“Bundan Sonrası Hepimizde” kampanyası kapsamında üniversite dayanışmaları ve direnişçi işçiler “Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın öğrenci-emekçi dayanışması! Direnişçi öğrenciler ve direnişçi işçiler buluşuyor!” şiarı ile düzenlenen etkinlik kapsamında bugün bir araya geldi.
İlk olarak üniversite dayanışmaları adına yapılan açılış konuşmasında “Kayyum Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak atanmasıyla başlayan direnişimiz taleplerimizle, eylemlerimizle, dayanışmamızla büyüdü ve büyümeye devam ediyor. 2021 yılını direnişle açmış olduk. Yalnızca biz öğrenciler değil, greve çıkan işçiler, İstanbul Sözleşmesinin fes edilmesine karşı sokaklara dökülen kadınlar, HDP’nin kapatılmasına ve vekillerin tutuklanmasına karşı ses çıkaran halklar… Direnişi ilmek ilmek ören işçiler, kadınlar, öğrenciler, LGBTİ+ lar olarak direniş süresince sıklıkla yan yana geldik. Birbirimize omuz verdikçe güçlendik, direndikçe özgürleştik. Bu nedenledir ki bu sene 1 Mayıs’ı yasaklamaya çalışıyorlar. Yan yana gelişlerimizin artmasından, birliğimizin gücünden korkuyorlar. Korksunlar. Bulunduğumuz her alanda 1 Mayıs coşkusuyla çalışmalarımızı yürütmeye devam edeceğiz” denilerek söz direnişçi işçilere bırakıldı.
Direnişçi işçiler; pandemi koşullarında çalışma şartları, sendikalaşmanın önemi, Kod-29 saldırısı ile 1 Mayıs’ın anlamı ve önemi kapsamında sorulan sorulara şu yanıtları verdi:
Sinbo direnişçisi Dilbent Türker:
“Aslında pandemiden önce de birçok hak gaspı hayata geçirilmeye çalışılıyordu ama pandemi devlet için bir fırsata dönüşmüş oldu. Bizlerde bu hak gasplarının önüne geçebilmek için sendikal faaliyetimizi hızlandırmıştık. Yıllardır tazminat hakkımız, sosyal haklarımızı gasp etmeye dönük adımlar atılıyordu ama çıkarılan sesler ile geri adım atmak zorunda kalıyorlardı. Pandemi bunun bir fırsatı oldu. Bu hak gaspları yasal çerçevelerce düzenlenmiş oldu.
Burada yapılmak istenen işçi ve emekçilerin tazminatlarını haklarını gasp etmek. Yani işçiye deniliyor ki, sen köle gibi çalışmazsan haksızlıklara boyun eğmezsen seni her türlü işten atarız. İşçilik sicilini de bozarak sosyal hayattan da izole etmeye çalışıyorlar. Muhalif olan işçilere Kod-29 silahı kullanılıyor. Kod-29 özellikle sendikalaşmaya dönük bir saldırı aracı olarak kullanıldı.
Bizler Kod-29’un gerçekten kaldırılması için, fabrikalarda tam kapanma ve önlemlerin alınması için, haklarımız için mücadeleye etmeye devam edeceğiz. Bizler sadece işimizi istemiyoruz, sadece kişisel bir çıkar peşinde değiliz. Bizler bu saldırılar karşısında mücadele etmek gerektiğini ve bunu hep birlikte yapmak gerektiğini düşünüyoruz.
Bizlerin elde edebileceği herhangi bir kazanım 1 Mayıs’a giderken ya da 1 Mayıs’tan sonraki süreç için çok önemli. Biz onların yasaklarını tanırsak Kod-29’u da kabul etmiş oluruz, haklarımızın çalınmasını da kabul etmiş oluruz.
Bu yüzden 1 Mayıs’a dönük yasaklarını tanımamamız gerekiyor. Aslında sermayedarlar kadın, öğrenci ve işçi mücadelelerinin birbirleri ile bağlantılı olduğunu biliyor ve bu kapsam bir birliktelik sağlanabilirse işte o zaman bir şeyleri değiştirme imkanını yakalamış olacağız. 1 Mayıs’ta alanlarda olmalıyız ve taleplerimizi haykırmalıyız.”
