İskandinav ülkeleri ‘burjuva demokrasisi’nin ‘seçkin’ temsilcileri olarak kabul edilir. Ancak sınıflar arası mücadele söz konusu olduğunda durum değişebiliyor. Zira bu ülkelerdeki hükümetler de büyük tekellerden gelen talep veya direktifleri yerine getirmek için, kağıt üzerindeki demokratik hakları çiğnemekte bir sakınca görmüyorlar.
Norveç hükümetinin, enerji işçilerinin 6 Temmuz günü başlattıkları greve müdahale edip yasaklaması, ‘İskandinav Demokrasisi’ ile iftihar eden burjuva hükümetlerin enerji tekellerinin hizmetinde olduğunu somut olarak gözler önüne sermiştir.
Üç açık deniz sahasında grev kararının alınmasından sonra doğalgaz fiyatları yükselmiş, Norveç petrol ve gaz lobisi, grevi engellemesi için hükümete çağrı yapmıştı. Sendika, ücret artışı konusunda anlaşma sağlanamadığı için grev kararı almıştı. Enerji tekelleri işçilerin taleplerini karşılamak yerine, hükümete ‘grevleri engelle’ talimatı vermeyi tercih ettiler. Bu tekeller, işçilerin ücret artışı taleplerini kolayca karşılayabilirlerdi. Belli ki enerji işçilerinin grev silahını kullanarak hak kazanıp ‘kötü örnek’ olmasını engelleme telaşına düşmüşler.
Grevin yasaklanması üzerine, “Hükümetin durumun ciddiyetini anladığını ve Norveç'in Avrupa'ya güvenilir ve istikrarlı bir doğalgaz tedarikçisi olarak itibarını korumak için harekete geçtiğini görmekten memnunuz” açıklaması yapan enerji tekelleri, rahat bir soluk almış görünüyorlar.
Halk TV’de yer alan habere göre, Norveç Çalışma Bakanı Marte Mjøs Persen, yaptığı açıklamada, “Anlaşmazlık, tüm Avrupa için bu kadar büyük sosyal sonuçlara yol açabiliyorken, buna müdahale etmekten başka seçeneğim yok” dedi.
Grevi yasaklayan bakan müdahaleyi enerji tekellerinden yana işçi sınıfına karşı yapmıştır. Bu şaşırtıcı değil. O, temsil ettiği sınıfa hizmet etmiştir. Buna göre tekellerin çıkarları söz konusu olduğunda, ‘İskandinav Demokrasisi’ anında rafa kaldırılabilir.
Sendikal bürokrasinin utanç verici bir şekilde karara uyması, işçilerin ise fiili/meşru bir grevi örgütleyememesi, enerji tekellerinin işini kolaylaştırmış görünüyor.
***
ABD-NATO tarafından kışkırtılan, Rusya tarafından başlatılan Ukrayna savaşı, Batı Avrupa ülkelerindeki iktidarların demokratik hakları anında ayaklar altına alabileceğini gözler sermişti. Rus medyasını yasaklayan AB şefleri, ‘basın özgürlüğü’ konusunda Putin yönetiminin gerisinde olduklarını gösterdiler. Ukrayna’daki Neonazi güçleri desteklemeleri, AB genelinde Ruslar ve Rusya karşıtı ırkçı-şoven histerinin yayılması için çaba harcamaları, medyayı emperyalist savaşın borazanı olarak kullanmaları, burjuva hükümetlerin ‘demokratik değerlere sahip çıkma’ konusundaki sahtekarlıklarını deşifre etmiştir. Norveç yönetiminin grev yasağı ise, kritik bir mesele olduğunda İskandinav hükümetlerinin de ‘demokratlığı’ bir kenara atabileceklerini göstermiştir. Bu olay, demokratik hakları kazanmanın olduğu gibi, kullanmanın da bir mücadele sorunu olduğunu bir kez daha göstermiştir.