Münih Güvenlik Konferansı: Çatışmalar ve zoraki birliktelikler - D. Meriç

ABD emperyalizminin temsilcilerinin Varşova’da başlattıkları tehditkâr açıklamalar, Münih Güvenlik Kongresi’nde devam etmiştir. Uzun bir zamandır süren çatışma bugün kendisini ekonomik alanda da çıkar çatışmaları olarak dışa vurmaktadır.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 21 Şubat 2019
  • 15:59

Münih Güvenlik Konferansı 15-17 Şubat tarihleri arasında 55. kez Almanya’nın Bayern eyaletinde gerçekleştirildi. Konferansa emperyalist güçler arasındaki zoraki birlikler ve çatışmalar damgasını vurdu.

Münih Güvenlik Konferansı’ndan iki gün önce, ABD ve Polonya’nın çağrıcısı olduğu, “Ortadoğu’da barışın ve güvenliğin geleceği” başlıklı bir zirve de Varşova’da gerçekleştirildi. Zirveye İsrail’in yanı sıra Ortadoğu’daki Amerikancı gerici Arap devletlerinin birçoğu katıldı. İran’ın hedef tahtasına yerleştirildiği bu zirvede, ABD’nin İran’a yönelik ambargosunun bazı batılı dostlar eliyle işlevsiz hale getirilmeye çalışıldığı yönlü açıklamalar yapıldı. Bunun bir bedeli olacağı tehditkâr bir dille ifade edildi.

ABD başkan yardımcısı Mike Pence tarafından yapılan bu açıklamayla hedeflenen, “eski Avrupa” olarak adlandırdıkları İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkeleri hizaya sokmak. ABD emperyalizmi Avrupa’da yeni stratejik müttefikler yaratmaya çalışıyor. Bu amaçla “yeni Avrupa” diye adlandırdığı doğu Avrupa’da Polonya ve Macaristan gibi gerici faşist iktidarlarla daha da yakınlaşıyor. Bu ülkeleri kendi eksenine çekerek, Avrupa Birliği içerisinde kutuplaşma yaratmayı hedefliyor. ABD temsilcilerinin Varşova’daki zirveden verdiği bu mesajlar, Münih Güvenlik Konferansı’nda daha da derinleşen çatışmanın ilk sarsıntıları.

Münih Konferansı, başbakanlar, bakanlar, istihbarat elemanları, silah tekelleri ve sermaye çevrelerinden oluşan 600’den fazla kişinin katılımıyla gerçekleşti. Başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkelerin temsilcileri Rusya ve Çin’e karşı saldırgan tutumlarını her vesileyle sergilediler.

Dünya çapında silahlanmaya harcanan bütçenin üçte ikisini harcayan bu ülkeler, utanmazca her türlü yalana başvurarak, kendi barbarlıklarını gizlemeye çalışıyorlar. Dünyanın her tarafını kan gölüne çevirenler, Rusya ve Çin’i dünya güvenliğini tehdit eden en büyük düşmanlar ilan etmek için yarışıyorlar. Aynı zamanda kendi aralarında çıkar çatışmalarına dayalı bir rekabet içerisindeler. ABD ile Avrupalı devletler arası yaşanan gerginlikler, bunun konferansta değişik biçimlerde dışa vurması, emperyalistler arası ilişkilerin geldiği boyutu ortaya koyuyor.

Konferansın açılışını yapan Alman savunma bakanı Ursula von der Leyen, başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği’nin bu gelişmeler karşısındaki tutumunu şu sözlerle ortaya koydu: “Günümüzde güvenlik sorunu, kendisini asıl olarak, süper güçler arası rekabetin geldiği tehlikeli boyut üzerinden ortaya koymaktadır. Amerikalı dostlarımız bu süreci önceden gördüler. Biz ise bu durumu şimdi görebiliyoruz. Biz isteyelim ya da istemeyelim, Almanya ve Avrupa bu rekabet savaşının bir tarafıdır ve asla ortada kalmayacak. Gelinen bu noktadan sonra sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket edecektir.”

