Seni sonsuzluğa uğurladığımız günün 3.yılındayız. Özlemin ise giderek büyüdü. Bıraktığın acının tarifini kelimelere dökmek mümkün değil benim için. Emekle ördüğümüz sevgimize, devrime olan inancımıza ve yoldaşlarımıza tutunuyorum yokluğunda.
Bilenler bilir, burda bugün bulunan yoldaşların ve dostların şahittir ki, birbirimize emekle sarıldık, sade ve mütevazi bir hayat sürdük. İkimizde kürt, orta halli emekçi ailelerin çocuklarıydık.
Bizi birbirimize bağlayan emekçi kimliğimizdi. Çocuklarımızın da devrimci olması için elimizden geleni yapmaya çalıştık.
Ne temizlik işine gitmekten gocunduk, ne de eski eşyalarımızdan. Bizim için önemli olan birbirimize kattığımız anlam ve koruduğumuz değerlerdi.
Eğer devrime olan inancın, partiye olan bağlılığın ve kapitalizmin kirli yüzüne karşı kavgan olmasaydı, biz nasıl bir aile olurduk bilemiyorum.
Sen çok genç yaşında devrim davası uğruna bedeller öderken, işkencelerden, hapishanelerden geçerken, ben henüz 17 yaşındaydım.
Maraş Katliamının kanlı ve zulüm dolu günleriydi. 12 Eylül askeri faşist darbesinden yaklaşık 3 ay sonra yasadışı faaliyetlerinden dolayı deşifre oldun ve aranmaya başladın.
1982 ocağında bir ihbar üzerine yakalandın. Günlerce ağır iskencelerden geçirildin. İşkencenin vücudundaki izleri, hem sana hem bana düşmanın acımasızlığını hatırlatıyordu.
Defalarca sordum sana, ama sen hiçbir zaman, hiçbir dost ortamında bile anlatıp, kendini öne çıkarmayacak kadar mütevazi bir devrimciydin. Çünkü senin devrimci kişiliğine göre bunlar ödenmesi gereken bedellerdi.
Örgüt üyesi olmaktan 6 yıl 8 ay hapis 2 yıl sürgüne mahkum edildin. Annen bile seni doğurmaktan 7 ay hapse mahkum edildi.
Senin “suçun” iyiden, güzelden, doğrudan, onurlu ve insandan yana olmaktı. Senin bu suçunla her daim onur duydum ve duymaya devam ediyorum. İyi insan olmayı kendine doğal bir görev bildin.
“Veysel sen konuşuyorsun ama faydası yok ki” derdim. Ama sen yılmadan, yorulmadan insana emek verirdin. İyiyi, doğruyu, güzeli anlatmaktan vazgeçmezdin.
Sana verilen cezanın 4 yıl 33 gününü yattın ve 17 Şubat 1986’da tahliye edildin. Tahliye edildin ama kollarından kelepçe düşmedi. Üç asker eşliğinde askerlik yapacağın kışlaya götürüldün. Ardından sürgün dönemi başladı. 2 yıl boyunca her gün 160 km uzaklıktaki bir karakola imza atmak için giderdin.
Bizim evimizin önünde duran ceviz ağacının altında görürdük birbirimizi. Ben sana hep güvendim, sen benim güvenimi 30 yılı aşkın evliliğimiz ve yoldaşlığımız boyunca hiç ama hiç boşa çıkarmadın.
80’li yılların sonuydu. Sen yurtdışına çıktın, bende 2 yıl sonra ardından geldim. Tek göz odalı Rüdesheimdaki odamızda bir yoldaşlarımıza da yer vardı.
Yoldaşlarımız için her zaman yerimiz vardı.
Almanya’nın devrimci atmosferi farklıydı, fakat bu güne kıyasla çok daha canlı ve hareketliydi. Sosyal ilişkilerimiz bize benzer ailelerle, tüm sadeliğiyle çok güzeldi.
Senin bana anlattıklarını, ideolojik terimlerini anlamakta güçlük çeksem de, anlattıklarının iyi şeyler olduğunu bilirdim. Bana öğrettiklerin için sana minnettarım.
Zordur Avrupa’da devrimci kişiliğini korumak. Koşullar her ne olursa olsun, etrafında kaç kişi olursa olsun. Bazen çok kalabalıktık, bazen tek başımıza kaldık. Ama sen soluğunu hep tuttun.
Frankfurt’ta gün oldu herkes dağıldı, ama biz kaldık. Sen ilk günkü heyecanını, inancını, bilincini hep korudun. Buradaki örgütün toparlanmasında belirleyici ve sürükleyici rol oynadın. Uzlaştırıcı, barışcıl ve birleştirici rolünü zaman zaman arıyorum.
Şimdi etkinlikler öncesi, otobüsle merkezi geceye giderken söylediğin türküleri, 1 Mayıs sabahlarındaki telaşını çok özlüyorum yoldaşım.
Kadın yoldaşlarımız ardından hala şöyle diyor: “O hep bizden yanaydı.” Sen sadece bana değil, tüm kadınlara değer verdin. Bir gün bile bir kadın yoldaşına cinsiyetini hissettirmedin.
Ne bölgecilik bildin ne ailecilik. Bir yoldaşının çocuğunu, kendi çocuklarınla eşit gördün, eşit sevdin. Başarılarıyla gurur duydun, mutlu oldun.
Komunist Şair Nazım Hikmetin birçok şiirini ezbere bilir, okurdun. Şeyh Bedrettin Destanı'nı oyuna çevirip yönettin. Devrimci sanat ve edebiyatın senin için ayrı bir yeri vardı.
Sen hayatında en çok şiir ve insan biriktirdin…..
Bana hastanede yazdığın mesajlar arasındaki şu sözleri ise, hayat boyu yoluma ışık tutacak bir vasiyet sayıyorum:
“Bu yürek hep bir şeyler üretti. Sevgi üretmeyen bir kalp, iyi bir üretici değil demiş büyükler. Yaşımız ne olursa olsun duygu ve düşünceye dair üretmek, bu anlamda ateşi her daim kızgın tutmak, gölgedeki ve karanlıktakini aydınlatmak, başımız dik, alnımız açıkken yüzümüzde açılan patikalara takılıp düşmeden, yaşamın her yaşta her şeye rağmen güzel olduğuna inanmak ve anlamlıysa daha çok yaşamak- dünümüz, bugünümüz ve yarınlarımızın yaşam felsefesi olsun. Seni seviyorum.”
Yoldaşım Veysel, ben de seni devrime olan tüm inancımla seviyorum.
Biliyorum ki; Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez.
Veysel yoldaş ölümsüzdür!