Türkiye, Suriye’de silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) hayata geçirdiği “suikast” stratejisiyle Kürt aktörleri hedef alırken son günlerde Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı Harekâtı bölgesinde ciddi bir askeri hareketlilik yaşanıyor.
Ekimde öngörülen ama ABD ve Rusya’nın yeşil ışık yakmaması üzerine rafa kaldırılan dördüncü askeri harekât planının savuşturulmuş olması nedeniyle Fırat’ın doğusunda çatışmaların yoğunluğu nispeten düşmüştü. Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin siyasi-askeri unsurları da bir tarafta rakip Kürt partiler arasında tırmanan gerilimler ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Semelka sınır kapısını kapatmasından kaynaklı sorunlara, diğer tarafta Deyrizor bölgesinde İslam Devleti’nin artan tehditlerine ve Arap aşiretlerinin artan protestolarına odaklanmış durumdaydı. 8 Ocak’ta Tel Abyad/Akçakale sınırında el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu üç Türk askeri yaşamını yitirince durum değişti.
Kobani, Tel Abyad ve Rasulayn taraflarında çok sayıda yer Türkiye ve güdümündeki Suriye Ulusal Ordusu milislerince vuruldu. Milli Savunma Bakanlığı ilk günün bilançosunu "Akçakale hudut hattında üç kahraman silah arkadaşımızın şehit düştüğü saldırı sonrası PKK/YPG hedefleri vurulmuş, ilk belirlemelere göre 12 terörist etkisiz hale getirilmiştir" sözleriyle açıkladı.
Özerk yönetimin temsilcileri 8 Ocak saldırısının kendileriyle ilgisinin olmadığını açıklasa da saldırılar, Haseke’ye bağlı Zirgan ve Tel Temir ilçelerini de içine alacak şekilde genişleyerek devam etti. Yerel kaynaklarda vurulan yerler arasında en az 28 köyün adı geçiyor.
Saldırıları sadece 8 Ocak patlamasının misillemesi olarak yorumlamak yanıltıcı olabilir. Suriye’de çalışan Kürt gazeteci Nazım Daştan’ın verdiği bilgilere göre 8 Ocak’ta Kobani’nin sınırdan obüs toplarıyla vurulması bir ilkti. Kobani’nin merkezi ve bütün köyleri hedef gözetilmeksizin bombalandı. Bir kişi ölürken 17 kişi de yaralandı. Daha önce Kobani’ye SİHA saldırıları olmuştu.
Bölgedeki durumu Al-Monitor’a değerlendiren Daştan şöyle diyor:
“Bu saldırılar her açıdan sıradışıydı. Askerlerin öldüğü patlama Grê Sîpî [Tel Abyad] sınırındaydı ama misilleme adı altında ağırlıklı olarak Kobani ve köyleri vuruldu. Bana göre Türkiye burada başka bir şeyi denedi. Sanki Kobani’nin nabzını ya da ABD ve Rusya’nın vereceği tepkiyi ölçmek için bunu yaptılar. Bu sınırdaki patlama bize [Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı] Hakan Fidan’ın Suriye’ye girmeye gerekçe üretmek için birkaç roket atmaktan bahseden sözlerini hatırlatıyor. Patlama sınırın sıfır noktasında. Buralar Türkiye’nin kontrolünde, İHA’lar ve SİHA’lar 7/24 uçuş yapıyor, yani sınıra yaklaşıp devriyenin yapıldığı yola bomba yerleştirmek öyle kolay bir şey değil. Vurulan yerler askeri hedefler değildi, hepsi sivildi.”
Kobani’nin neredeyse İslam Devleti’nin eline düştüğü 2014’ten beri Ankara’nın birincil hedefi olduğunu hatırlatan Daştan, “Türkiye, Kobani’ye girme planından asla vazgeçmedi. Bunun için fırsat kolluyorlar, yeni bir savaşın hazırlığını yapıyorlar. Geçen yıl bunu başaramadılar, belki muhtemelen bunu 2022’de deneyecekler” öngörüsünü de dile getiriyor.
Genel bir çerçeve olarak Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı ile oluşturduğu statükoyu korumak ve özerk yönetim çökertilinceye kadar baskıyı sürdürmek için ateş gücünü hep devrede tuttuğu söylenebilir. Bu izahatın yanı sıra gerilim stratejisinin başka fonksiyonel taraflarından da söz edilebilir.
2019’da Tel Abyad ve Rasulayn’a girdikten sonra Soçi Mutabakatı’yla Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) 30 kilometre güneye çekilmesini sağlayan Türkiye, bununla yetinmeyip askeri varlığını ve müdahale tehditlerini, fiili özerk bölgenin Şam ile Kürtler arasında müzakere yoluyla statü kazanması ihtimalini yok etmek için kullanıyor. Ankara’nın bu stratejiyle Suriye ve Rusya’yı kendi çözüm anlayışına ortak etmek için koşulları olgunlaştırmaya çalıştığı söylenebilir. Bu noktada Kürtler bu stratejinin Rusya ile danışıklı olduğunu söyleyerek iddiayı büyütüyor.
