Libya’da Türkiye’nin artan müdahaleleri karşısında Halife Hefter’in komutasındaki Libya Ulusal Ordusu, Trablus’un çevresinde hızlı bir çöküş yaşarken diplomasi cephesi kızıştı. Sahada yeni dengeler üzerinden müzakere masası için Ankara, Moskova ve Kahire eş zamanlı diplomatik trafiğe sahne oldu. Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) Başkanı Fayiz Serrac 4 Haziran’da Ankara’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la durumu değerlendirdi. Bir gün önce de UMH Dışişleri Bakanı Muhammed Siyala ve Başkanlık Konseyi Başkanı Yardımcısı Ahmed Maitik Moskova’daydı. Hefter ile Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ise 5-6 Haziran’da Kahire’deydi. Ankara’dan Libya’nın tamamını kurtarmaya dönük kararlılık, Kahire’den ise Rusya’nın oyun planına uyumlu ateşkes çağrısı geldi.
Bu trafiğe paralel olarak sahadaki harita hızla değişiyor. 18 Mayıs’ta Vatiyye Üssü’nün elden çıkmasıyla büyük darbe alan Hefter güçleri, haziranın ilk haftası Trablus Uluslararası Havalimanı, Ayn Zara, Vadi El Rebi, Kasr Bin Gaşir ve başkentin 90 kilometre güneyindeki Tarhuna’dan çekildi. Trablus kuşatmasında ikmal hattı olarak kullanılan Tarhuna, Hefter için ülkenin batısındaki en önemli kaleydi. Böylece Hefter güçleri Trablus’u ele geçirmek için harekete geçtikleri 4 Nisan 2019 öncesi duruma geri dönmüş oldu.
BM geçici temsilcisi Stephanie Williams’ın Berlin’de belirlenen 5+5 formatındaki görüşmelere Hefter tarafıyla başlaması müzakere masasının yakın olduğuna dair iyimser bir hava yarattı. Ancak diplomasideki ivme ortak bir hedefe gitmeyi zorlaştıracak kadar çok yönlü ve çelişkili.
Her iki tarafta da müzakere isteyenler kadar “Savaşa devam” diyenler var. Kuşkusuz sahadaki gerileme şimdiye kadar müzakereden kaçan Hefter’i Rusya’nın yönlendirmesiyle müzakere masasına dönülmesini savunan Temsilciler Meclisi Başkanı Salih’in çizgisine getirdi. Savunmadan saldırı pozisyonuna geçen Trablus cephesinde ise “Sonuna kadar savaş” diyenlerin sesi daha öne çıkıyor. Özellikle Bingazi’den Trablus’a sığınmış İslamcı güçler savaşın sürmesinden yana.
Trablus’un istikameti açısından 4 Haziran’daki Serrac-Erdoğan buluşması önemliydi. Görüşmeden sonra verilen mesajlarda iki nokta kritikti: Birincisi Hefter'i kesinlikle müzakerelere sokmamak. İkincisi, Libya’nın tamamını Hefter’in elinden kurtarmak. Hâlbuki Ankara geçen kasımda oyunun kurallarını değiştirecek adımlar atarken Trablus’un düşmesini önlemeyi ve böylece deniz yetki sınırlarını belirleyen anlaşmayı korumayı öncelikli hedef olarak koymuştu.
Erdoğan, Serrac ile görüşmesi sonrasında “darbeci” olarak nitelediği Hefter’in masaya oturacak temsiliyet kabiliyetinin olmadığını vurguladı. Serrac ise "Bu düşmanı tamamıyla ortadan kaldırıncaya kadar mücadele edeceğiz. (…) Eğer bu savaş suçlusuyla müzakere masasına oturmayla ilgili her ne kadar bir takım zorlamalar olsa dahi hiçbir şekilde kendisine müzakere olanağı vermeyeceğiz" ifadelerini kullandı.
