Trump’a bel bağlayan Fırat planı tutar mı? - Fehim Taştekin

Erdoğan New York’a Fırat’ın doğusu için hedefleri büyüterek gitti. Trump’ın güvenli bölgenin derinliği konusunda taviz vermesini ya da tek taraflı operasyona göz yummasını bekliyordu ancak bunlar dengeleri hayli zorlayan beklentiler.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 28 Eylül 2019
  • 09:35

ABD ile kurulan müşterek harekât merkezini Fırat’ın doğusuna giriş kapısı olarak değerlendiren ama kapsamlı operasyonu sınırladığı için de mutsuz olan Türkiye yeniden seferberlik havasında. 

Erdoğan bir süredir Rasulayn (Serekaniye) ve Tel Abyad (Grê Sipî) arasında 5-14 kilometre derinliğindeki alanda başlayan devriyeleri kâfi görmeyip, 30-40 kilometre derinliğinde güvenli bölge ısrarını sürdürürken yeni bir hedef koydu: Rakka ve Deyrizor’a kadar bütün Fırat’ın doğusunu “barış koridoru”na dönüştürüp Türkiye’deki 3 milyon mülteciyi buralara yerleştirmek.

Savunma Bakan Hulusi Akar ise buna, Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde de kalıcı üsler kurma hedefini ekledi. Akar ne yapmak istediklerini aşama aşama şöyle sıraladı: “Fırat’ın doğusuna devriye üsleri kuracağız. Sonra duracak mıyız? Hayır. Amacımız sınır boyunca 30-40 kilometrelik güvenli bölge oluşturmak. Ardından Suriyelilerin dönmelerini temin etmek. Bunlar Türkiye ile ABD’nin ortak üsleri olacak. Daimî olmasını istiyoruz. Kuzey Irak’takilere benzer olabilir. Yeri ve sayısı görüşmeler ilerledikçe belli olacak. ABD oyalamaya çalışırsa B, C planlarımız hazır.” 

Türk tarafı, temmuzda tankların Tel Abyad ile Kobani’yi hedef alacak şekilde sınıra yığılmasını takip eden pazarlıklar sonucunda 7 Ağustos’ta müşterek harekât merkezinin kurulmasını öngören bir mutabakata varılmasını başarı saymıştı. Çok geçmeden çıtanın tekrar yükseltilmesi mutabakata gölge düşürse de hükümetin yoğurt yeme biçimi açısından hiç şaşırtıcı değil. Erdoğan mutabakattan üç hafta sonra yaptığı açıklamada ABD’lilerin güvenli bölge için masaya getirdiği planın tatmin edici olmadığını ifade etse de bu sayede sahaya intikal ettikten sonra gereğini yaparız anlayışıyla onayladıklarını söylemişti.

Amerikan tarafı mutabakat çerçevesinde 21 Eylül’de altıncısı gerçekleştirilen ortak devriye ve SDG’nin sahadaki ayarlamalarını başarılı bulurken Türk tarafı çekilme ve tahkimatın yok edilmesi operasyonu için “göstermelik” diyor. Tel Abyad merkezinin yerel askeri meclise bırakılmasını da Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) “bayrak değiştirme oyunu” olarak niteliyor.

Son günlerde “İki hafta içinde sonuç çıkmazsa kendi hareket planlarımızı devreye sokacağız” uyarısını tekrarlayan Erdoğan, plana derinlik katmak ya da Türkiye’nin önünün açılmasını sağlamak için ABD Başkanı Donald Trump’la yapmayı umduğu görüşmeye büyük önem atfediyordu.

New York’a hareketinden önce kritik mesajlar veren Erdoğan, ABD’nin süreci geciktirmesi halinde Türkiye’nin El Bab, Cerablus, Afrin'de kendi göbeğini kestiği gibi Fırat’ın doğusunda 422 kilometre uzunluğunda ve 30 kilometre derinliğinde bir alanda da tek taraflı harekât başlatacaklarını vurguladı. Erdoğan mültecileri bu alana yerleştirmekten söz ederken de Kürtler arasında etnik temizlik endişesine yol açacak şekilde “Buranın gerçek sahipleri büyük oranda, yüzde 85-90 gibi, Araplardır” iddiasını yineledi.

Bu çıkışlara paralel olarak Sağlık Bakanlığı da sağlık personeline Suriye’ye askeri harekât hazırlıkları çerçevesinde görev emri çıkardı. Urfa’da doktorların izinleri iptal edilirken İstanbul, Ankara ve İzmir dahil 19 ilden Urfa ve Mardin’e doktorlar görevlendirildi. 

