Son dönemde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) özelde Almanya’da genelde Avrupa’da yürüttüğü bazı kirli operasyonlar deşifre oldu. Küçük çaplı krizlere neden bu faaliyetler, devletler arasında yapılan kirli pazarlıklarla geçiştiriliyor. Türkiye’deki muhalifleri zindanlara atan dinci-faşist rejim, artık Avrupa’daki Türkiye kökenli muhalifleriyle de uğraşıyor. Bunu yasal zeminde yapma imkanı olmadığı için, kanlı/kirli işleri istihbarat örgütü eliyle icra ediyor.
Basına yansıyan haberlere göre, 15 Eylül’de MİT’e çalışan Feyyaz Ö. adlı kişi, Avusturya’nın başkenti Viyana’daki İstihbarat Teşkilatı bürosuna giderek itiraflarda bulundu. Adı geçen kişi, Yeşiller Partisi eski milletvekili Berivan Arslan’a suikast düzenlemek için MİT tarafından görevlendirildiğini açıkladı.
Olayla ilgili açıklama yapan Avusturya İstihbarat Teşkilatı, eski MİT elemanı olan şahsın verdiği bilgilerin doğruluğu konusunda bir şüphe olmadığını, teslim ettiği belgelerin de bunu doğruladığını açıkladı. Cinayeti işledikten sonra MİT tarafından ortada bırakılacağı kaygısıyla hareket eden Feyyaz Ö. Avusturyalı yetkililerden koruma talep etti.
Öte yandan kısa süre önce basına yansıyan farklı bilgiler, MİT için Avrupa’da faaliyet yürüten elemanların, ilerici muhalif kesimlerin listelerini hazırladığını gözler önüne sermişti. Adı geçen şahsın Avusturya istihbaratına verdiği ifade ve teslim ettiği belgeler de, MİT’in yürüttüğü faaliyetler hakkında somut veriler sunduğu belirtildi.
Görünen ki, Türk devleti elinin uzanabileceği bütün alanlarda rejim muhalifi ilerici-devrimci güçleri kontra operasyonlarla susturmaya çalışıyor. 2013 yılında Paris’te gerçekleştirilen katliamın ardından daha temkinli davranan MİT, tezgâhladığı kumpaslar kontrolünden çıkınca suçüstü yakalanmaya başladı. Ne var ki Türk istihbaratı, kirli işleri kendi elemanlarından çok son yıllarda Almanya ve Avusturya merkezli örgütlediği gerici-faşist çevreler ve mafya eliyle gerçekleştiriyor. AKP’li milletvekillerinin kontrolü ve sağladıkları maddi destekle kurulan ve konsoloslukları karargah olarak kullanan bu karanlık şebekeler ilerici, demokrat, devrimci çevrelere karşı büyük bir tehdit oluşturmaya başladı.
Bu karanlık şebekeleri düne kadar bir tehdit olarak görmeyen başta Alman istihbarat örgütü olmak üzere diğer Avrupalı istihbarat teşkilatları da kontrolün kaybedilmesiyle birlikte bir anda tehdit algılarını yükseltme ihtiyacı duydular. Oysa on yıllardan beri Türk istihbarat teşkilatı özellikle de Almanya, Avusturya ve Hollanda’da muhalif insanlar ve devrimciler hakkında bilgi topluyor, tehdit ediyor ve hatta katlediyordu. Her türlü karanlık ilişkinin göbeğinde olan bu çevrelere bugüne dek dokunmayan, hatta onlarla ortak çalışanlar, bugün işlenen suçların da ortağıdırlar ve bu sorumluluktan kaçamazlar.
Lakin bugün Avusturya’da ortaya çıkanlar ne bir ilk ne de bir son olacaktır. Çok iyi biliyoruz ki Türkiye’deki gerici sermaye iktidarının arkasındaki güçler, bu aynı skandallara bugüne dek tepki vermeyen ve vermeyecek olanlardır. Nasıl yıllarca AKP rejimi eliyle Avrupa’daki Türkiyeli emekçi kitleler üzerinde algı operasyonları yapılmasına ve en rezil bir şekilde dinci-şoven propagandayla kitlelerin zehirlenmesine göz yumdular, istihbarat elemanlarının organize ettiği türden saldırıları da kendi kirli çıkarları için kullanacaklardır.
Bütün ilerici kamuoyunun bu kirli operasyonlara tepki göstermesi ve tutum alması gerekiyor. Aksi takdirde Türk istihbarat örgütü ile onun maşa olarak kullandığı karanlık çevrelerin faşizan saldırıları son bulmayacaktır. Avusturya kamuoyu tarafından tanınan bir akademisyen politikacıya dahi tahammül edemeyenlerin fırsat bulduklarında neleri yapabileceklerini tahmin etmek güç olmasa gerek.