Dahası taraflar bu savaşı kazanacaklarına dair kendilerinden emin bir şekilde ekonomik pastaya dair güçlü atıflar yaptı. Erdoğan, Libya açıklarında doğal zenginliklerden faydalanmak üzere arama ve sondaj çalışmalarının süreceğini duyururken Serrac daha vaatkârdı: “Libya'nın yeniden imarı sürecinde Türk şirketlerini tekrar Libya'da görmek istiyorum."
Ankara’daki bu havaya karşın Kahire’de yelkenler düşmüş, müzakere isteyen taraf bakımından durum tersine dönmüştü. Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi, Hefter ve Salih ile birlikte 8 Haziran’da ateşkesin başlaması, başkanlık konseyinin seçimle belirlenmesi, Cenevre görüşmelerine dönülmesi ve tüm yabancı güçlerin çekilmesini öngören Kahire Deklarasyonu’nu açıkladı. Bu adım yenilginin kabulü olarak görüldüğü gibi toparlanıp yeniden saldırıya geçmek manevrası diye de algılanıyor.
Hefter tarafının ateşkes çağrısına karşın Trablus güçleri “Zafer Yolları” adıyla Sirte, Cufra ve güneydeki petrol sahalarına yönelik yeni bir harekât başlattı.
Ateşkese uyulsun ya da uyulmasın tarafların önünde üç yol beliriyor:
-
Ülkedeki fiili bölünmeyi kalıcı hale getirecek şekilde savaşa devam etmek.
-
BM’nin patronluğunda Berlin Konferansı çerçevesinde beşer kişilik üç komite üzerinden çözüm arayışına dönmek yani Cenevre sürecini diriltmek.
-
Suriye’ye ilişkin Astana sürecine benzer şekilde Türkiye ve Rusya’nın ana oyun kurucu olduğu başka bir pazarlık sürecine girmek.
Türk-Rus ortaklığı Türkiye’nin müdahalesine destek çıkan ABD için de alarm nedeni. Bu ortaklığın engellenmesi ihtimaline binaen Rusların ve Türklerin etkisini artırdığı ancak BM’nin gözetiminde Cenevre’de yürüyecek bir sürecin daha gerçekçi olacağı anlaşılıyor.
Türkiye ve Rusya ister istemez ortaklığa sürüklense de müzakere noktasına sert pozisyonlarla ilerliyor. Rusya Hefter’e verdiği destekten sonuç alamasa da ülkenin doğusundaki güçleri sağlam tutacak girişimlerini sürdürüyor. Moskova özellikle Rus danışmanların yardımıyla müzakerelere dönülmesi, üç kişilik yeni bir başkanlık konseyinin oluşturulması ve yeni bir mutabakat hükümetinin kurulmasını öneren Salih’in önünü açıyor. Yani Ruslar bir bakıma 2014’ten beri Tobruk’a sıkışmış Temsilciler Meclisi’nin yeniden söz sahibi olmasını istiyor. Kahire Deklarasyonu sürecin Rusya’nın istediği yönde geliştiğini gösteriyor. Aynı zamanda Moskova, Trablus kanadını yakın plana alarak meydanı tamamen Türkiye’ye bırakmıyor. Bir Rus Dışişleri kaynağı siyasi çözüm için bütün taraflara yönelik somut adımlar attıklarını söylüyor.
Türkiye’ye yakın isimlerin başında gelen Maitik’in Moskova’da Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüştükten sonra “Rusya istikrar için önemli bir ortak. Gerilimi düşürmek için birlikte çalışacağız” demesi manidardı. Trablus tarafı meşruiyet kozunu borçlu olduğu BM Güvenlik Konseyi’nde Fransa’yı Rusya ile frenlemenin önemini kavramış gözüküyor. Rus desteği için petrolde imtiyazlar tanımaya hazırlar. BM’den yeni bir karar çıkarmak mümkün gözükmese de Fransızların mutabakat hükümetini tanıma kararını geri almayı düşündüğü biliniyor.
