Clara Zetkin proleter kadınların devrim mücadelesinde yaşayacak…

Krupskaya’nın da dediği gibi, “Clara Zetkin tüm yaşamını emekçi kadınların kurtuluşuna, kadın işçilerin işçi sınıfı davası uğrunda mücadeleye katılmalarına adadı...” ve proleter kadınlar Clara’ya çok şey borçludur.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 20 Haziran 2016
  • 07:05

Proleter kadınlar ona çok şey borçludur

 

“Kadının özgürlüğü, tüm insanlığın özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla gerçekleşecektir.”

Clara Zetkin’e ait olan bu söz onun mücadelesini ve yaşamını da özlü bir şekilde ifade etmektedir. İlk mücadeleye atıldığı günden itibaren kadın sorunuyla ilgilenen, kadın işçilere yönelik çalışmalar yürüten ve kadın işçilerin sınıf mücadelesine, sosyalist mücadeleye kazanılması için hayatını ortaya koyan örgütlü bir komünisttir Clara.

Clara’nın yaşamı

1857’de doğan, öğretmenlik eğitimi alan Clara, Marksist düşüncelerle tanıştıktan sonra, 17 yaşında mücadelede yerini aldı. Bismarck hükümetinin baskıları sonucu 1882’den sonra yıllarca sürgünde yaşadı.

Sürgün yıllarında Fransa’da evlenen Clara’nın, iki çocuğu oldu. Eşinin felç olması, ardından 1889’da ölmesi, sürgün yıllarındaki yoksulluk, iki çocuğun büyütülmesi gibi zorluklara rağmen, Fransa’da işçi kadınlara yönelik çalışmalar yapmaya, kadın işçi toplantılarına katılmaya devam ediyordu. Kadın yazarların rağbet görmemesi nedeniyle eşinin ismini kullanarak yazarlık yapmak zorunda kalan Clara, bütün zor koşullara karşın partisinin yeraltı yayınının çıkartılmasında ve dağıtılmasında da görev alıyordu.

1889’da İkinci Enternasyonal’in Kuruluş Kongresi’ne katılan Clara, burada kadın sorunu üzerine konuşma yapar. Krupskaya’ya göre bu konuşma Bolşevik delegelerde kadın sorununa eğilmek ve bu konuda çalışma yapmakta teşvik edici bir rol oynamıştır.

Clara 1891’den 1917’ye kadar da Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) kadın gazetesi olan Die Gleichheit’ın (Eşitlik) editörlüğünü yaptı.

1900 yılında SPD’nin ilk kadın konferansının toplanmasında rol oynadı. Bu konferansla beraber, kadın çalışmasında ağırlığın proleter kadınlara ve işletmelere kaydırılması düşüncesi ön plana çıktı. Clara için kadın mücadelesinin çizgisi nettir. Kadın işçiler örgütlenmelidir ve çalışmanın ekseni sınıf zeminine oturtulmalıdır.

Revizyonizme karşı mücadele Rosa Luxemburg ile Clara Zetkin’i yakınlaştırır. 1898’deki SPD Parti Kongresi’nde Bernstein revizyonizmine karşı aynı kampta yer alan ikili, parti içindeki mücadelede hep ortak hareket edecektir. Bu ilk politik ortaklık yaşamlarının geri kalanında da devam edecektir.

1910 tarihinde 2. Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, 8 Mart 1857 tarihinde katledilen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanması önerisini getirir ve öneri oybirliğiyle kabul edilir.

Clara, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Alman Sosyal Demokrat Parti’nin savaş döneminde grev yapılmayacağına, hükümetin ve savaşın eleştirilmeyeceğine dair politikasına karşı çıkanlar arasındadır. SPD’nin işçi sınıfına ihanet etmesi üzerine Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht ile hareket ederek Spartaküs Grubu’na katılır. Bu dönemde savaşa karşı çıktığı için tutuklanır. 58 yaşında olması, sağlık sorunları yaşaması ve kamuoyunda bilinen biri olması sebebiyle serbest bırakılmak zorunda kalınır. 1918’de Rosa ve Karl öncülüğünde kurulan Almanya Komünist Partisi’ne (KPD) katılır. 1919’da her ikisinin katledilmesinin ardından Clara’nın omuzlarına çok daha fazla sorumluluk binecektir.

Nitekim 1920-33 arası dönemde KPD’yi mecliste temsil etmiştir. Parlamentoya girilmesini eleştirenlere karşı parlamentonun devrimci amaçlarla kullanılması gerektiğini savunan Clara şöyle söylüyordu: “Kitlelere konuşabilmek için gerektiğinde pislik yığınının üstüne çıkarım.”

