Tam mübarek bir fethe hazırlanırken tılsım bozuldu. Türk ordusu ve yedeğindeki milis güçlerinin kontrolündeki bölgelerde insanlar elektrik için kazan kaldırdı. Olacak iş mi bu; tam da “Terör koridoru dağıtılacak, 1 milyon sığınmacıya alan açılacak” vaadiyle millet ruhen ve bedenen her tür bedele razı hale getirilmek istenirken. Afrin’e odaklanıp işin arkasında Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) kışkırtmasını aradılar hemen. Nafile. Afrin merkez ve Cinderes nahiyesinde isyan edip elektrik şirketi STE Enerji’yi (Suriye-Türkiye Elektrik Enerjisi) basanların bir kısmı Zeytin Dalı Harekatı’nın kanatları altındaki ortaklar. Ki Afrin’deki baş yağmacı Ceyş el Şarkiye’den bir militan, katıldığı gösteri sırasında Türkiye’nin eğitip donattığı polis birimi tarafından öldürülünce iş, örgüt-teşkilat kapışmasına dönüştü. Hep olan bir şey. Olaylarda ÖSO amblemli kişiler bir yana göstericilerin taleplerine bakıldığında da “muhalif” iz kendini gösteriyor: Yerel idare meclisine “devrimci” geçmişi olan biri atansın, göstericilere ateş açan polisler cezalandırılsın, hizmet veren kurumları ve fiyatları denetleyecek askerlerden azade bağımsız bir komite kurulsun…
Elbette Afrin’de cihatçı-ganimetçi-çapulcu belasına maruz bırakılan bölge insanının öfkesi, elektrik şirketi baskınında görülen kızgınlığın 10 katı fazlasıdır. Ev ve topraklarına el konulup milis güçlerinin ailelerine dağıtılması yüzünden, zeytinlikleri ve zeytinyağlarının gasp edilmesi yüzünden, ağaçlarının kesilmesi yüzünden, ikide bir fidye için kaçırılmaları yüzünden vs. Afrin’de YPG tahrikiyle Kürtler yakıp yıksaydı kuşkusuz Türkiye’de milliyetçi kışkırtmayla yeni operasyonlara bahane de bulunmuş olurdu. Bu konuda pek mahirler! Salla üç beş roket, bahane üret!
Lakin gösteriler Afrin’le de sınırlı değildi. 3 Haziran akşamı Marea’da aynı elektrik şirketi ve yerel meclis hedefteydi. Burası tamamen Türkiye destekli grupların elinde. 4 Haziran’da sınır kapısının yakınındaki El Selame kampının sakinleri de patladı.
Afrin’de olunca gözler fal taşı gibi açılıyor ama elektrik fiyatları birkaç kat katlanıp kesintiler de artınca bu tür gösteriler Azez, El Bab, Soran, Ahtarin ve Marea gibi yerlerde de oldu. Yani Fırat Kalkanı ile korunan kollanan bölgelerde.
Ocakta El Bab’da düzenlenen gösteride insanlar, yerel idare meclisini halkın çıkarlarını gözetmemekle eleştirip “kurtarılmış bölgelerde” Türk şirketinin tekeline son verilmesini istemişti. El Bab’da elektriğin patronu Ak Enerji. Gösteriler Gaziantep’ten iki vali yardımcısının müftüyle birlikte düzenlediği “haliniz nicedir” ziyaretinden sonra da tekrarlandı ve 31 Ocak’ta şirketin binası basıldı. Sonra Azez, Marea, Soran, Ahtarin ve Afrin’e sıçradı. Gerekçe aynıydı: Artan fiyatlar, 12 saati bulan kesintiler, ihmaller, arızalar ve altyapı sorunlarının giderilmemesi. Yani Afrin’e saplanıp kalmak yerine geriye doğru bir altı aya bakılması aklı cilalar.
Türkiye’de elektrik faturaları kabarırken Suriye’dekiler de kabarıyor. İdlib’de Kasım 2020’de 0,68 TL olan elektriğin fiyatı geçen ocakta 1,9 TL, şubatta 2,6 TL’ye, mayıs sonunda 3,30 TL’ye çıktı. Ak Enerji’nin Azez’de belirlediği fiyat ilk kademede 2.45 TL, ikinci kademede 3-4.5 TL arasında.
