NATO zirvesinden hemen önce, İngiltere dış politikada ittifak ortaklarıyla çatışma potansiyeli taşıyan “önemli ve iddialı” yeni önerilerde bulundu. Söz konusu yeni hamlelerin üst başlığını “Küresel Britanya” olma hayali oluşturuyor.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın Birleşik Krallık’ın dış ve güvenlik politikasına ilişkin açıkladığı “yeni” şey, eskinin hayalinin dışavurumuydu. Johnson, Brexit sonrası bir “öz güven” gösterisine ihtiyaç duymaktaydı. Bunun için, dış politikada kendine güven temasını ve ABD’yi tartışmasız en önemli müttefik olarak adlandırmak için de NATO zirvesini sahne olarak seçmesi tesadüf değil.
İngiliz basınında geniş yer bulan Johnson’ın “yeni hamlesi” ABD’nin Beyaz Saray’daki “İdare Merkezi”ne benzetildi. Görsellerde de dönemin ABD Başkanı Barack Obama ve yardımcısı Joe Biden’ın askeri ve gizli servis çalışanlarıyla Usame bin Ladin’e erişimi takip ettiği 2011 tarihli ünlü fotoğrafa atıfta bulunulmaktaydı.
“Tank ve top yerine daha güçlü siber savunma”
İngiltere kendisini tartışmasız olarak ABD’nin yanında görüyor. Bu aynı zamanda NATO’ya kesin bir bağlılığın ifadesi sayılıyor. Bu arada İngiltere’nin savunma harcamalarının yıllık gayri safi milli hasılanın yüzde 2,2’sine tekabül edeceği açıklandı. Başka bir deyişle, NATO’ya üye devletlerin silahlanma harcaması hedefi olarak tanımlanan ve Almanya’nın hala çok uzağında olduğu bir bütçenin çok üstünde bir harcama demek oluyor bu.
İngiliz silahlı kuvvetlerini modernize etmek için “ek fonların kullanılacağı” da açıklandı. Birleşik Krallık’ın “yeni vizyonu”, “Daha az tank-top, daha az personel, daha fazla siber savunma ve modern silah sistemleri” olarak lanse ediliyor.
Büyük Britanya’da insansız hava kuvvetleri de dahil, savaş aygıtının modernize edilmesi için silahlanma harcamalarına dair bir tartışma yürütülmüyor. Bu, iktidarı ve muhalefetiyle çoktan karara bağlanmış plan olarak, sermayenin sadık adamı Boris Johnson ve hükümetinin atacağı bir adım sayılıyor.
İngiliz hükümeti NATO zirvesi öncesi ayrıca nükleer cephaneliğini yenileyeceğini duyurdu. Nükleer füzelerle donatılacak dört yeni denizaltı, eski filonun yerini alacak. Bu denizaltılardan birinin denize indirildiği de söyleniyor. Slogan “Hareket halinde olmalısın. Her zaman her şey olabilir.” Bunu “Su uyur düşman uyumaz” diye tercüme etmek mümkün.
Nükleer savaş başlıklarında daha önce kararlaştırılan miktar üst sınırı da değiştirildi. 225 olarak belirlenen üst sınır 260’a çıkarıldı. Konunun uzmanları bunu “tehlikeli bir silahlanma adımı” olarak yorumluyorlar.
Johnson yönetimi, “Teknolojik değişim çoktan başladı. Diğer AB devletleri modern, yeni silah sistemlerini silahlı kuvvetlerine entegre ettiler” iddiasında. Ve İngiltere’nin silahlanma yatırımını “gecikmiş” bir adım olarak değerlendiriyor. Yapılan açıklamada, “Nükleer silahlar var olduğu sürece, NATO bir nükleer ittifak olarak kalacaktır ‘ilkesinden’ hareketle, Birleşik Krallık, nükleer caydırıcılığı yeniliyor” sözlerine yer verildi.
Johnson, geçen hafta Avam Kamarası’ndaki sunumunda, İngiltere’nin NATO’ya olan bağlılığının altını çizdikten sonra, Birleşik Krallık’ın “Rusya’nın Baltık bölgesinde genişleme çabalarını önlemek ve bölgedeki NATO üyelerine destek sağlamak için, Estonya’da NATO’nun ‘savaş grubu’ adlı çok uluslu gücüne liderlik ettiğini” belirterek, yeni silahlanma adımlarının da “NATO’ya hizmet” olduğunu savundu.
Çin’e özgü dış politika
NATO ve ABD’ye bağlılığını her fırsatta teyit eden Johnson yönetimi, Çin’e konusunda AB ve ABD’den ayrılan bir tutum sergiliyor. Johnson, Çin’i “zor bir ortak” olarak nitelese de bu ülkenin “bir ticaret ortağı olarak” ne kadar önemli olduğuna işaret ediyor. Dışişleri Bakanı Dominic Raab, “Büyük Britanya, ticaret ortaklarına kendi insan hakları standartlarını uygulamaya kalkarsa, ticaret ortağı bulmada ve dünya pazarında yer edinmede sıkıntılarla karşılaşacaktır” diyerek, ABD ve AB’nin Uygur’da “insan hakları ihlali” gerekçesi ile Çin’e uyguladıkları sahtekarca yaptırımlara katılmadıklarını belirtiyor.
Johnson hükümetinin silahlanma adımlarını hararetle destekleyen İngiltere İşçi Partisi, Johnson’ın Çin açılımını “çaresizlik” olarak değerlendiriyor ve NATO ile aynı yolu yürümesini tembih ediyor.
Bilindiği üzere ABD ve AB, Sincan bölgesindeki “insan hakları ihlalleri” nedeniyle Çin’e yaptırım uygulamaya karar verdiler ve bunun ilk adımlarını attılar. Çin de ABD ve AB’ye aynı sertlikle karşılık verdi.
Bir yandan, Çin konusunda ABD ve AB ile aynı çizgide olduğunu savunan İngiltere, diğer yandan Çin ile ticareti daha üst boyutlara çıkarmanın adımlarını atmaktadır. İngiltere’nin bu adımı halen çok resmi olmasa da ABD ve AB ülkelerinde şimdiden homurdanmalara neden oldu.
NATO’ya öncülük iddiasındaki Birleşik Krallık’ın Çin ile ticaret hacmini daha da üst boyutlara çıkarmayı ABD ve NATO’ya bağlılıkla nasıl bağdaştıracağını, NATO ülkelerinin buna nasıl tepki vereceklerini zaman gösterecek.