Paris'in göbeğinde yeni bir Kürt katliamı yaşandı. On yıl önce Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'i hedef alan suikasttan farklı olarak, bu sefer kişilerden çok yerler hedef alındı. Kürt politik yaşamının Paris'teki merkezi Ahmet Kaya Kültür Merkezi ve Kürtlere ait 2 işyerine yönelik saldırıda Kürt Kadın Hareketi'nin öncü kadrolarından Evin (Emine Kara), Kürt sanatçı Mîr Perver ve yurtsever Abdurrahman Kızıl katledildiler.
Bu alçak saldırının tetikçisi, Kürt ve Türkiyeli göçmenler tarafından durduruldu. Yoksa daha büyük kayıplar söz konusu olabilirdi. Polis de ambulans da olay yerine geç ulaştı.
Fransa emperyalizminin içişleri bakanı olayı hemen “münferit” göstermeye, özelde Kürt halkına yönelik olmayan “genel bir saldırı” olarak ilan etmeye çalıştı. Bu tutum, katilin arkasındaki muhtemel güçlerin korunmaya veya gizlenmeye çalışıldığını düşündürmektedir. Daha hapisten birkaç gün önce çıkan bir faşistin hangi işyerlerini seçtiğine bakmak bile, saldırının bir araştırma ve planlamaya dayandığını gösteriyor. Katıldığı bir eylem nedeniyle uzun süre hapis yatan, daha önce de göçmenlere saldıran bu faşistin kısa sürede şartlı tahliyesi, aslında ona katliam için verilen bir izin gibidir. Keza on yıl önceki cinayetlerin gerçek faillerini aramayan, katilin bağlantılarını ve ilişkilerini davayla birlikte hasıraltı eden Fransa devleti bu saldırının da dolaysız ortağıdır.
Devlet katından yapılan birçok açıklama gibi, Fransa adına konuşan Macron'un açıklaması da ikiyüzlüdür. Onlar artık çok daha açık biçimde yabancı düşmanı, ırkçı-faşist siyasetin önünü açıyorlar. Kürt halkı ve Türkiyeli devrimcilerin militan tutumu olmasa dernek önünde anma için bile yolları açmayan Fransız polisi de tıpkı katili ortaya çıkaran faşist politikaların ürünüdür.
Bu saldırının arkasında kim olduğu er ya da geç ortaya çıkacaktır. 10 yıl önce Sakine'ler katledildiğinde “iç hesaplaşma” yalanlarıyla PKK suçlanmış, yıllar sonra MİT yöneticilerinden gelen itiraflar ve delillerle suikastın arkasında Türk sermaye devletinin olduğu netleştirilmişti. Bu son saldırının arkasındaki güçlerin kim olduğundan bağımsız olarak, hedefin Kürt halkı olduğu, bir plana ve organizasyona dayandığı gerçeği değişmemektedir.
Emperyalist-kapitalist sistemin yaşadığı bunalım ve emekçilere ödettiği bedeller nedeniyle işçi sınıfı ve emekçi kitlelerden gelecek tepkilere karşı, egemenlerin faşistleri palazlandırıp sokağa saldığı bilinen bir gerçektir. Çok yönlü krizler içinde debelenen sistem adım adım kırıntı düzeyine düşürülen demokratik uygulamalardan kolayca vazgeçerken, faşist çetelerin saldırılarını seyretmekle yetiniyor. İzlediği politikalarla ise bu tür saldırıların yolunu düzlüyor.
Katil ister Türk olsun ister Fransız, sonuçta olay kişisel değil, faşist saldırıdır. Hedeflenen, halkların direnişinin ve emekçilerin mücadelesinin bastırılması, halklar arası kardeşliğin baltalanmasıdır.
Bu suikastları ve katliamları tanıyoruz. Bunlara yanıtımız kavgayı daha da büyütmek olacak. Daha güçlü örgütlenerek faşistlerden hesap sormak, artık biz emekçilerin vazgeçilme görevidir.
Emperyalistlerin adaleti sağlamayacakları aşikâr. Kendi sefil çıkarları için Türk sermaye devletinin tüm katliamlarına ortak olanlar, Fransa'daki saldırılarını da görmezden geliyorlar. Kendi sattıkları kimyasal silahları kullanmalarına göz yumdukları gibi bugün de katliamları normalleştiriyorlar.
Mevcut sömürü ve baskı düzeni sürdükçe bu katliamlar sona ermez. Gerçek barışı her milletten işçi ve emekçilerin mücadelesi yaratacaktır. Bugün işçi sınıfını bölen göçmen düşmanı politikaların karşısında halkların kardeşliğini ise yine işçilerin birliği yaratacaktır. İşçi sınıfı örgütlü gücüyle ayağa kalktığı zaman faşist çeteleri dağıtacağı gibi, onları besleyen kapitalist sistemi de yıkma şansı yakalayacaktır. Bu çerçevede tüm işçi ve emekçileri faşist saldırılara karşı enternasyonal mücadele bayrağını yükseltmeye çağırıyoruz.
Faşizme karşı omuz omuza!
Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!
Paris BİR-KAR