Erdoğan’ın tekrar ABD’ye yüklenmesinde Astana ortakları Rusya ve İran’dan da anlayış görmesinin etkisi var. 16 Eylül’de Ankara’daki üçlü zirvenin sonuç bildirisine yansıyan üslup, Rusya ve İran’ın temkinli yaklaşımında önemli bir kırılmaya işaret ediyor: “Liderler terörle mücadele bahanesi altında yasadışı öz yönetim girişimleri dahil yeni gerçeklikler yaratma çabalarını reddetmiş ve Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü zayıflatmayı amaçladığı gibi komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığını ifade etmiştir.”

Yine eş zamanlı olarak Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) “ABD’nin taşeronluğunu yapan ayrılıkçı terörist milisler” olarak niteleyip gasp, zorbalık ve tehcirle suçlayan bir mektubu BM Güvenlik Konseyi’ne göndermesi Ankara’nın görmek istediği tabloyu tamamlayan bir parça oldu.

Bu şekilde hedef büyüterek ve baskıyı artırarak BM Genel Kurulu toplantıları için New York’a giden Erdoğan, ısrarla “Bana 20 mil sözü verdi” dediği Trump’tan aradığı tavizi henüz koparabilmiş değil. Erdoğan yeşil ışık çıkmazsa ilan ettiği gibi eylülün sonuna doğru tek taraflı harekete geçebilecek mi? 

Daha önce de sınıra defalarca asker yığsa da tek taraflı sınır ötesi hamlelerden kaçınan Türkiye’nin, ABD’yle koordinasyon olmadan operasyona kalkışması pek olası görünmüyor. 

Trump’ın da Suriye dosyasıyla ilgilenen birimlere kulak astığı takdirde Türkiye’yi daha fazla memnun etmesi zor gözüküyor. 

Kaldı ki, müşterek harekât merkezinde görevli Amerikalı komutan Tuğgeneral Christian Wortman ile İslam Devleti’ne (İD) karşı koalisyonun operasyonlar direktörü Tuğgeneral Scott Naumann’ın 21 Eylül’de telekonferansla düzenlediği basın toplantısından Erdoğan’ın beklentilerini karşılamak bir kenara kızgınlığını daha da artıracak mesajlar çıktı: Birincisi ABD, SDG’ye silah ve mühimmat göndermeye devam edecek. İkincisi ABD, Tel Abyad ve Rasulayn arasına odaklanmış durumda. Üçüncüsü de Urfa’daki müşterek harekât merkezinin bir amacı Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermekse diğer amacı İD’le mücadeleye engel olacak planlanmamış askeri operasyonları sınırlamaktır. 

Bunun yanı sıra ABD’nin müttefiklerini Fırat’ın doğusundaki sürece ortak etme çabaları da Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin pozisyonunu güçlendirecek şekilde ilerliyor. Örneğin, parlamenterler, gazeteciler ve yazarlardan oluşan 13 kişilik bir İngiliz heyeti 16-20 Eylül arasında Kuzey Suriye’de temaslarda bulundu. Fransız ve Alman Dışişleri yetkilileri de 18 Eylül’de Rakka’yı ziyaret ettikten sonra Ayn İsa’da özerk yönetim temsilcileriyle bölgenin durumunu ve yardım projelerini görüştü. 

Bu kritik süreçte Demokratik Suriye Meclisi Başkanı İlham Ahmed ile Özerk Yönetim Yürütme Kurulu Eşbaşkan Yardımcısı Elizabeth Gewriye lobi faaliyetleri için Washington’a giderken SDG Genel Komutanı Mazlum Kobani de yerine göre beş, dokuz ve 14 kilometre derinliğe sahip mevcut güvenli bölge mutabakatının çerçevesini büyütecek yeni bir durumu kabul etmeyeceklerini açıkladı.

Hâlihazırda Rusya’dan S-400 alımı yüzünden yaptırımlarla karşı karşıya bulunan Türkiye’yi kayırdığı için eleştirilen Trump’ın, Pentagon ve Kongre’nin paylaştığı Suriye’deki mevcut pozisyondan çıkması için güçlü nedenlere sahip olması gerekiyor. Ortak mekanizmanın olumlu sonuçlar verdiğine dair raporlar dikkate alındığında Türkiye’nin katmanlı hayaller barındıran ucu açık planlarına yeşil ışık yakılması ihtimali zayıflıyor.

Trump’ı bunaltıp fevri bir karar vermesini temin etmeye dönük baskı mekanizması “ya tutarsa” mantığıyla işletiliyor. 

Peki ya tutmazsa? O zaman Türkiye’nin gerçekten de B ve C planları var mı, emin olmak imkânsız.

Al-Monitor / 27.09.19