Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) “ülkelerdeki çalışma yasalarında ve bu alana ilişkin uygulamalarda standartları geliştirmek” amacıyla 1919 yılında kurulan bir örgüttür. Çoğu kapitalist, ILO standartlarına uygun çalışma ortamına sahip olmakla övünür. ILO ile işbirliği sermayedarlara “kurumsal firma” imajı yaratmakta da yardımcı olur.
Kapitalizmin acımasız çarklarının kusursuz bir şekilde dönmesini amaçlayan söz konusu örgüt, 2002 yılında 12 Haziran gününü “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” olarak ilan etti. Sermaye devletleri, her senenin 12 Haziran’ında, sanki çocukları çalışmak zorunda bırakan koşulları onlar var etmiyormuş gibi, çocuk işçiliği kınayan birçok açıklamalar yaparlar. Çocuklara her türlü şiddeti reva gören düzenin temsilcileri, çocuk işçiliğe dair yaptıkları açıklamalar ile sadece ikiyüzlülüklerini ve arsızlıklarını gözler önüne sermektedirler.
Bu yıl 12 Haziran’ın ön günlerinde, Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Kemal Varın Numanoğlu, milletvekillerine yaptığı sunumda, okulda olması gerekirken bir işte çalışan “çocuk” sayısının 720 bine ulaştığını söyledi. MEB sunumunda, bu sonucun iktidar temsilcilerinin gözlerini kulaklarını tıkadıkları ekonomik krizin topluma yansımalarından kaynaklandığı adeta itiraf edildi. Çocukları okul yerine işe iten en büyük sebebin yoksulluk olduğu dile getirildi.
Sunumda dikkat çeken hususlardan biri de çocuk işçiliği konusunda devlet tarafından açıklanan verilerin 2019 yılındaki verilerle neredeyse aynı kalmasıdır. Devletin açıkladığı rakamlar ile gerçekler arasında zaten uçurum düzeyinde farklar olduğu bilinmektedir. Örneğin, 2019 yılının TÜİK verilerine göre Türkiye’de çocuk işçi sayısı tıpkı bu yıl olduğu gibi 720 bin olarak görünüyor. Ancak DİSK’in aynı yıla ait verilerine göre bu sayı 2 milyona yakındır ve bu çocukların yüzde 78’inin kayıt dışı çalıştırıldığı vurgulanıyor. Ekonomik krizin gittikçe derinleştiği son yıllarda çocukların bu tablodan etkilenmemeleri, dolayısıyla 2019’daki rakamların artmaması imkansızdır.
Öte yandan Uluslararası Çalışma Örgütü ve UNICEF’in dünya geneline dair yayınladığı yeni rapora göre, çocuk işçi sayısı 8,4 milyon artarak 160 milyona yükselmiştir. Koronavirüs ile birlikte ağırlaşan ekonomik kriz ve okulların kapalı olması gibi etkenler de çocukların okullarından koparak çalışmak zorunda kalmalarına neden oluyor. Yayınlanan raporda, 2022 yılına kadar dünya genelinde en az 9 milyon çocuğun daha sömürü çarklarına sürükleneceği ifade ediliyor. Dünya genelinde ve Türkiye’de çocukların en yoğun çalıştığı alanların başını ise tarım çekiyor.
Türk sermaye devleti çocuk işçilikle mücadele adı altında birtakım söylemlerde bulunsa dahi bunların “sorunun boyutunu küçük gösterme refleksi”nin ürünü olduğu açıktır. Türkiye, kayıt dışı çocuk işçilikte başı çeken ülkeler arasında gelmektedir. Ülkenin Milli Eğitim Bakanı dahi sosyal medya hesabında “Geçtiğimiz pazar günü mevsimlik tarım işçilerinin çocukları ile tarladaydım. Yaz tatili kitaplarını bir salkım domatesle takas ettik. :)” gibi paylaşımlar yaparak, çocuk işçiliği meşrulaştırmaktadır. Yine MEB “Hafta sonu tatilinde ailelerinin yanında tarlada vakit geçiren öğrenciler için EBA Mobil Destek Aracı hizmet veriyor” diyerek, çocuklar tarlalarda sömürülmüyormuş da keyifli bir şekilde vakit geçiriyorlarmış gibi bir algı yaratıyor. Çocukların tarlalarda çalıştırılmasına bu tür uygulamalar ile adeta destekçi olunuyor.
