Washington’da Kongre binasını basan silahlı beyaz ırkçı-dinci kalkışmadan sonra: “Biz muz cumhuriyeti miyiz?”, “Hiç beklenmedik bir şey!”. Ben de bu şaşkınlığa şaşırıyorum. Çünkü, çarşamba günü yaşananların hepsi Amerika’nın genlerinde vardı ve Trump dönemi, bu genleri daha da etkinleştirmişti.
‘Soykırım’, ‘kölecilik’
ABD, kıta yerlilerinin topraklarına el konulmasıyla birlikte ilerlemiş bir soykırım ve kölecilik üzerinde şekillendi. Kölecilik, 1616’da Virginia’daki yerleşime, bir Hollanda gemisinin getirdiği 20 Afrikalı köleyle başladı. “Plymouth kayalığı” olarak anılan yerde kurulan koloninin, birinci yılını (1620) tamamlayabilmesinin anısına her yıl kutlanan “Şükran Günü” de soykırımın başlangıcı olarak görülebilir.
“Yeni Kudüs”, “vaat edilmiş topraklar” olarak Amerika söylemi, o günlere kadar gider, beyaz Hıristiyan göçmen yerleşimcilerin, kendilerinden farklı olan yerlileri, “vahşi”, “dinsiz” olarak betimlemelerini, ırkçı varsayımlara dayanarak imha etme, topraklarını alma hakkını Tanrı adına meşrulaştırır.
Yaklaşık 200 yıl sonra, bu geçmiş, Webster’in, ABD başkanlarının görevi devralırken yaptıkları konuşmalarda yankılanan “Plymouth Kayalığı” söyleminde, “ırk” kavramına “Tanrı’nın lütfuna” da başvurarak onaylanır, yüceltilir. Bu ırkçı ve soykırımcı anlayış, 1845’te kullanılmaya başlanan “Manifest destiny” (Amerika’nın Tanrı tarafından belirlendiği aşikâr olan egemen ülke olma kaderi) kavramıyla pekişir. Böylece Kuzey Amerika kıtasının Tanrı adına mülk edinilmesi, yerlilerin topraklarından sürülmesi, yok edilmesi kutsal bir iradeye dönüşür. Bunlar, ABD’nin emperyalist yayılmacılığının da başladığı yıllardır.
“Manifest destiny”, yaklaşık 100 milyon yerlinin yok edilmesine, 300 bin Afrikalının köle olarak getirilmesine dayanan bir kapitalist yayılma süreci anlamına gelir. Boşuna mı Malcolm X, “Biz Plymouth kayasına inmedik, o kaya bizim başımıza indi” demiştir.
Silah ve emperyalizm
“Beyaz üstünlüğü”, beyaz adamın, siyah-kahverengi olanları yok etme pahasına var olma hakkı, ABD’nin genlerinde vardır. Silah “kültü” de “Vahşi Batı”ya doğru yayılan yeni yerleşimlerin, yerlilerle soykırım savaşlarının başlamasıyla ilgilidir. Vatandaşların silah taşıma hakkı, bağımsızlık savaşından sonra, 1791’de anayasaya eklenen devrimci-demokratik bir adım iken, Batı’ya doğru yayılma yerlileri yok etme döneminde, “Colt” ve “Winchester” gibi silah üreticilerinin de teşvikiyle, “kovboy” mitolojilerinin desteğiyle emperyalizmin, soykırımın aracına dönüşmüştür.
20. yüzyılın ilk yarısına gelirsek, artık karşımızda “askeri sınai kompleks” olarak tanımlanan ve savaşlardan bunu destekleyen, iç savaş (1861-65) öncesindeki köleci döneme yönelik ırkçı nostaljiden; siyahların, tüm ırkçı önyargıları yalanlayacak biçimde toplumda kendilerine yer yapmaya başlaması karşısında güçlenen “negro” nefretinden ve korkusundan beslenen bir silah taşıma hakkı saplantısı vardır.
ABD hegemonyasındaki gerilemenin başlangıcı, bir taraftan siyahların sivil haklarını elde etme mücadelesiyle, diğer taraftan Vietnam yenilgisiyle çakışır. Açımızı, günümüze doğru genişletirsek, Latin Amerika’daki askeri darbelerden, katliamlardan Ortadoğu’daki ABD operasyonlarına, daha sonra “terörizmle savaş” adına Afganistan ve Irak işgallerine, ABD’nin hegemonyasını restore etme çabalarının yüz binlerce siyah-kahverengi insanın canına mal olduğunu görüyoruz.
Artık ABD’nin “Manifest destiny” dediği şeye inanmak zordur. Bir siyah orta sınıf ve işçi sınıfı yükselmiştir. Dahası ekonomik kriz kasıp kavururken Obama gibi, adeta aristokratik, son derecede zeki, bilgili, belagat yeteneği neredeyse rakipsiz bir siyah, ABD başkanı olmuştur. Trump’ın, ABD’de doğmamıştı yalanıyla başlayan Obama saplantısı boşuna değildir.
Geçen hafta yaşanan “beyaz kalkışması” (“Turner Diaries” -1978- adlı kitaptakilerle çarpıcı benzerlikleri bir yana) şaşırtıcı değildir. Bu kalkışmanın, ABD’nin genlerindeki ırkçılığı, soykırımı, “silah kültünü”, son genel seçimlerde adeta patlama yapan “büyük yalanı” (Pedofil demokratlarla komünistler, açık farkla kazandığımız seçimleri çaldılar.) düşününce, “süreç olarak faşizmin” ABD için adeta yeni “Manifest Destiny” olduğu bile söylenebilir.
Cumhuriyet / 14.01.21