Emperyalist saldırganlığın dizginlerinden boşaldığı, Afganistan’dan Irak’a, Ukrayna’dan Suriye’ye ve Afrika’ya dünya ölçeğinde bir dizi bölgede yaşanan savaş ve işgallerin halkların kanını oluk oluk akıttığı bir süreçte 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü karşılıyoruz.
Bu tabloya ayrıca Kürt halkına yönelik son dönemde tırmandırılan kirli savaş gerçeğini de eklemek gerekiyor. Hemen her gün Kürt illeri bombalanıyor, sınır ötesi ve berisinde gerillaya yönelik imha saldırıları gerçekleştiriliyor, Kürt gençleri sokak ortasında infaz ediliyor, Rojava’da dinci-faşist çeteler aracılığıyla barbarca saldırılar tertipleniyor... Gün geçmiyor ki bir Kürt kentinden katliam haberi gelmesin.
Emperyalizm savaş demektir
Dünden bugüne dünyamızı büyük yıkımlara uğratan, emekçi halklara büyük acılar yaşatan savaş ve saldırganlığın gerisinde emperyalist-kapitalist sistem gerçekliği yer alıyor.
Kapitalist sistem yapısal olarak yaşadığı kriz ve bunalımları aşmak için döne döne savaşlar üretiyor. Tarihsel ve toplumsal birikimin yıkımı yoluyla ömrünü uzatmaya çalışan sömürü düzeni, ortaya çıkan ağır yükü de dünya ölçeğinde işçi sınıfı ve emekçilerin omuzlarına yüklüyor. Sadece iki büyük emperyalist dünya savaşının ortaya çıkardığı bilanço dahi emperyalist sistemin bir savaş ve barbarlık düzeni olduğunu gözler önüne seriyor. “Emperyalist tekeller arasında dünya ölçüsünde süren kıyasıya rekabet, büyük emperyalist devletler arasında pazarlar, hammadde kaynakları, kârlı yatırım alanları ve genel olarak nüfuz alanları uğruna şiddetli mücadele biçimini aldı. Eşitsiz gelişmenin şiddetlendirdiği bu mücadele, görülmemiş boyutlara varan militarizmin ve dünya egemenliği uğruna verilen emperyalist savaşların kaynağı haline geldi.” TKİP Programı
Bununla birlikte ve bu gerçekliğe sımsıkı bağlı olarak halkların köleleştirilmesi süreci ve sömürge uluslar gerçeği de bizzat emperyalist saldırganlığın bir sonucu olarak şekillendi. Dünyanın dört bir yanını azgınca yağmalama işine girişen emperyalist güçler, gittikleri yerlerde halkları köleleştirmek için bin bir türlü yöntem uyguladılar, sayısız vahşetin altına imza attılar. Bir yandan bu toprakların zenginliklerine el koyan, dizginsizce sömüren emperyalist güçler öte yandan emekçi halklara büyük acılar yaşattılar/yaşatıyorlar.
Emekçi halkların barış özlemi
Dünya ölçeğinde emperyalistler tarafından gerçekleştirilen kapsamlı yıkım ve bunun yarattığı büyük acılar; dolaysız olarak emekçi halkların barış özlemini de güçlendiren bir etkene dönüşüyor. Öte yandan emperyalist saldırganlığın faturasını her açıdan omuzlayan işçi ve emekçilerin barış özlemi, yine bizzat emperyalistler tarafından istismar ediliyor.
Kriz ve bunalımlarını hafifletmek, zenginliklerini arttırmak ve yeni egemenlik alanları elde etmek için dünyayı yağmalayan emperyalistler, tam bir iki yüzlülük örneği sergileyerek emekçi halkların karşısına barış havarisi olarak çıkmaktan geri durmuyorlar. Bu yolla emperyalist savaş ve saldırganlığın ürettiği ağır yükü emekçilerin sırtına yüklemeyi umuyorlar, öte yandan emekçi halkların barış özlemini istismar ederek savaşa karşı biriken öfkenin kendilerine yönelmesinin önüne geçmeye çalışıyorlar.
