Bu yıl 23.'sü düzenlenen Evvel Temmuz Festivali’ne 11-14 Temmuz tarihleri arasında katıldık. Antakya’nın Samandağ ilçesinde katıldığımız festival deneyimini ve depremin beşinci ayına dair gözlemlerimi sizlere aktarmak istiyorum.
Samandağ’da bulunduğumuz süre boyunca birçok faaliyet gerçekleştirdik. Stant açtık, emekçilerle konuştuk, çocuklarla etkinlikler yaptık, depremzede ailelere ziyaretlerde bulunduk. Ben ilk defa festival çalışması deneyiminde bulundum. Bu açıdan Samandağ’da geçirdiğimiz günler benim için oldukça değerliydi. Belirli açılardan oldukça verimli zaman geçirdiğimizi söyleyebilirim. Stant faaliyeti boyunca standı ziyarete gelen çocuklarla yüz boyaması gibi etkinlikler yaptım. Bu yüzden çocukların genel hallerine değinme gerekliliği duyuyorum. Depremden etkilenen birçok bölgeyi gezmiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Samandağlı çocukların ruh durumları diğer birçok bölgedeki çocuklara nazaran daha farklı. Bahsettiğim farklılık çocukların bakışlarındaki donukluk, ürkek olma ve çekingenlik hali. Benzer durumlar diğer bölgelerdeki çocuklar içinde geçerli elbet. Ancak buranın özgün yanı çocukların birbirleriyle daha az temas halinde olması. Bu durum çocukların depremin etkisini atlatmalarında olumsuz bir yön oluşturuyor. Samandağlı ailelerin çoğunluğu merkezdeki yıkımdan kaynaklı köylerdeki evlerine geçmiş durumda. Çocukların birbirleriyle temas halinde olamamasının temelinde bu neden yatıyor. Okulların tatilde olması ise durumun üzerine tuz biber ekiyor. Samandağ gibi yıkımın büyük olduğu yerlerde eğitimin nasıl devam edeceği ise büyük bir soru işareti. Ziyaret ettiğimiz ailelerden birinde emekçi bir anne bizlere çocuklarının okul malzemeleri olmadığı için okula gitmek istemediklerini, öte yandan yeni dönemde açılacak okulda ise öğretmen eksiğinin olduğunu aktardı. Bu aslında durumun bir boyutunu gösteriyor. Öte yandan, okul binası yıkılan köylerde yahut bir okul binasına sahip olmayanlarda ise eğitimin nasıl devam edeceği merak konusu olmaya devam ediyor.
Samandağ’da bulunduğumuz süre zarfında birçok aileyi ziyaret ettik. İlk ziyaret ettiğimiz aile depremin ilk günlerinde tanıştığımız bir emekçinin ailesiydi. Gelmemizden oldukça memnun olduklarını söyleyerek bizi çok iyi karşıladılar. Çocuklarıyla oyun oynadık. Aile ile deprem süreci üzerine sohbet ettik. Ardından Gezi Direnişi sürecinde devlet tarafından katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın annesini ziyaret ettik. Bir sonraki durağımız devrimci işçi Alaattin Karadağ’ın ailesi oldu. Aile ziyaretinin ardından mezar ziyaretinde bulunduk. Samandağ’da yıkımlar devam ediyor. Şehir savaştan yeni çıkmış gibi harabe binalarla dolu. Yıkımların etkisiyle hava aşırı bunaltıcı ve çok kuru. Yer yer nefes almak bile güç duruma geliyor. Şehrin üzerini devasa bir toz tabakası kaplamış. Merkezde tek tük az hasarlı bina var, kalan binalar ise yıkılmayı bekliyor. Henüz yıkımı gerçekleştirilmeyen binalar ise insanlar için risk oluşturmaya devam ediyor. Binaların yıkımı kadar molozların dökülmesi de ayrı bir sorun. Dökülen arazilerin insanların yaşam alanlarına ve su kaynaklarına yakın olması bölge halklarının sağlığını tehdit ediyor. İnsanlar ise hala alt üst olmuş durumda. Bir şekilde yaşama tutunmaya çalışıyorlar. Yaşadıkları yıkıma ve acıya rağmen karşılaştığımız, konuştuğumuz herkes çok sıcakkanlı, misafirperver ve cana yakındı. Şehrin her yerinde yitip gidenlerin izlerine rastlıyorsunuz. Duvarlarda yazan isimler, balkonlarda solup giden çiçekler, molozların arasından çıkan eşyalar, oyuncaklar... Hayalleriyle, umutlarıyla yıkılıp giden koca bir şehir. İnsan kendini Orta Doğu’da savaştan sonra kurulmaya çalışılan bir şehirde gibi hissediyor. Gerçekte de öyle. Kalanların emekleriyle koca yıkımın ardından yeniden kurulmaya çalışılıyor şehir.
Savaş ise devam ediyor hala. Bir yanda kanımızı emen asalaklar diğer yanda umudumuzla yaşamaya çalışan biz varız. Bir yanda rant, talan, yağma düzeni diğer yanda yaşamın kendisi. Bir tarafta sahip olduğumuz zenginliklere el koyanlar diğer yanda yaşam savaşı verenler. Bir tarafta soluğumuzu kesenler diğer tarafta nefes almak için mücadele edenler. Bu yıkım, içinde bulunduğumuz savaşı da savaşın taraflarını da bize açıkça gösterdi. Şimdi mücadele zamanı! Bu sistemi tarihin çöplüğüne atana kadar yaşamlarımızın bir güvencesi olmayacak. Bulunduğumuz her alanı mücadele alanı olarak görmeli ve bu bilinçle hareket etmeliyiz. İnancınızı ve umudunuzu asla yitirmeyin, kazanan elbet “biz” olacağız. Sağlıcakla kalın.
İstanbul’dan bir DGB’li