Yasaklanan kitapta neler var? - Barış Terkoğlu

Şu suç ortaklığı ne güçlü bir duygu. Aşkı bile yaya bırakır. Baksanıza, kendini kendine sığınak yapıp kendini kendinde bile kaybettirebiliyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 26 Ekim 2020
  • 14:30

Başkalarının günahlarını konuşmak ne güzel değil mi? Kendi ayıplarımıza sırtımızı dönüp başkalarını ayıplamak... Ah şu sohbet “sen de...” diye başlayan noktaya gelmese!

Günlerdir Enver Altaylı’dan İYİ Parti’ye, Soğuk Savaş Gladyosu’ndan FETÖ’ye, Ümit Özdağ’dan Buğra Kavuncu’ya tartışıp duruyoruz. İyi mi oluyor? Elbette. Madem Türkiye arınacak, öyleyse topuk nasırından tırnak batmasına her şeyi konuşalım. 

Çok değil, 80 yıl önce Nazilerin saflarında savaşacak kadar gözünü karartmış sözde milliyetçileri emperyalist operasyonlar için kullanan, sözde solculardan çeşitli sıfatlarla en radikal Sovyet karşıtı yaratan, sözde İslamcılardan Müslüman toplumları sömürecek projeler üreten düzen, 50 yıl sonra tek boyutlu olabilir mi? Her kurumu, her partiyi, her cemaati, toplum adına karar veren her kişiyi konuşalım. 

İyi de bütün bunları söyledikten sonra bir gelişme oluyor, “O iş o kadar kolay değil” diyorum.

CHP’nin toplatılan kitabı

Neden mi?

Önümde cuma günü verilmiş bir mahkeme kararı var. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği imzasını taşıyor. “Bu çağda olur mu” diyorsunuz ama bu, bir kitap hakkında verilen toplatma kararı. CHP’nin hazırladığı “21 soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı” kitabına basım, dağıtım, satış yasağı getirilirken, eldeki kitaplara da devlet tarafından el konuluyor.

Kararı kim talep etmiş diye bakıyorum. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın isteğiyle gerçekleştiğini anlıyorum. Meğer CHP’nin kitabına “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten soruşturma başlatılmış. Toplatma da üstüne gelmiş.

FETÖ’nün siyasi ayağının anlatıldığı bir kitap nasıl olur da halkı tahrik edebilir diye eminim siz de soruyorsunuz. Karar şöyle yanıt vermiş:

Kitap içeriğinde yer alan yazı, yorum ve görsellerin bir siyasi partinin başkanının anlatımları olarak ortaya konulmak suretiyle diğer bir siyasi partiye mensup kişileri, kamu görevlilerini ve Cumhurbaşkanı’nı silahlı bir terör örgütü olan FETÖ/PDY ile ilişkilendirmesi şeklindeki eylemin farklı seçmen kitlesi bulunan iki ayrı partinin temsilcilerini ve seçmenlerini kin ve düşmanlığa tahrik edebilecek nitelik taşıması...

Yani mahkeme diyor ki: CHP’nin AKP’nin FETÖ bağlantılarından bahsetmesi suçtur!

Akıl almaz kararın özeti böyle. 

Kitapta yazanlar uydurma mı?

Toplatma kararıyla birlikte daha çok merak ettiğim yaklaşık 50 sayfalık kitapçığa bakıyorum. 

Kapağında Erdoğan’la Gülen’in sohbet ederken çekilmiş meşhur fotoğrafı var. Montaj mı? Hayır, değil.

İçinde “FETÖ’nün amacı, 1- Devletin tüm kılcal damarlarına sızmak. 2- Devletin tüm kamu kurumlarını, sonra da devleti ele geçirmek” diyor. Doğru mu? Evet, doğru.

Devamında şöyle tanım yapıyor: “Bir esnaf; devlete FETÖ’cü vali tayin edebilir mi? Hayır! Bir çiftçi; devlete FETÖ’cü müsteşar tayin edebilir mi? Hayır! (...) Atayamaz! Yetkisi yoktur! O halde FETÖ’nün önünü açan siyasi otorite, FETÖ’nün siyasi ayağıdır.” 

Eksik diyebilirsiniz, ama yanlış mı? Hayır.

FETÖ’nün faaliyetleri devlet tarafından izleniyor muydu” sorusunu soruyor. Yanıtını da veriyor. Mesela 3 Nisan 1991 tarihli MİT’in “Fethullah Gülen’in CIA bağlantıları” olduğunu anlatan raporundan bahsediyor. Mesela eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un 1 Ekim 1999’da yaptığı “Milli Eğitim’le gençlik, İçişleri’yle devlet içinde kadrolaşmayı, adaletle kendilerine yönelik bir durum olursa bunu önlemeyi, sanayi ile de parayı kontrol etmeyi hedefliyorlar” açıklamasını hatırlatıyor. FETÖ ile ilgili her şeyin konuşulduğu 2004 MGK’sini anlatıyor. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in “Gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik” sözlerini alıntılıyor. Bunlar gerçek mi? Gerçek.

