Almanya’nın önemli ekonomi ve düşünce kuruluşlarından olan Ekonomi ve Araştırma Enstitüsü (IFO), koronavirüs tedbirlerinden dolayı ülke ekonomisinin mart ayından itibaren toplamda yüzde 16 daraldığını duyurdu.
IFO’nun nisan ayında yaptığı araştırmaya, hemen her branştan 8.800 firma katıldı. Araştırma sonuçlarına göre krizden en çok etkilenen branşların başında, %84 kayıpla turizm ve seyahat acenteleri geliyor. Bunu %76 ile hava taşımacılığı, %68’le gastronomi ve otelcilik, %45’le sağlık sistemi, %43’le sanat-eğlence-dinlenme ve %41’le otomobil endüstrisi takip ediyor. Krona krizinden etkilenmeyen ve hatta kârını %7 arttıran tek sektörün ise ilaç endüstrisi olduğu belirtildi.
Orta ve küçük ölçekli işletmelerin krizden ciddi derecede etkilendiği ifade edilen rapora ilişkin konuşan IFO İş Döngüsü Araştırma ve Ekonomik Tahmin Müdürü Timo Wollmerhäuser, şu görüşleri dile getirdi: “Bu, (yüzde 16 daralma) Almanya’nın GSYH’sinin ilk çeyrekte yüzde 1,9 küçüleceği anlamına geliyor. İkinci çeyrekte ise yüzde 12,2 oranında daralma beklenebilir.” Toplamında Alman ekonomisinin bu yıl, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış olarak yüzde 6,6 küçülebileceğini belirten Wollmershäuser, “Korona krizi öncesi duruma dönmek 2021 yılı sonuna kadar sürebilir. Bunun için ise toplam GSYH’nin yüzde 8,5 artması gerekiyor.” dedi.
Söz konusu rapor firmalara odaklandığı için işçi ve emekçilerin durumundan bahsedilmiyor. Oysa krona krizinin esas yükünü işçi ve emekçiler çekiyorlar. Bu kriz işsizlik, yoksulluk, ücret kaybı, enflasyon ve iş koşullarının ağırlaştırılması gibi öğeler üzerinden işçi sınıfı ve emekçilere fatura ediliyor.
Bu anlamda firmaların kârdan zarar etmesi ile emekçilerin hayat standartlarının düşmesi aynı şey değildir. Kaldı ki özellikle büyük tekellerin zararları, verilen yüklü miktarda parasal hibeler ve kredi destekleri ile telafi ediliyor. Buna rağmen bazı tekeller, yapılan yardımları yetersiz bularak, işçi fonlarını daha fazla yağmalamak için devlete şantaj yapmaya devam ediyorlar. Bunların başında ise Lufthansa ve otomobil tekelleri geliyor. On yıllar boyunca işçi ve emekçilerin sırtından kazandıkları devasa kârlardan, sahip oldukları rezervlerden hiç bahsetmeden, günlük ve hatta saatlik kayıplarını açıklayarak bunun telafi edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Talepleri büyük oranda karşılanıyor da zaten. Yani normal zamanlarda işçinin emeğini çalanlar, kriz anlarında da onların fonlarındaki paraları çalmaya devam ediyorlar.
Nereden bakılırsa bakılsın, bu kriz işçi ve emekçiler için yeni bir yıkım demektir. İflaslar yoluyla sermayenin daha da merkezileşmesi sayesinde, tekeller için ise yeni fırsatlar demektir. Sermaye düzeninde başka türlü olması da beklenemezdi zaten.