anadolu Gençlik Derneği’nin önceki sabah Ayasofya Meydanı’nda “Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması” için binlerce kişinin katılımıyla düzenlediği sabah namazı eylemi idi.
Burdur Bağımsız Milletvekili Hilmi Yıldırım, 2 Mayıs’ta Ayasofya’nın camii olarak yeniden ibadete açılması için bir kanun teklifi verdi. Yıldırım, 31 Aralık’ta partisi AKP’den istifa etmişti. Cemaat’e yakınlığıyla biliniyor.
Zaman yazarı Mustafa Armağan da Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesini savunduğu yazılarıyla dikkat çekiyor.
Ayrıca, Ayasofya’da ibadet için son günlerde Twitter kampanyaları düzenleniyor.
Son aylardaki en güçlü mesajın ise Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geldiğini hatırlatmak gerekli. Arınç, 15 Kasım’da Ayasofya Külliyesi’nin yanındaki halı müzesini açarken yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
“Biz, Ayasofya ismini taşıyan 2 camimizi tekrar cami olarak ibadete açtık. (...) Cami, ibadet dışında başka bir maksatla kullanılamaz. Bu mahzun Ayasofya’ya bakıyoruz, inşallah güleceği günlerin yakın olmasını Allah’tan diliyoruz.”
“Mahzun Ayasofya’nın yeniden gülmesi” mecazından, yapının cami olarak ibadete açılmasından başka bir anlam çıkmıyor.
Arınç’ın atıfta bulunduğu icraat, orijinalleri “Ayasofya” adlı Bizans kiliseleri iken, Osmanlılar tarafından camiye dönüştürüldükten sonra Cumhuriyet döneminde müzeye çevrilmiş iki yapının yeniden cami olarak hizmet vermeye başlamasıyla ilgili...
İznik’teki “Ayasofya Camii” 6 Kasım 2011’de, Trabzon’daki “Ayasofya Camii” de 29 Haziran 2013’te ibadete açıldı.
Arınç’ın bu konuşmayı yapmasından 5 gün sonra, İstanbul’da Bizans döneminin en büyük manastırlarından Studios’un ayakta kalan en önemli bölümü olan Vaftizci Yahya Kilisesi’nin de camiye dönüştürülmesi kararının alındığını öğrenmiştik.
“Ayasofya’nın ibadete açılması”, muktedir olmuş İslamcıların laik Cumhuriyet’ten “ibadete kapatmanın rövanşı”nı almak için koşullarının olgunlaşmasını bekledikleri tarihsel bir hesaplaşma konusudur. “Ayasofya Camii”, İslamcıların “İstanbul’un yeniden fethi”ne atfettikleri siyasi ve ideolojik anlamın büyük bir sembolüdür: Şehrin sadece kendileri tarafından sahiplenilmesi ve dönüştürülmesi.
Halbuki Cumhuriyet’i kuranlar, 1453’te camiye çevrilene kadar bin yıl boyunca Hıristiyan aleminin en görkemli ve önemli mabedi olmuş Ayasofya’yı, modern Türkiye’nin Hıristiyan dünyasıyla kurmak istediği barış ve saygıya dayanan olumlu ilişkilerin bir sembolünü teşkil etsin diye müzeye dönüştürmüşlerdi.
2005 yılında “Medeniyetler İttifakı Girişimi”ni başlatanların, Ayasofya’yı camiye çevirdikleri takdirde Huntingtonvari “uygarlıklar çatışması”na hizmet edeceklerinin farkında olmaları gerekir.
AKP Türkiye’sinin buna çok mu ihtiyacı var?
Umarız kendilerinin ve İslamcı rakiplerinin gazına gelmezler.
Milliyet / 02.06.14