6110 sayılı yasa değişikliğiyle Yargıtay’a 160, Danıştay’a 51 FETÖ’cü atanmasından; TSK’ye yapılan yasal ve siyasi müdahalelerle FETÖ’cülerin hızla yükselmesinden, 12 Eylül 2010 referandumuyla örgütün vurduğu darbeden, FETÖ TSK’de kuyruğundan yakalanmışken 26 Haziran 2009’da kurtaran yasa değişikliğinden; Kozmik Oda açılırken siyasi iktidarın verdiği destekten bahsediyor. Bunların hepsi yaşandı mı? Yaşandı.

Kitap, 17 Aralık’tan sonra bile Fehmi Koru’nun Pensilvanya’ya gönderilerek barışılmaya çalışılmasının hikâyesini anlatıyor. Uyduruyor mu? Hayır.

15 Temmuz darbe girişimine kadar hükümete defalarca uyarı yapıldığını, buna rağmen darbeci generallerin taltif edildiğini söylüyor. Doğru mu? Kesinlikle.

Tayyip Erdoğan’dan Berat Albayrak’a, Süleyman Soylu’dan Binali Yıldırım’a AKP’nin önde gelen isimlerinin 17-25 Aralık öncesinde FETÖ’ye ve lideri Gülen’e övgü konuşmalarına yer veriyor. Bakıyorum, hepsi hatta daha fazlası var mı? Var.

Eski savcılar ne yazmıştı?

Kısacası... 

Mahkeme “AKP’lileri tahrik edebilir” diyerek 2014 öncesine ait FETÖ hafızasını silen tarihi bir karar aldı. Siyasi helvadan yapılmış 17-25 Aralık putunu her şeyin önüne koydu. Böylece sadece siyasi iktidarı memnun etmekle kalmadı, örgütün 30 yıllık eylemlerini de aklamak için büyük bir adım attı.

Üstelik...

Bizzat Cumhurbaşkanı çıkıp “Bu yapıya destek olduk, bunlara yardımcı oldum, hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum, Rabbim de milletim de bizi affetsin” diye özeleştiri yaptığı halde, savcılık “yok böyle bir şey” diyor. 

Üstelik...

Bir zamanlar bizzat Ankara Başsavcılığı’nda yazılmış FETÖ Çatı İddianamesi’nde şu satırlar hâlâ duruyorken:

Örgüt ayrıca TSK kademesinin tamamını mümkün olan en kısa sürede ele geçirmek maksadıyla, generalliğe terfi için albaylıkta bekleme süresini 4 yıla indirerek henüz şûra sırası gelmeyen mensuplarını terfi havuzuna dahil etmiştir. Son olarak, kendisine müzahir elemanların en az bulunduğu 1988 ve daha önceki yıllarda mezun olmuş subayları TSK’den tasfiye etmek için üç devreyi birden toplu olarak emekli edecek ve hizmet süresini 28 yıla indirecek kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırabilmiştir.”

Daha fazlası anlamına gelebilecek şunlar yazıyorken:

Türkiye, sırf Fethullah Gülen cemaatinden olmanın kamuda atama ve yükselmede yeterli tek kriter olduğu bir dönemi yaşamıştır. Bu örgütlenme dini bir cemaat sanılarak devletin bütün sistemi ve siyasal iktidarlar tarafından kuruluşundan beri korunup kollanmıştır.”

Bunları yazan savcıların artık yerlerinde olmadığını, yerlerine “yenileri”nin geldiğini ve “fazla ileri giden kitaplar”ı yasaklattıklarını söylersek bence her şeyi daha iyi anlarsınız!

Bir gece Ümit Özdağ’ın yaptığı konuşma sayesinde İYİ Parti’den açılan bahis bizi Enver Altaylı’nın Fethullah Gülen’e yazdığı mektuba, Altaylı’nın 15 Temmuz gecesi görüştüğü halihazırdaki AKP’lilere kadar götürmüştü. Savcılık talebiyle mahkeme “FETÖ o kadar da değil!” demiş oldu. AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın dediği noktaya döndük: “Emniyet’e sızdılar, yargıya sızdılar; siyasete ise sızmayı hiçbir zaman düşünmediler!”

Şu suç ortaklığı ne güçlü bir duygu. Aşkı bile yaya bırakır. Baksanıza, kendini kendine sığınak yapıp kendini kendinde bile kaybettirebiliyor.   

Cumhuriyet / 26.10.20