Yeni Zelanda’daki parlamento seçimlerinde Başbakan Jacinda Ardern ve İşçi Partisi, seçim öncesi anketleri de geride bırakan tarihi bir zafer kazandı. “Sol” görüşlü başbakanın İşçi Partisi mutlak çoğunluğu elde etti. Bu sonuç, mevcut seçim yasasının 1996’da yürürlüğe girmesinden bu yana ilk defa gerçekleşiyor. Merkez sol parti, oylamada 120 sandalyenin 64’ünü kazandı ve böylece gelecekte tek başına ülkeyi yönetme şansı yakaladı.
On yıllar sonra ilk kez, Yeni Zelanda’da İşçi Partisi tek başına hükümeti kuracak. Bunun normal bir seçim olmadığını söyleyen Ardern, “Bunlar normal zamanlar değil.” diye de ekledi. Ama yine de pozitif bir çaba içinde olduklarını dile getirerek “Yeni Zelanda halkı için çalışmak ve onların hükümet başkanı olmak bir ayrıcalıktır.” dedi.
Ardern’in/İşçi Partisi’nin zaferi, Ulusal Parti’ye tarihi bir yenilgi yaşattı. Muhafazakarlar sadece %27 oranında oy alabildi ve ancak 35 sandalye kazanabildi. Yeşiller’in oy oranı ise yüzde 7.6’da kaldı. 2008’den 2017’ye kadar iktidarda kalan muhafazakar Ulusal Parti lideri Judith Collins, Yeni Zelanda televizyonunda Ardern’i tebrik etti ve İşçi Partisi’nin “olağanüstü” başarısını kutladı.
Göreve gelmesinden bu yana geçen üç yıl içinde Ardern, Yeni Zelanda tarihindeki en kötü terör saldırısıyla, şiddetli bir durgunluk ve koronavirüs salgınının küresel tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Başbakan’ın yalnızca bu sorunlar karşısında izlediği politikalarıyla değil, aynı zamanda empati ve önemli jestlerle de pek çok kişinin sempatisini kazandığı ifade ediliyor. Christchurch’teki Müslümanlara yönelik saldırının ardından, dünyanın dört bir yanındaki Müslüman toplumla dayanışmasını göstermek için dokunaklı bir konuşma yapmış ve başörtüsü takmıştı. Tüm bunların, onun ve partisinin güçlenmesinde önemli bir rol oynadığı kabul ediliyor.
“Gittikçe kutuplaşan bir dünyada yaşıyoruz” diyen Ardern, “Gittikçe daha fazla insanın birbirlerinin konumunu görme yeteneğini kaybettiği bir dünya. Umarım bu seçim, Yeni Zelanda’da öyle olmadığımızı ve bir ulus olarak dinleyebileceğimizi, tartışabileceğimizi göstermiştir.’’ ifadelerini kullandı.
Bir çocuk annesi olan 40 yaşındaki Ardern’in şaşırtıcı seçim zaferinden sonra uluslararası üne kavuştuğu ileri sürülüyor. Ardern’in ayrıca Christchurch saldırılarını idare etmesi ve korona salgınına karşı verdiği başarılı mücadeleyle de uluslararası alanda çokça tanınan bir sima olduğu söyleniyor. Özellikle de korona salgınında bir kriz yöneticisi olarak büyük popülerlik kazandığı kabul ediliyor.
“Önümüzdeki birkaç yıl kolay olmayacak”
Bu Pasifik ülkesi, salgın krizini nispeten hafif bir şekilde atlattı ve son zamanlarda virüsü kontrol altına aldığını ikinci kez ilan etti. Şu ana kadar Yeni Zelanda’da Covid-19 ile bağlantılı olarak sadece 25 kişi hayatını kaybetti. Yeni Zelanda halkının çoğu, hükümet başkanlarının kendilerini kurtardığı hissini yaşadıkları varsayılıyor. Bu arada ülkede hayat büyük ölçüde normale dönmüş durumda.
Ardern hükümeti başarılı bulunsa da büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Salgın ve buna karşı alınan önlemler nedeniyle ülke ciddi bir ekonomik krize girdi, sınırlar hala kapalı ve önemli turizm endüstrisi çöktü. Başbakan bunu, “Önümüzdeki birkaç yıl, tıpkı geride kalan birkaç yıl gibi kolay olmayacak” sözleriyle de ortaya koydu. “Ama en karanlık saatlerde bile bir ışığın parladığını gördük. Bu ışık her zaman milletimizin kaderi oldu, birbirimize desteğimiz oldu. Bu ışık her zaman en baskın karanlıktan daha güçlü oldu.” ifadelerini kullanarak, zorlukların üstesinde gelecekleri mesajını da veriyor.