MEB eliyle gerçekleştirilen uygulamalardan biri de henüz okul sıralarının başında olan çocukların eğitim adı altında sömürü koşullarına maruz bırakılmalarıdır. Çocuklar meslek liseleri başta olmak üzere devletin resmi kurumlarında resmen çocuk işçi olarak sömürülmektedirler. Bunun diğer bir halkasını da stajyer öğrencilerin normal bir işçi ile aynı koşullar altında, genellikle alan dışı çalıştırılması oluşturmaktadır. Bu düzen bireyin gelişimini değil, sermayenin gelişimini öncelikli gördüğü için eğitim kurumlarını dahi döner sermayeleri ile övünülen üretim merkezleri haline getirmektedir. Çocuk işçiliğin bir diğer boyutunda ise, alt-üst ilişkisine dayalı usta-çırak kategorisi yer almaktadır. “Çıraklık” çocuk işçiliğin yasal hali demektir.
Çocuklar yalnızca çalışmaya zorlanmakla kalmıyorlar. İnsanlık dışı çalışma koşullarında yaşamları da ellerinden kayıp gidiyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayınladığı güncel verilere göre, elbette sadece kayıtlara geçtiği kadarıyla 2013-2021 yılları arasında 513 çocuk, patronlar tarafından alınmayan önlemler, devlet tarafından denetlenmeyen ihmaller sonucu iş cinayetlerine kurban gitmiştir.
Kapitalizm, çocuklara yalnızca açlığı, yoksulluğu, ölümü ve geleceksizliği reva görüyor. Çocukların her türlü şiddete maruz kalmasının önünü açıyor. Bu insanlık dışı barbarlık düzeninde, sermaye devletlerinden çocuk işçiliğin önüne geçmesini beklemek abesle iştigal olur. Çocuk işçilik sorununun kesin çözümü, insanın insan tarafından sömürülmediği eşit bir toplumda, yani ancak sosyalizmde gerçekleşebilir.
Nitekim bundan 104 yıl önce gerçekleşen Ekim Devrimi’nin, günümüzün sözde gelişmişliği karşısında hala daha insanlık tarihinin en ileri birikimlerini temsil etmenin onurunu taşıması nedensiz değildir. Bugün kapitalizmin gelişimi aslında bir avuç asalağın, yani kapitalist sınıfın gelişimidir. Oysa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde, her olanak yalnızca toplum çıkarına, eşit bir şekilde kullanılmak için vardı. Sovyetlerde çocuklar, daha fazla kâr elde etmek için sömürülecek işgücü değil, yetenek ve kapasiteleriyle gelişip serpilecek olan, toplum yararına işler yapacak yeni bireyler demekti. Ekim Devrimi’nin hemen ardından çocukların kurtuluşu ve gelişimi için büyük bir seferberlik ilan edilmişti. Alınan ilk kararlar arasında belli başlı maddeler bile birçok şeyi gözler önüne sermektedir. Örneğin eğitim her kademede ücretsiz ve mecburi hale getirildi. Tüm öğrencilerin yiyecek, giyecek, ayakkabı ve ders araç gereçleri devlet tarafından karşılandı. İsteyen herkese eşit, bilimsel yüksek öğrenim hakkı ve maddi destek sunuldu vs.
Kapitalizm çocukların kanlarından dahi beslenerek büyümeyi hedefleyen aşağılık bir sistemdir. Bir avuç asalağın çıkarı uğruna milyonlar insanlık dışı koşullarda adeta birer köle gibi çalıştırılmaktadır. Bu sistem, erişkinliğine ulaşmış insanlar için dahi yeterince insanlık dışı koşullar dayatıyorken, işçi ve emekçilerin çocuklarına yalnızca acılardan acı beğendirilmektedir. Bugün gençliğe sadece işsizlik ve geleceksizlik sunan bu düzen, eğitim alması gereken yaştaki çocukları ise ucuz işgücü olarak çalışmak zorunda bırakıyor. Çocuklar bu düzende her türlü istismara, sömürüye ve şiddete maruz kalıyorlar.
Sorunlar saymakla bitmeyeceği gibi, sadece farkındalık da yetmez. 104 yıl önce kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği güya uzay çağını yaşayan kapitalist-emperyalist barbarlıktan çok daha ileri bir noktada durduğunu göstermektedir, hem de tüm eksik ve sorunlu yanlarına rağmen. Çocukların çalışmak zorunda kalmadığı, çalışırken ölmediği bir dünya için tek seçeneğimiz, sosyalizm mücadelesini yükseltmektir!
M. Nevra