15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 50. Yılındayız. 15-16 Haziran 1970 tarihi, sermaye devletinin işçi sınıfının gelişen mücadelesini bastırmak amacıyla çıkardığı yeni sendikalar yasasına karşı destansı bir başkaldırının tarihidir. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen 15-16 Haziran Direnişi, Türkiye’de sınıf hareketi tarihinin en militan, en kitlesel eylemliliği olarak yolumuza ışık tutmaya devam etmektedir.
15-16 Haziran Direnişi’ne yol açan, işçilerin sendika seçme özgürlüğünün gasp eden, böylece DİSK’in tasfiye etmeyi hedefleyen saldırı yasasıydı. Bu yasayla birlikte işçi sınıfı devlet eliyle kurulmuş olan ve işçilerin gelişen mücadelesinin önünde bir engel olarak dikilen Türk-İş çatısı altındaki sendikalara üye olmak zorunda kalacaklardı. Böylece ‘60’lardan sonra büyüyüp yaygınlaşan işçi sınıfının mücadele dinamiğine ve sınıf bilincinin gelişmesine darbe vurulmak isteniyordu. Ancak iki gün boyunca süren bu görkemli direniş, sermaye devletinin tüm hesaplarını boşa düşürdü. Saldırının gündeme gelmesinin ardından, Kocaeli ve İstanbul’da 168 fabrikadan 150 bini aşkın işçi dalga dalga sokaklara aktı ve önüne çıkan tüm barikatları aştı.
15-16 Haziran Direnişi’nin gençlik cephesinde de anlamı büyüktür. Dönemin devrimci gençliği iki gün boyunca eylem alanlarında, işçilerin yanı başındaydı. Birçok direniş ve eylemde işçi sınıfına destek veren, grevlere dayanışma ziyaretleri örgütleyen ‘68 gençliği 15-16 Haziran Direnişi’nde de yerini almıştı. Bu sarsıcı direniş devrimci gençliğin işçi sınıfının önemini ve devrim mücadelesindeki öncü rolünü bilince çıkarması açısından önemli bir rol oynadı.
Bugün 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin anlamı her zamankinden daha büyüktür. Ekonomik krizin derinleştiği bir dönemde gelişen koronavirüs salgını işçi ve emekçilere yüklenen faturayı daha da büyüttü. Açlık, yoksulluk, geleceksizlik ve işsizlik her zamankinden daha fazla hissedilir hale geldi. Koronavirüs, bu sistemin vahşi yüzünü çok daha yalın bir şekilde ortaya serdi. Yıkıma uğratılan sağlık sistemleri dünya genelinde çöküşün eşiğine geldi. Doktorlar insanların ölümü ve yaşamı arasında seçim yapmak zorunda bırakıldı. Her gün “Evde kal” çağrıları yapanlar, zorunlu olmayan işkollarında sömürü çarklarının dönmesi için tüm imkanlarını seferber ettiler. Virüs koşullarını fırsat bilerek bir dizi saldırıyı hayata geçirdiler. Esnek çalışma koşulları bu süreçte daha da ağırlaştırılırken, işçilerin emekleri ile biriktirilen fonlar sermayedarlara “teşvik” adı altında peşkeş çekildi. İşçilerin ücretli izin hakkı gasp edilirken ücretsiz izin kalıcılaştırıldı.
Bu süreç kapitalizmin bir yıkım ve ölüm düzeni olduğunu tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiş bulunuyor. Açlığı ve yoksulluğu sürekli büyüterek insanlığı çıkışsızlığa ve bunalıma sürükleyen, genç işsizlik ile birlikte koca bir işsizler ordusu yaratan bu sistem, bugün her zamankinden daha fazla sorgulanabilir hale geldi. Milyonların emeğini azgınca sömürerek, yaratılan bütün zenginlikleri bir avuç asalağın tekelinde toplayarak insanlığı barbarlığa sürükleyen kapitalizmin yıkılabilmesi, yeni 15-16 Haziranlar’ı yaratmaktan geçiyor.
Kapitalist sistem işçi sınıfına ve emekçilere baskı ve sömürüyü, biz gençliğe de geleceksizliği, işsizliği, gericiliği dayatmaktadır. Her bakımdan çürümüş ve kokuşmuş bu sistem artık miladını doldurmuş ve yıkılmayı beklemektedir. Kapitalizmi yıkacak olan biricik güç ise işçi sınıfıdır, onun örgütlü mücadelesidir. Bizler bu bilinçle “Yolumuz işçi sınıfının yoludur!” diyerek, yeni 15-16 Haziranlar’ı yaratma mücadelesini bulunduğumuz her alanda yükseltmeye devam edeceğiz!
Yaşasın 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi!
Şan olsun 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ni yaratanlara!
Yolumuz işçi sınıfının yoludur!
Devrimci Gençlik Birliği