Al-Monitor’a konuşan bir Suriyeli Kürt kaynağa göre Türkiye, saldırıları artırarak özerk yönetim üzerinde yılgınlık yaratmaya, bölge halkını bezdirmeye çalışıyor ve Suriye hükümetinin işini kolaylaştırıyor. Söz konusu kaynak “Türkiye’nin saldırıları, Şam’ın da işine geliyor çünkü Suriye yönetimi özerk yönetimle müzakereye girmeden Fırat’ın doğusunda hakimiyetini yeniden kurmayı tercih ediyor” diyor.
Kürtler arasındaki yaygın kanaate göre Türkiye ve Suriye arasında istihbaratçılar düzeyindeki temaslarda pazarlık özerk yönetimin sona erdirilmesi üzerine kuruluyor. Moskova’nın da Türkiye’den kaynaklı askeri baskıyı Kürtleri Şam’ın koşullarına mecbur etmek için işlevsel bulduğu ve bunu örtülü olarak desteklendiği düşünülüyor.
Türkiye askeri harekât hazırlığına giriştiğinde her defasında Rusların yardımıyla Kürtlerin Şam’la diyalogu gündeme geliyor. Ekimdeki tırmanışın ardından Kürt temsilciler, çözümün adresinin Şam olduğu mesajlarıyla dikkat çekmiş, Rusya’nın Suriye yönetimi üzerindeki gücünü kullanması gerektiği vurgulanmıştı.
Diyalog arayışı yerini bir süre sonra umutsuz ve suçlayıcı sözlere bıraktı. Kürt kaynaklara göre Şam, Kürtlerin ABD’den umudunu keserek bölgeyi teslim edebileceği koşulların olgunlaşabileceği hesabıyla ciddi ve bağlayıcı müzakerelere girmekten kaçıyor.
Cephenin sıcak tutulmasının işlevselliğine dair ikinci mesele şu: Çatışmaların düzeyi düştüğünde Suriye Ulusal Ordusu bileşenleri arasında kontrol ve paylaşım kavgaları kızışıyor. Ekimde öngörülen harekât rafa kalktıktan sonra Ahrar El Şarkiyye ve Mutasım Billah Tugayları arasındaki sorunlar kopuşla sonuçlanmıştı. Mutasım Billah Tugayları 17 Aralık’ta artık Fırat Kalkanı, Barış Pınarı ve Zeytin Dalı harekât bölgelerinde Ahrar el Şarkiye ile birlikte hareket etmeyeceğini açıklamıştı.
Bu tür sürtüşmeler ve kontrol dışına çıkan gruplar Türkiye’nin sahadaki açmazlarını büyütüyor. Ayrıca bu gruplar arasında ellerine geçen maaşların alım gücündeki düşüşten kaynaklanan huzursuzluk baş gösteriyor. Suriye Ulusal Ordusu bileşenlerin bu tür rahatsızlıkları MİT’e ilettiği aktarılıyor. Kürt kaynaklara göre Afrin, Rasulayn ve Tel Abyad başta olmak üzere Türk ordusunun kontrol ettiği bölgelerdeki silahlı grupların temsilcileri 30 Aralık 2021’de Ankara’da MİT yetkilileri ile buluştu. Bu toplantıda, Türkiye’den mühimmat ve lojistik desteğin artırılması, maaşların enflasyona göre artırılarak dolar bazında ödenmesi, Türk ordusunun iç çatışmaları önleyecek şekilde gruplar arasına konuşlanması, İHA ve SİHA’larla daha fazla koruma sağlanması talep edildi.
Ankara, Soçi Mutabakatı çerçevesinde bugüne kadar 80’in üzerinde tur atan Rus-Türk ortak devriyesinin YPG unsurlarının bölgeden temizlenmesine yetmediğini savunurken Kürtler de Rusların Türkiye’yi durdurmaması ve ateşkesin korunmamasından yakınıyor. Yeni bir durum; Türk tarafı YPG’nin çekildiği yerlerde PKK’nin gençlik yapılanması Devrimci Gençlik Harekatı’nın aktif hale geldiği iddiasını işliyor.
Daştan bu konuda “Saldırıları haklı ve meşru göstermek için bu argümanı kullandıklarını düşünüyorum. Devrimci Gençlik, Suriye’de olaylar başladığından beri var. Bugün bölgedeki bütün şehirlerde örgütlüler, bunlar yerel meclislere bağlı olarak çalışıyorlar. Ayrıca silahlı bir yapılanma değil. Asayiş gücü ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) varken buna gerek yok ki! Bence saldırılara kılıf bulmak için bu gerekçeyi kullanıyorlar” diyor.
Türkiye ağustostan bu yana Suriye’de SİHA’larla belli kilit isimlere yönelik en az 11 suikast gerçekleştirirken 25 Aralık’ta düzenlenen saldırının hedefi Kobani’deki Devrimci Gençlik Hareketi idi. SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani saldırıda ölen beş gencin fotoğrafını paylaşıp “Kürt sorununa yönelik işgalci tavrın devamı niteliğinde olan saldırı, Suriye ve kuzeydoğu Suriye'de güvenliği hedef aldı” ifadesini kullanmıştı.
Al-Monitor / 18.01.22