ABD Başkanı Donald Trump, iki gün sürecek olan resmi ziyaret kapsamında Hindistan’a gitti. Trump’a eşi First Lady Melania Trump ve kızı Ivanka Trump da eşlik etti. Bu, Trump’ın Hindistan’a ilk resmi ziyareti oluyor.
ABD Başkanı’nın Hindistan başkentini ziyareti, Hindistan’daki tartışmalı yeni vatandaşlık yasasına karşı şiddetli protestoların gölgesinde kaldı. Hindistan polisi, 24 Şubat Pazartesi akşamından bu yana yaşanan protestolarda en az dokuz kişinin öldüğünü ve çok sayıda kişinin de yaralandığını bildirdi.
Protestoların doğrudan Trump ile alakalı olmadığı söylense de bunun gerçeği tam ifade ettiği söylenemez. Zira protestocular, “Başbakan, Vatandaşlık Yasası’na uluslararası destek almak için Trump ziyaretini kullanmaya çalışıyor, bu yüzden Trump ziyaretine karşıyız.” diyerek, protestonun Trump’ı da hedeflediğini ilan etmiş oluyorlar. Yanı sıra Ticaret Anlaşması da protestocuların hedefleri arasındadır.
Komünist Partisi ise, yaptığı açıklamada, “Donald Trump emperyalist politikalarını tüm dünyaya dayatmaya çalışıyor. ABD ekonomisi bir kriz içinde ve bu yüzden diğer ülkelerin pazarlarını yağmalamaya çalışıyor. Hükümet ise ABD’nin baskısına boyun eğiyor.” sözleriyle, protestoların nedenlerinden birine dikkat çekmiş oluyor.
Silah anlaşması ve ticaretteki gelişmeler
Hindistan ziyaretinin gündeminde, stratejik hedefler, siyasi ve ekonomik işbirliği, uluslararası terörizm ve serbest ticaret anlaşmasının yanı sıra tartışmalı vatandaşlık yasasının da bulunduğu söyleniyor. “Başbakan Modi’yi çok seviyorum” diyen Trump, ev sahibini daha fazla övmek için zaman harcamadan hızla işe başlamıştı. Zira bir an önce saldırı helikopterleri ve diğer askeri teçhizat satmak için bir sözleşme imzalama derdindeydi.
“ABD şimdiye kadar yapılmış en iyi silahlara, uçaklara, füzelere, gemilere, hava savunma sistemlerine ve insanlı ve insansız hava araçlarına sahip. Biz en iyisine sahibiz ve şimdi Hindistan’la iş yapıyoruz. … Bugün savunma işbirliğimizi artırdık.” diyen Trump, Hindistan’ın, “dünyanın en iyisi Apache ve MH60 helikopterleri de dahil olmak üzere 3 milyar ABD doları değerinde askeri teçhizat” satın alacağını duyurdu.
Ancak ticaret anlaşmaları konusunda istenilen müzakerelere ulaşmak için henüz zamana ihtiyaç olduğu ileri sürüldü. Trump, bazı ilerlemeler kaydettiklerini söylese de Hindistan’ın kendi ekonomisini korumak için ticaret engellerini terk etmeyi reddettiğini de belirtmek durumunda kaldı. Ama öte taraftan da “Başbakan Modi güçlü ikili ekonomik ilişkiler kuruyor, biz de aynısını yapıyoruz. Ekiplerimiz kapsamlı bir ticaret anlaşması yapmak için büyük adımlar attı ve bir anlaşmaya varacağımız konusunda iyimserim ki bu iki ülke için büyük önem taşıyacak.” gibi iyimser açıklamarda bulundu.
Serbest ticaret anlaşması müzakereleri şimdilik durmuş görünüyor. Zira Modi hükümeti kendi ulusal ekonomisini korumak için ticaret engelleri bulunduruyor ve hatta son zamanlarda ABD ürünleri için tarifeler bile yükseltiyor.
Bu arada, “her iki ülke için de büyük bir anlaşma üzerinde pazarlık yapabileceğimiz konusunda iyimserim” denilerek, kapılar arasında süren pazarlıklara da işaret edildi. İki ülke arasındaki sorunlu ticaret ilişkileri olduğundan hareketle Trump, önceden ikili serbest ticaret anlaşmasının pek mümkün olmadığını belirtmişti. Zira Trump, çelik ve alüminyum için yüksek gümrük tarifeleri getirdikten sonra, Hindistan da tarım ürünleri üzerindeki tarifeleri artırarak ve Amerikan tıbbi cihazlarının ithalatını kısıtlayarak misilleme yapmıştı.
Söz konusu görüşme aynı zamanda iki ülkenin “stratejik ortaklığını” güçlendirmeyi de kapsıyor. İki ülkenin jeopolitik çıkarları belli biçimlerde çakışıyor da. Her ikisi de Çin’in Asya’da artan etkisi konusunda endişeli. Asya’da Çin yerine kendisinin hegemonik bir güç olarak yükselmesini arzulayan Hindistan, Trump yönetiminin Çin karşıtı tutumunu memnuniyetle karşılıyor. Delhi’deki stratejistler, güçlü bir Hindistan’ın Çin’i kontrol altında tutmasının Amerikan hükümetinin çıkarına olması gerektiğine inanıyor.
İki ülkeyi “doğal ortaklar” olarak niteleyen Modi’nin, sadece Hint-Pasifik bölgesinde değil, tüm dünyada barış, ilerleme ve güvenliği tesis etmeye yardımcı olabileceklerini ifade etmesi de boşuna değil.