Almanya’nın “bir taraf” olmasının ne anlama geldiğini ise konuşmasının devamında yeterli açıklıkta ortaya koymaktadır: “Almanya olarak ordumuzu 2024 yılına kadar her anlamda en ileri donanımlarla güçlendireceğiz. Bugün sahip olduğumuz ekonomik gücün karşılığını kendi gücümüze dayanarak almak istiyoruz. Ekonomik olarak bir dünya gücü olan Almanya’dan kimse dünyadaki gelişmeleri oturup izlemesini bekleyemez. Ayrıca Avrupa Birliği olarak, askeri alanda bizi sınırlayan bütün bağımlılıklardan kurtulmak temel hedefimizdir. Bu amaçla Avrupa Birliği ortak ordusunu en hızlı bir şekilde var ederek kendi kıtamızda güvenliğimizi kendi ellerimize alacağız. Bunun için Avrupa devletleri olarak terazinin bizden yana olan gözünü çıkarlarımız gereği daha fazla doldurmalı, güvenliğimiz için daha fazla yatırım yapmalıyız.”

“Dünya barışı ve güvenliğini güçlendirmek” adına yapılan bir konferansta, Alman sermayesinin temsilcisi olan savunma bakanı, çözüm yolu olarak daha fazla silahlanmayı önermektedir. İşçi ve emekçilerden gasp edilen milyarlar, milyonlarca insanın sefaleti pahasına, bir kez daha silahlanmaya akıtılacaktır.

Birliğin şimdilik üyesi ve en saldırgan güçlerinden biri olan İngiltere’nin savunma bakanı Gavin Williamson ise yayılmacı amaçlarını şöyle ifade etti: “Öncelikli olarak meslektaşım olan bayan Leyen’i Alman ordusunu güçlendirmek ve silahlanmaya aktarılacak bütçenin büyütülmesi konusundaki çabalarından dolayı kutlamak istiyorum. Biz İngiltere olarak Avrupa’nın askeri politikalarının asıl olarak Rusya’yı hedeflemesini bekliyoruz. Bu amaçla her türlü ortak çabayı göstereceğimizi garanti ediyoruz. INF anlaşmasını çiğneyen Rusya’ya, bu maceracı girişiminin bedelini ortak bir şekilde ödetmeliyiz.”

İngiliz savunma bakanı, İngiltere’nin gelecekte nasıl saldırgan bir politika izleyeceğini de şu sözlerle ortaya koydu: “İngilizler, çıkarlarımızı dün olduğu gibi gelecekte de, askeri gücümüzü en ileri düzeyde kullanarak koruyacağımızı bilmelidirler. Ve buna hazır olmalıdırlar.”

Emperyalist çıkar birliği ve çatışmalar

ABD emperyalizminin temsilcilerinin Varşova’da başlattıkları tehditkâr açıklamalar, Münih Güvenlik Kongresi’nde devam etmiştir. Uzun bir zamandır süren çatışma bugün kendisini ekonomik alanda da çıkar çatışmaları olarak dışa vurmaktadır. Dünün tek egemen gücü olan ABD emperyalizmi hiçbir şart altında kendisiyle rekabeti kabul etmemektedir. Bütün olanaklarını kullanarak hasımlarını itaat etmeye zorlamaktadır.

ABD başkan yardımcısı Mike Pence, bu eğilimi açıkça dile getirmekte sakınca görmemektedir. Rusya ve Çin’i kendi egemenlik alanları için en önemli tehlike gören ABD emperyalizmi, onlara karşı sürdürdüğü kirli savaşta başta Avrupa Birliği olmak üzere tüm ülkeleri kendi yanında saf tutmaya zorlamaktadır. Aksi takdirde bunun bir bedeli olacağı muhataplarına hatırlatılmaktadır: “Bizim dostlarımız olduğunu iddia eden bazı ülkeler, İran’a karşı tutumumuza destek vermemekte ve bu ülke ile ticari ilişkilerini sürdürmektedirler. Bu durum kabul edilemez. Bu dostlarımız bunun bir bedeli olacağını bilmelidirler.”