Tam da bu nedenle sorunun, yani emperyalist savaş ve saldırganlığın kaynağı olan emperyalist sistemden çözüm beklemek, sadece yeni yıkım ve acılara kapı aralamak anlamına gelmektedir. Zira emperyalizmin barıştan anladığı tek şey halkların kendisine biat etmesi, köleleşmesi, sömürü ve zorbalık karşısında boyun eğmesi demektir. İşte Filistin örneği orta yerde durmaktadır. Emperyalistler, toprakları siyonist İsrail tarafından işgal edilen, on yıllardır tarifsiz acılar çektirilen ve gün be gün katliamlara maruz kalan Filistin halkına “demokratik barış” adı altında kölelik dayatmaktadır. Çeşitli dönemlerde ısıtılıp ıstılıp gündeme getirilen “yol haritalarında” Filistin halkından var olan durumun kabul edilmesi, işgalci İsrail devletinin varlığının tanınması istenmektedir.
Bir başka örnek ise Kürdistan’da yaşanmaktadır. Sömürgeci Türk sermaye devleti tescilli bir Amerikan işbirlikçisidir. Bölgesel politikalarına ve iç süreçlerine bizzat ABD emperyalizmi şekil vermektedir. Öyle ki bu devlette bir hükümet kurulacaksa eğer, öncelikle ABD ziyaret edilmekte, icazet alınmakta ve öyle adımlar atılmaktadır. Sermaye devletinin Kürt politikası da emperyalist güçlerden bağımsız şekillenmemiştir. On yıllardır uygulanan inkar ve imha saldırıları, katliamlar, kirli savaş uygulamaları NATO patentlidir ve emperyalistlerin onayı ile gerçekleştirilmektedir. Son yıllarda gündemde olan “çözüm süreci”nin de bizzat emperyalistlerin bölgesel politikalarının bir yansıması olduğu ise biliniyor. “Devletin Kürt açılımı bir ihtiyaçtan doğmuştu. Emperyalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin yeni bölge politikaları, içerde bu sorunun yatıştırılmasını ve denetim altına alınmasını gerektiriyordu. Bölge düzeyinde Kürtleri emperyalizmin ve gericiliğin saflarında mevzilendirmek de bununla olanaklıydı. Sözde Kürt açılımı, bunun sınırlı bazı tavizlerle başarılabileceği inancına ve bu arada silahlı biçimiyle Kürt hareketinin şu veya bu biçimde tasfiye edileceği hesabına dayanıyordu.” TKİP IV. Kongre Bildirgesi
Gelinen yerde Kürt halkını oyalamaktan başka bir anlam ifade etmeyen çözüm aldatmacası bir kez daha çökmüş, “demokratik barış” eksenli ham hayaller ise boşa çıkmış bulunuyor. Emperyalistler ve işbirlikçi Türk sermaye devleti gerek sahte barış söylemleri ve çözüm aldatmacası ile, gerekse tırmandırdığı kirli savaşla Kürt halkına bir kez daha kölelik dayatıyor.
Çözüm devrimde, barış sosyalizmde
Tüm bu olgular, emperyalist sistemden ve onun işbirlikçisi sömürgeci sermaye devletlerinden barış beklemenin halklara acı ve gözyaşından başkaca bir şey getirmediğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.
Bu aynı gerçeklik, gerçek ve kalıcı bir barışın ancak Ortadoğu’dan Afrika’ya, Asya’dan Balkanlara kadar yeryüzünü kana bulayan, dünyanın tüm zenginliklerini azgınca sömürürken halkalara büyük acılar yaşatan emperyalist sistemin yıkılmasıyla mümkün olacağını ortaya koyuyor. Bu nedenle işçi sınıfı ve emekçi halklar, barış özlemini gerçek kılmak için yüzünü devrime dönmeli; eşit, özgür, sınırsız ve sınıfsız bir dünya kurmak için mücadeleyi büyütmelidir. Zira gerçek barış ve özgürlük, ancak ve ancak işçi sınıfı ile emekçi halkların birleşik, devrimci ve enternasyonalist mücadelesi ile elde edilebilecektir.
“Emperyalist küreselleşmeye devrimci proletaryanın yanıtı devrimci enternasyonalizm, çözümü dünya devrimi ve sosyalizmdir. Üretici güçlerin bugünkü uluslararasılaşma düzeyi, proleter sınıf mücadelesi ve proletarya devrimi için son derece güçlü bir enternasyonal temel yaratmıştır. Engeller ve sorunlar kadar, onların aşılması ve çözümü de uluslararasılaşmıştır. Uluslararası devrimci sınıf mücadelesinin gerektirdiği her düzeyde örgütlenmeler, bugün her zamankinden daha fazla gerekli ve nesnel açıdan olanaklıdır.” TKİP Programı