SML Etiket direnişçisi Seçil Arı:
“Biz yaşadığımız birçok sorun karşısında sendikalaşmayı tercih ettik. Pandeminin ilk başlarında bizleri 1 ay ücretsiz izne çıkarttılar. Açlık ve işsizlik tehdidi ve ölüm ile burun buruna çalışıyorduk. Bizler bu süreçte tekrar sendikalaşmanın önemli olduğunu, insanca yaşamak ve çalışma koşulları için Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası’na üye olmuştuk. Bir gün fabrikaya çağırıldığımızda da toplamda 20 kişi olarak sendikalı olduğumuz için işten atıldık.
Yeni yasa ile işten çıkartmaların yasak olduğu bir dönemde Kod-29 un önü açıldı aslında. Bunun bir kontrol ve denetimi yok ve ucu açık bir durum. Kod-29’dan çıkartıldığın zaman ihbar işsizlik maaşı ve kıdem tazminatı gibi hiçbir haklarını alamıyorsun bu da hem patronlara hem de devlete yaramış oluyor. Biz Kod-29 dan çıkartılmadık işlerin azlığı bahane edilerek bizler işten çıkartıldık ama Kod-29 sınıfa dönük ciddi bir saldırıdır.
Bu yasaklar keyfi bunu hepimiz biliyoruz. Sadece bizim direniş çadırlarımıza dönük bu saldırılar keyfi yasakların bir sonucudur. 76. Günümüzde biz polis şiddetine maruz kaldık, gözaltına alındık. Bizler de birçok direnişçi olarak bir araya geldik ve bu saldırılar karşısında toplu bir söz söylemeyi kararlaştırdık. Bakırköy’de geçen yapmak istediğimiz basın açıklamasına da saldırdılar. Biz bu keyfi yasakları keyfi uygulamaları kabul etmiyoruz. Bizler 27 Nisan’da Sinbo ve SML önünde 1 Mayıs etkinliği yapacağız herkesi de oraya bekliyoruz.
Şu an açlık yoksulluk ve sefalet tüm topluma dayatılmış durumda, insanlar yoksulluk sınırının da altında yaşamak zorunda bırakılıyor sermaye devleti de 1 Mayıs’ı yasaklayarak seslerimizi kısmak istiyor. Bizler susmuyoruz ve sermayedarların uygulamış olduğu baskıları kabul etmiyoruz.”
Bimeks direnişçisi Atakan Başaran:
“Koronavirüs bir işçi hastalığıdır diyoruz. Bu ülkede işçi ile ilgili olan her şey zaten bir hastalık. Geçen sene yaklaşık 2500 kişi ölmüş iş kazalarında. Bu sene pandemi koşulları geldi. Ya da Devlet bir kod verdi patronların eline diyor ki patrona ‘ben sana Kod-29’u veriyorum. İşçiden şikayetçiysen al kullan.’ İşçi bu süreçte hak arayana kadar zaten mahkemeler seneler sürüyor. Türkiye’de işçilerin hiçbir hakkı yok. Türkiye’de bir sistem var ve bu sistemin en altında işçiler var. Türkiye’de yalnızca 2 milyon işçi sendikalı ve bu sendikaların büyük bir kısmı da işçilerin sorunlarını iletme noktasında bir şey yapmıyor ama patronlar bir sorun olduğunda devlet ile hemen iletişime geçiyor sonra ne oluyor Migros’un sahibinin evinin önüne eylem yasağı getiriliyor, Bimeks’in sahibi bir telefon ile işçileri toplatabiliyor. Devlet aklı diye bir akıl var bu akıl toplumsal hareketlenme istemiyor.”
PTT direnişçisi Burhan Tan:
“PTT’nin içinde pandemi koşullarına dair hiçbir önlem alınmadı. Bir eldiven, bir maske çözüm değil önlem bu şekilde alınamaz. Havalandırma yok, 90 kişi dip dibe çalışıyor. Hiçbir önlem alınmadı. Sadece çalışacaksın, üreteceksin, konuşmayacaksın diyorlar, bunu istiyorlar.