Bir diğer çatışma alanı, Almanya’nın Rusya ile imzaladığı Nord Stream 2 isimli doğal gaz boru hattı anlaşmasıdır. ABD, bu anlaşmayla Rusya’ya karşı ambargonun delindiğini iddia etmektedir: “Doğuyla (Rusya) ilişkilerini kesmek istemeyen, tersine yaptığı yeni anlaşmalarla bağımlılığını daha da büyüten batılı ülkeleri uyarıyoruz. Bu davranışları devam ettiği sürece bundan sonra güvenliklerini sağlamayacağımız bilinmelidir.”

Konferans devam ederken, Alman sermayesinin sesi olan das Handelsblatt adlı gazetede, sürmekte olan ekonomik savaşa ve sonuçlarına ilişkin bir makale yayımlandı. “Alman arabalarının Amerika’nın ulusal güvenliğini tehdit ettiği”ni ileri süren Trump’ın, Alman arabalarından alınan gümrük vergilerini yükselteceğini, bunun Alman ekonomisine açacağı zararın 17.7 milyar dolar olacağını iddia etti.

ABD emperyalizminin bu tehditleri, başta Almanya olmak üzere Avrupalı emperyalistler tarafından artık sineye çekilmemektedir. Aslında uzun zamandır Almanya ABD’nin bu hegemon basıncına tepki duymaktadır. Bu tepki son yıllarda yapılan güvenlik konferanslarında birçok kez dile getirilmiştir. Beş yıl önce Alman dışişleri bakanı Frank-Walter Steinmeier’in konferansta yaptığı konuşma dikkate değerdir: “Alman devletinin askeri alanda bu zamana kadar sürmekte olan pasif rolü artık bitmelidir. Almanya’nın dünya politikaları üzerine karar verme konusunda gücüne uygun bir konumlanış içerisinde olmasının zamanı çoktan gelmiştir.” O tarihten bugüne Almanya ve Avrupa ülkeleri askeri harcamalarını kesintisiz olarak yükseltmişlerdir.

ABD’nin tehditkâr tutumuna tepki gösteren Almanya başbakanı Merkel, konferansta yaptığı konuşmada, Avrupa’nın ortak savunma politikalarını gündeme getirdi. “Tarihimiz nedeniyle çok güçlü savunma sanayisi ihracatı esaslarına sahip olmak için iyi gerekçelerimiz var” diyen Merkel, “Eğer bir Avrupa Birliği istiyorsak, ortak savaş uçakları, ortak tank geliştirmek istiyorsak, ortak savunma sanayi ürünlerinin ihracatı için düzenlemelere doğru ilerlemekten başka seçeceğimiz yok” şeklinde konuştu. Almanya, silah alımı konusunda ABD’ye olan bağımlılığa son vermeyi amaçlamaktadır. Özellikle Fransa ile birlikte üretecekleri savaş uçakları ve tanklar sayesinde bütün bir Avrupa kıtasını bu ülkelerin silah tekelleri için bir pazara dönüştürme planları yapılmaktadır. Bu da bu alanda ABD emperyalizminin önemli bir pazarını yitirmesi anlamına gelmektedir.

Emperyalist haydutlar hızla dünyayı büyük bir yıkıma sürüklüyorlar. Konferansta bu niyetlerini açıkça dile getirmekte bir sakınca görmediler. Bu ülkelerin tekelleri emperyalist devletler arası çatışmayı körüklüyorlar.

Emperyalist-kapitalist sistem var oldukça savaş tehlikesi ortadan kalkmayacaktır. Silahlanmaya, savaşlara, dünyanın bu yolla yok edilmesine dur diyebilmenin tek yolu, bu sorunları yaratan sistemin bir bütün olarak ortadan kaldırılmasından geçmektedir. Bunu yapabilecek olan biricik güç ise, savaşların acısını ve yıkımını en ağır biçimde yaşayan işçiler, emekçiler ve dünyanın mazlum halklarıdır. Yeryüzündeki tüm kötülüklerin olduğu gibi savaşların da yaratıcısı olan bu sistem ancak toplumsal bir devrim ile ortadan kaldırılabilir. İşçi ve emekçiler tarihte bunu başarmışlardır ve yine başaracaklardır.