Ruslar, Libya heyetine askeri çözümü desteklemedikleri güvencesini vermekle birlikte askeri cepheye de yatırım yapmaya devam ediyor. Söz gelimi mayıs sonunda varış yerini Conakry (Gine) olarak gösterip Boğazları geçtikten sonra Bingazi limanına yanaşan Rus gemisi Alexander Tvardovskiy’nin Wagner’e silah taşıdığı düşünülüyor.
Türkiye de Trablus güçlerine destek için kargo uçuşlarını tüm hızıyla sürdürüyor. Türk Hava Kuvvetleri’ne ait C-130 Hercules kargo uçağı mayısın ikinci yarısından itibaren Mısrata’ya 17 uçuş gerçekleştirdi.
Serrac tüm Libya’ya hâkim olmaktan söz etse de Rusya’nın kafasında bir ateşkes ya da sınır hattı belirlemiş olabileceği düşünülüyor. Özel harp şirketi Wagner’i Trablus’un güneyinden Türkiye ile anlaşarak çeken Rusya’nın yeni konuşlanma merkezi Cufra’yı bırakıp bırakmayacağı merak ediliyor.
Ankara’daki yeni değerlendirmeler “Dengeler bir anda değişebilir, Hefter'in koalisyonu dağılabilir, UMH ülkenin tamamını kontrol altına alabilir” öngörüsüne kaymış görünüyor. Fakat BAE, Mısır, Rusya, Fransa ve Yunanistan’ın bunu engellemek için ellerinden geleni yapacağı ihtimali de dışlanmıyor. Hefter’in bütünüyle yenilgisini önlemek için karşı koalisyondan ateşkes baskılarının artacağı ve bunun toparlanmak için fırsata dönüştürüleceği düşünülüyor.
Final sahnesine dair de Libya’nın tamamının Türkiye’nin kontrolüne girmesini şu anda Ankara’nın yanında duran İtalya dâhil hiçbir Avrupa ülkesinin istemeyeceği, hatta ABD’nin de buna sıcak bakmayacağı vurgulanıyor. Batı’da zaten Suriye’deki senaryonun Libya’da tekrarlanması hâlinde Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesinin yolunun açılacağına dair endişeler öne çıkmış durumda. Özellikle Fransa inisiyatifin Rusya ve Türkiye’ye geçmesinden rahatsız.
Günün sonunda Türkiye’nin varmak istediği yer neresi? Koşullar Rusya ile bir çakışma noktasına işaret ediyor: Hefter’in dışlandığı, dolayısıyla BAE, Mısır ve Fransa’nın oyundan düşürüldüğü bir senaryo üzerinden Tobruk ve Trablus’taki güçlerin masaya oturması. Moskova’nın üzerinde durduğu Salih, Ankara için de makul bir müzakere ortağı sayılabilir. Bu senaryonun yürümesi Hefter-Salih ayrışmasının derinleşmesine bağlı. Ancak Sisi’nin manevrası Hefter ile Salih arasındaki çatlağın büyümesine izin vermeyeceklerini gösterdi. Hefter’i destekleyen güçlerin Türkiye’nin karşısına yeni planlarla çıkma ihtimali ortadan kalkmadı. Rusya ve Türkiye’nin birbiriyle dalaşa dalaşa Kuzey Afrika’da etkinliğini artırmasını kendi çıkarları açısından tehlikeli bulan Batılı aktörler de koronavirüs belasından başlarını kaldırıp sürece daha fazla müdahil olabilirler.
Ancak Türkiye’nin deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmayı koruma uğruna savaşı büyütme kararlılığı da ortada. Tabii bunun çetin bir tarafı da var: Bu anlaşmanın Doğu Akdeniz’deki enerji kavgasında anlam kazanabilmesi için doğu sahillerinin bütünün içinde kalması yani Libya’nın bölünmemesi gerekiyor. Savaşta ısrar ise bölünme riskini artırıyor.
Al-Monitor / 08.06.20