PTT içinde güvenliğinin, müdürünün yani memurunun sendikası var bunda bir sorun yok ama iş taşerona gelince anayasal hak olan sendikalı olmak suç görülüyor. Anayasada sendika var yani yazılı olarak her şey serbest ama aslında değil. Bugün işçiye savaş açılmış durumda. Biz işçiler ne zaman sokağa dökülürsek işte o zaman istediğimizi alırız. Bugün koca koca sendikalara bakıyoruz sus pus olmuş durumdalar. 1 Mayıs ne bir gün sonra ne bir önce olur 1 Mayıs gününde kutlanmalıdır. 1 Mayıs işçinin doğum günüdür. Biz işçiler emekçiler olarak ne zaman birleşirsek o zaman altın tepsi önümüze sunulur.
Kod-29’dan da bahsetmek istiyorum. Ahlaksız kimdir biliyor musunuz? Kod-29’dan çıkartılan değil çıkartandır. Bugün Kod-29 bir virüse dönüştü. Bugün bu saldırının önüne geçmezsek değil 177 bin kişi daha yüz binlerce kişinin canı yanacak bu maddeden. Bir madde yüzünden bütün haklarımız gasp edildiği gibi sicilin de kirleniyor. Şu durumda önemli, PTT’de bir işçi Kod-29’dan işten atıldığında hiçbir hakkını alamıyor ama bir genel müdür Kod-29’dan kaynaklı işten çıkartıldığında brüt maaşının 36 katı kadar maaşını alabiliyor.
Öğrencisi, emekçisi, tüm toplum ne zaman ki sokağa döküleceğiz, ne zaman ki 1 Mayıs’lar da hep birlikte sokaklarda olacağız ancak öyle kazanabileceğiz.”
Migros direnişçisi Hüseyin Gül:
“Migros depo işçilerinin pandemi sürecinde ağır çalışma koşulları daha da arttı. Depolarda çalışma ortamı tamamen hijyenik olmayan koşullardaydı. Depo’da 90 kişi Kovid oldu ama temaslılar hiçbir şekilde hastaneye gönderilmedi, izne gönderilmedi. Önlemleri alıyoruz diyorlar ama arka bahçelerinde yani depolarda bu önlemlerin hiç de öyle olmadığını görüyoruz.
Kod-29 saldırısı ile de bir örgütlenmenin önüne geçilmek isteniyor. Tarikatlara, cemaatlere izin veriyorlar ama başka bir örgütlülükten korkuyorlar. İş yerlerinde bağımsız sendikalardan korkuyorlar sarı sendikalara hiçbir şey demiyorlar. Biz Migros’ta 70 kişi önce ücretsiz izne çıkartıldık gerekçe de performansımızdır ama en üst performansı sergileyen de bizlerdik. Direnişe başladık, 50 gün geçti bizi bu sefer Kod-29’dan işten attıklarını öğrendik. Yasa da Kod-29 için ne deniyor ‘Çalıştığın iş yerinin içerisinde…’ Biz 50 gündür işyerinin içerisine adımımızı dahi atmadık. Fiili olarak içeride yokum ama yasal olarak Kod-29’dan kaynaklı işten çıkartılabiliyoruz. Baktığımız zaman Kod-29’un ne kadar büyük bir fiyasko ve yalan olduğunu görebiliyoruz.
Bu seneki 1 Mayıs’ta bütün siyasi partiler, bütün sendikaların, sivil toplum örgütlerinin ve işçilerin elini taşın altına koyup topluca bir alana çıkması gerekiyor. Bu kadar saldırının olduğu bir dönemde, servet-sefalet uçurumunun bu kadar büyüdüğü bir dönemde bu duruma bir başkaldırmak lazım. 1 Mayıs’ta bizler ne olursa olsun Taksim’de olacağız. Bakıyoruz Arzu Çerkezoğlu İçişleri Bakanı ile yan yana gelip “devlet halkın örgütlülüğüdür” diyor ama o örgütlülüğün altı tamamen boş. Ben bütün işçilerin o gün orada yani Taksim’de olacağına inanıyorum.”
Üniversite dayanışmaları adına yapılan kapanış konuşmasında “Bizler tüm direnen kesimler olarak 1 Mayıs’a konulan bu yasakları tanımıyoruz. Alanlarda olacağız ve mücadelemize devam edeceğiz.” denilerek etkinlik sonlandırıldı.
Kızıl Bayrak / İstanbul
Etkinliği burayı tıklayarak izleyebilirsiniz...