Yoksullar arasında kitlesel ölümlere yol açan Covid-19 salgını yayılırken toplumların sağlıklarını ve insan yaşamını korumak konusunda görevlerini yapmayan burjuva devletler 2020 yılında silahlanmaya trilyon dolarlar harcadılar. Salgına karşı dünya nüfusunu aşılamak yerine halklar ve doğadaki canlılar için ölüm demek olan askeri harcamalarını artırdılar.
Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Salı günü Brüksel'de 2020 yılı raporunu açıkladı ve silahlanmaya ayrılan payın artmasından duyduğu memnuniyeti büyük bir pişkinlikle dile getirdi. 2014 yılındaki NATO zirvesinde üye devletlerin askeri harcamalarını 2024 yılına kadar Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) %2'sine çıkarması hedeflenmişti. J. Stoltenberg, NATO üyesi 11 devletin 2024 hedeflerini şimdiden tutturduğunu ‘iftiharla’ açıkladı.
NATO’nun yıllık raporuna göre üye devletlerin askeri harcamalarında son altı yıldır düzenli bir artış var. Sadece 2020 yılında ABD dışındaki ittifak üyesi devletlerin askeri harcamalarında 2019'a göre yüzde 3,9'luk artış gerçekleşmiş.
Raporda Fransa, Norveç, Slovakya, Yunanistan, Estonya, Birleşik Krallık, Polonya, Letonya, Litvanya ve Romanya’nın GSYH’nin yüzde ikisini askeri amaçlar için harcadıkları belirtiliyor. Salgın karşısında emekçileri vebayla-açlık arasında tercih yapmak zorunda bırakan Türk sermaye devleti de GSYH’nin %1,86'nı silahlanma için harcamış.
2020 yılında GSYH'nin yüzde 2,68'ini silahlanmaya harcayan Yunanistan, bu kalemde ABD'nin ardından ikinci sırada yer aldı. Pandeminin kasıp-kavurduğu ABD, 2020’de silahlanmaya 785 milyar dolar harcamış. GSYH'sının yüzde 3,73'ünü silahlanmaya ayıran ABD’nin NATO'nun toplam askeri harcamalarındaki payı yüzde 71 oldu.
D. Trump'ın askeri amaçlar için az harcama yapmakla suçladığı Almanya'nın 2020'deki askeri harcamalarının GSYH’ye oranı yüzde 1,56 oldu. Raporda, Almanya’nın 45,65 milyar Euro askeri harcama yaptığı belirtiliyor. Ancak askeri harcamaları değişik kalemler altında kamufle eden Berlin hükümeti, Brüksel'deki NATO merkezine 51,6 milyar Euro askeri harcama yaptığını bildiriyor.
Rapor'da, Kanada ile Avrupa devletlerinin 2014'ten bu yana yaptıkları askeri harcamalarda 190 milyar dolarlık artış olduğu ‘memnuniyetle’ açıklanıyor. Rapora göre 30 üyeli NATO'nun toplam askeri harcamalarının tutarı pandemiye rağmen 2020 yılında 1,1 trilyon dolara ulaştı.
Rapor'da savaş örgütü NATO'nun faaliyetlerini genişlettiğinin de altı çiziliyor. Salgına rağmen Afganistan, Irak, Akdeniz ve Kosova'daki operasyonlar devam etti. Yanı sıra, Karadeniz'de Rusya'yı hedefleyenler dahil olmak üzere NATO kuvvetleri çok sayıda ortak tatbikat gerçekleştirdi.
Pasifiklerde Çin'e karşı saldırganlığını artıran NATO, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda ve Moğolistan gibi devletlerle ilişkilerini genişletti. Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda 2020 yılında ilk kez bir NATO dışişleri bakanları toplantısına katıldı.
Çin’le gelecekte yaşanabilecek olası çatışmalara atıf yapılan raporda, NATO üyesi devletlerin ülkelerinin altyapılarını ve nüfuslarını savaşa dayanıklı hale getirme planının örtülü bir ifadesi olarak “daha fazla dayanıklılık” çağrısında bulunuldu.
Küresel kapitalist sistemin savaş örgütü NATO'nun açıkladığı 2020 yılı silahlanma raporu, sistemin 'yumuşak yüzü’ BM, Dünya Bankası, ÜNİCEF gibi kurumların riyakarlığına da ayna tutuyor. ‘İnsani durum’ hakkında rapor hazırlayan bu kurumlar pandeminin gelir uçurumunu daha da derinleştirdiğini, açlık ve yoksulluğu arttırdığını, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşmayı daha da zorlaştırdığını kayıt altına alıyorlar. Bununla birlikte sorunları ekonomideki daralmaya bağlayarak kapitalist sistemi aklamaya çalışıyor, yaşanan sefaleti ‘kaynakların sınırlı olması’ yalanıyla izah ediyorlar. BM, ÜNİCEF, DSÖ gibi örgütlerin raporları sorunları saptayıp çözüm temennisinde bulunuyor. Sistemin temel kurumlarından biri olan NATO'nun silahlanma raporu ise, emperyalist/kapitalist sistemin her koşulda şiddet ve yıkım araçlarına büyük yatırımlar yaptığını ispatlayan somut verilere dayanıyor. Bu da sistemin önceliğinin yaşamı savunmak değil, tersine doğanın ve insanın mahvı pahasına da olsa sömürü ve talan düzenini tahkim etmek olduğunu gösteriyor.