İlerlemiş yaşına (60’lı yaşlarındayken) ve atlattığı onca hastalığa rağmen bir dizi ülkedeki konferansa, işçi toplantılarına katılıyor, sınırları bataklıklardan, tellerin arasından, tarlalardan zorlu koşullarda ve illegal yollardan geçiyordu. İleriki yıllarda yürümekte ve görmekte zorlansa da yazmaya, toplantılara katılmaya, konuşmalar yapmaya devam ediyordu. 1932’de, ölüm tehditleri almasına rağmen kitlelere seslenmekten geri durmayarak Reichtag’ta (Alman meclisi) en yaşlı üye olarak yaptığı konuşmasıyla Hitler’in karşısında faşizme karşı mücadele çağrısı yapıyordu. Konuşmasını şu sözlerle bitirerek onlarca yıllık mücadelesini ve özlemini haykırıyordu: “En yaşlı üyesi olarak Sovyet Almanya’nın ilk Sovyet kongresinin açılışını yapma mutluluğunu tatmayı umut ediyorum.”

1933’te Adolf Hitler döneminde artan baskılar ve yasaklamalar sonrası son yılını Sovyetler’de sürgünde geçirdi. 1933 yılının Temmuz ayında Moskova’da kalp krizinden hayata gözlerini kapadı.

Clara Zetkin’in düşüncesi ve mücadelesi

Hayatın olduğu her yerde savaşmak istiyorum!”

Nasıl ki Marksizm yalnızca bir düşünceden ibaret değilse ve bu düzene karşı yürütülecek savaşın kılavuzuysa, Clara da düşüncesini ve mücadelesini bu hayatı değiştirme savaşında etkili bir şekilde kullananlardandır. Clara’nın “Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur?” makalesi kendi ideolojik bakışını da yansıtmaktadır.

Marksizm’i kadın sorununu ele almıyor diyerek eleştirenlere karşı Clara şunları söylemektedir:

“Şüphesiz: Marx hiçbir zaman ‘başlı başına’ ve bir ‘sorun olarak’ kadın sorunuyla uğraşmamıştır. Buna rağmen o, yeri doldurulamaz bir şey, kadının tam hakka sahip olma mücadelesinde en önemli olan şeyi yapmıştır. Materyalist tarih anlayışıyla o bize kadın sorunu hakkında hazır reçeteler değil ama çok daha iyi bir şeyi, onu incelemek ve kavramak için doğru, emin yöntemi verdi. Kadın sorununu genel tarihsel gelişmenin akışı içinde, genel toplumsal bağıntılar ışığında onun tarihsel olarak koşullanmışlığını ve haklılığını açıkça kavramayı, onun yöneldiği hedefleri, ortaya çıkan sorunların çözümünün ancak hangi koşullar altında bulunabileceğini bilmeyi ancak materyalist tarih görüşü olanaklı kılmıştır.” (Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur?, Clara Zetkin, 1903)

Bu bakış kadınların kurtuluşunu da kapsayan insanlığın kurtuluşu mücadelesinin proletarya öncülüğünde sosyalist devrimle mümkün olduğu bakışıdır. Bu bakış bütün bir kadın çalışmasını sınıf çalışmasından bağımsız ele almama, emekçi kadınları sınıf mücadelesine çağırma bakışıdır. Yine Clara’ya sözü bırakarak onun düşüncesini ondan okumaya devam edelim:

“Marx’ın eserlerinden şu da açık bir şekilde anlaşılmaktadır: sosyalist toplum düzeni ile kadın sorununun tam çözümü için vazgeçilmez toplumsal ön koşulları yaratabilecek olan ve yaratmak zorunda olan tek devrimci sınıf proletaryadır. Burjuva kadın hakları savunuculuğunun, proleter kadınların toplumsal kurtuluşunu ne mücadele ile elde etme isteğinde ve ne de bu yetenekte olmadığını bir yana bırakırsak, onun, kapitalist toplum düzeni içinde, cinsiyetlerin toplumsal ve hukuksal eşitliği zemini üzerinde yeşermek zorunda olan yeni zorlu çelişkileri çözmekte de aciz olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çelişkiler ancak, insanın insan tarafından sömürülmesi ile birlikte bununla koşullu olan çelişkiler de aşıldığında ortadan kalkacaktır.

“Marx, proleter ve burjuva kadın hareketi arasındaki bağı kesip atan kılıcı dökmüş ve onu kullanmayı öğretmiştir; ama o aynı zamanda, birincisini [proleter kadın hareketini-ÇN] kopmaz biçimde sosyalist işçi hareketiyle birleştiren, proletaryanın devrimci sınıf mücadelesine bağlayan anlayış zincirini de yaratmıştır. Böylece o, mücadelemize, hedef açıklığını ve büyüklüğünü, üstünlüğünü kazandırmıştır.” (Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur?, Clara Zetkin, 1903)

Krupskaya’nın da dediği gibi, “Clara Zetkin tüm yaşamını emekçi kadınların kurtuluşuna, kadın işçilerin işçi sınıfı davası uğrunda mücadeleye katılmalarına adadı... ve proleter kadınlar Clara’ya çok şey borçludur. Bu borcu Clara’nın hayalini kurduğu ve ölümüne kadar uğruna mücadele ettiği sosyalist toplumun kurulması mücadelesinde yerlerini alarak ödeyeceklerdir.

R. U. Kurşun