ABD’de dört yılda bir yapılan başkanlık seçimleri Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat Parti’nin adayları arasında geçiyor. 3 Kasım 2020’de yapılacak olan 59. başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’nin adayının belirlenmesi için ön seçimler yapılıyor. New Hampshire eyaletinde yapılan ön seçimlerde Demokrat Parti aday adayları arasındaki yarışta Vermont Senatörü Bernie Sanders, seçmenlerin yüzde 26’sının oyunu alarak ilk sırada yer aldı. Demokrat Parti adayının kim olacağı Mart ayı ortalarında netleşecek. Cumhuriyetçi Parti’nin adayı ise Donald Trump olacak.
3 Şubat’ta Iowa, 11 Şubat’ta New Hampshire ve son olarak Nevada eyaletlerinde yapılan seçimleri kazanan Sanders, en yüksek oyları aldı. New Hampshire’daki seçim anketleri, Sanders’ın düşük gelirli işçiler ve üniversite eğitimi olmayan gençler arasında yüksek destek gördüğünü gösteriyor. 30 yaşın altındaki seçmenlerin oylarının yüzde 51’ini aldığı belirtiliyor.
Sanders’in bu zaferleri kazanmasında etkili olan nedenler oldukça dikkat çekici: İklim değişikliği ile gelir eşitsizliğine karşı “savaş açması”, savaş karşıtı tutumu, 2003 yılında gerçekleşen Irak işgali için, “Ben sadece bu savaşa karşı oy vermekle kalmadım, aynı zamanda onun gerçekleşmesini önlemek için her şeyi yaptım” propagandasını tekrarlaması, İranlı General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi nedeniyle Trump’ın saldırganlığına karşı çıkması, vb…
“Herkesin gıda, sağlık hizmeti, iyi bir ev, iyi bir eğitim, iş ve sendika hakkına sahip olduğu bir dünya kurmak istiyoruz. Bu tür bir ekonomik güvenliğin, insanların özgür olması için de gerekli olduğunu düşünüyoruz” vb. söylemler, sadece bu seçimlerde değil, genel planda Sanders’a geniş bir etki alanı yaratıyor. Demokratik taleplere ve sosyal sorunlara odaklanan bu tutum Amerikan Demokratik Sosyalistleri’nin (DSA) güçlenmesinde de önemli rol oynuyor. Son yıllarda yaşanan “sol dalga”, seçimlerden -Trump’ın yakıştırdığı ifadeyle- “komünist” Sanders’in güçlenerek çıkması ve DSA’nın yıldan yıla gelişmesi, sosyalizm tartışmasını yeniden toplumun gündemine taşımış bulunuyor.
“Zafer” konuşmasında, “Bu sadece Donald Trump'ı yenmekle ilgili bir mücadele değil, bu ülkeyi dönüştürmekle ilgili bir mücadele. Bu zafer, Donald Trump'ın sonunun başlangıcıdır.” değerlendirmesini yapan Sanders, milyarderlerin ülkeyi yönetmesine izin vermeyeceklerini, bazı rakiplerinin paralarıyla seçimleri satın alamayacağını söylüyor.
“Sosyalist” Sanders’in işçi, emekçi ve gençlik içinde önemli derecede destek kazanması, son yıllarda bu sosyal katmanlar arasında sol-sosyalist düşüncelerin gelişmeye başlaması, Trump’ın sosyalizm korkusunu depreştirmiş ve Amerikan sermayesini tedirgin etmiş görünüyor. Zira dün sosyalistlerin “deli” kabul edildiği Amerika’da bugün sosyalizm, siyaset ve toplum yaşamında meşrulaşmış durumda. Sanders’ın 2016 kampanyasından bu yana, DSA’nın 5 bini aşkın olan üye sayısının yaklaşık 60 bine ulaşması, 200’den fazla şehirde yerel gruplarının oluşturulması, bunu doğrulayan göstergelerden sadece birkaçıdır.
Çıkış arayışı ve meşrulaşan sosyalizm düşüncesi
Bir zamanlar “rüyalar ülkesi” diye anılan Amerika’da emekçi kitlelerin yaşam koşulları özellikle 2008 krizinden sonra giderek kötüleşmekte, sorunlar büyümektedir. İşini kaybetme korkusu, daha ağır çalışma ve sömürü koşullarının dayatılması, işçi ve emekçileri, geleceğe kuşkuyla bakan gençlik kitlelerini bunaltıyor, sınıf çelişkilerini sertleştiriyor.
Arayışa yönelen kitlelere bugüne kadar, önce Obama’nın, ardından Trump’ın “değişim” sloganı alternatif olarak sunulmuştu. Obama’nın refah artışı, adaletli gelir dağılımı vb. vaatleri sadece hayal kırıklığı yarattı. Trump’ın “dönüşüm”ünün yarattığı sonuçlar ise emekçiler ve tüm ezilenler için yalnızca yeni yıkımlar oluyor.
İzlenen ekonomik ve sosyal politikalar, sosyal eşitsizliği ve sınıflar arası uçurumu derinleştirdi. Son yıllarda öğretmenlerin, otomotiv işçilerinin grevleri, kadın hareketleri ve değişik düzeyde kitle eylemleri yaygınlaştı. Bu gelişmeler, on yıllardır “unutulmuş” ve Demokratik Sosyalistler’den bir yöneticinin ifadesiyle “ancak delilerin savunabileceği düşünce” olarak kabul edilen sosyalizm fikrinin yayılmaya başlamasını getirdi.
Anketlerin yanı sıra irili ufaklı sol-sosyalist akımların güçlenmesinin de gösterdiği gibi, daha çok genç kuşaklar arasında sosyalizm giderek daha fazla ilgi görüyor ve toplumda meşrulaşıyor. 2014’te yapılan bir ankette, 18-24 arası gençlerde sosyalizme olumlu bakanların oranı yüzde 58 çıkarken, Demokrat Parti seçmeni arasında sosyalizme olumlu yaklaşanların oranı yüzde 40’lara ulaşıyordu. Emekçiler ve daha çok da genç kuşaklar için neoliberal politikalar yıkıcı sonuçlar yaratıyor ve onların hayatlarını derinden etkiliyor.
ABD’de gelişen sosyalizm akımı kendisini “Demokratik Sosyalizm” olarak sunuyor ve ABD’de üçüncü bir partiye yer olmadığı için “Demokratik Sosyalistler” adıyla Demokrat Parti içinde örgütleniyor. Fakat bu bir sorun alanı haline gelmiş durumda.
Belirtmek gerekir ki, ABD’de daha çok Amerika Demokratik Sosyalistleri (DSA) şahsında temsil edilen sosyalizmin, gerçek manada sosyalizmle alakası yok. Gerek DSA’nın çalışmaları gerekse Sanders ve “yeni yıldız” Ocasia-Cortez’in “Herkesin gıda, sağlık hizmeti, iyi bir ev, iyi bir eğitim ve iş-sendika hakkına sahip olduğu bir dünya kurmak istiyoruz” söylemleri, Avrupa’daki “sosyal devlet”ten başka bir şey değil. Buna rağmen bu akımın giderek güç kazanıyor olması, Amerika gibi bir ülkede geniş kitlelerin sosyalizmi bir çıkış yolu olarak görmeye başlamaları büyük bir önem taşıyor.