Buralarda bir de Suriye lirası yerine Türk lirası tedavüle sokuldu. TL’nin değeri düştükçe hop oturup hop kalkıyorlar.
Çark döner: 'Defolun'
Üstüne üstlük gösterilerde, “Suriye özgür bir ülke, Türkler defolun” diye slogan da atılıyor. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı ile çevrilen Suriye topraklarında cadde ve park isimlerini Türkleştirip, birkaç hastane ve okul açıp, her beldeye eğit-donat mahsulü polisleri dikip yeni Osmanlı nostaljisine kapılmanın bir karşılığı olacak. Güç ve yaşam dengesinin bozulmasına paralel olarak bunun ters tepeceğini, “İrhal ya Beşşar” diyenlerin sloganı “İrhal ya Erdoğan”a çevireceğini öngörmek için en kallavisinden stratejist olmaya gerek yok.
Bu olaylar Türk usulü kolonizasyonun nasıl yürüdüğüne dair fikir de veriyor. Bu bölgelerin şebekeleri Türkiye’ye bağlandı ve dağıtım özelleştirildi.
Savaş ağalığının konuştuğu bir dünya. Türkiye’den elektriği alıp dağıtan üç şirket var: STE Enerji, Ak Enerji ve Green Enerji.
11 Mart 2021’de Birgün gazetesinin Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 2020 faaliyet raporundan aktardığına göre Afrin bölgesinde Afrin merkez, Cinderes, Bülbül, Raco, Şerran, Şeyh el Hadid ve Mabatlı’da elektrik enerjisi işi özelleştirildi. İhale süreci 31 Ocak 2020’de tamamlandı. İhaleyi Suriye uyruklu üç kişi tarafından Kilis’te kurulan Suriye Türkiye Elektrik Enerjisi (STE Enerji) aldı. Dağıtım bölgesinde gerekli yatırımların yapılarak 10 yıl boyunca işletilmesine ilişkin İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi Şubat 2020’de imzalandı.
Farklı kaynakların aktardığı bilgilere göre 2017’de Gaziantep’te kurulan Ak Enerji, Elbeyli-Çobanbey hattından elektrik alıyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na (EPDK) göre Ak Enerji, 2021’de sınırdaki Elbeyli-Çobanbey enterkonneksiyon hattı üzerinden azami 60 MW kapasitenin tahsisi için lisans tadili başvurusunda bulundu.
Green Enerji ise İdlib ve Halep kırsalında çalışıyor. Şirketin kontratı Türkiye’nin de terör örgütleri listesine aldığı ama sahada fiilen işbirliği yaptığı Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) sivil organı Kurtuluş Hükümeti ile.
Bir başka ülkenin kentleri için 10 yıllık sözleşme yapan bir siyasal aklın hep altına imza attığı mutabakat muhtıralarında dediği gibi, “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı” temelinde buralardan bir gün çekileceğine dair savı böylece kendi kendine sakatlanıyor.
Küçük emsal buysa büyük güvenli bölge hayali nicedir?
Bu öfke “Nankörler! Dönüp bir de rejim bölgelerine bakın” azarıyla görmezden gelinebilir mi? İşler daha bu noktaya varmadan, ta 2012’nin ilk aylarından itibaren Suriye’de şahsen sıklıkla karşılaştığım tepki, “Erdoğan bizden ne istedi, bu kötülüğü bize neden yaptı” şeklindeydi. Suriye’deki hak ve özgürlük taleplerinin nasıl silahlandırıldığını, mezhepçileştirildiğini ve vekâlet savaşlarına çekildiğini unutarak doğru çıkarımlar yapılamaz. Türkiye, Suriye devletinin kendi topraklarında egemenliğini yeniden tesis etmesini önlediği sürece buralardaki sorunların birincil derecede muhatabı olmaya devam edecek. Sadece hizmetlerin değil işlenen suçların da…
Suriye’de elde tutulan üç-beş cebin hali bu. Savaştan-işgalden bezmiş, ezilmiş, korkutulmuş ve sürülmüş insanlar bir kenara, müttefik bellenen muhalifleri bile baskına çekiyorsa bu hal, Erdoğan hangi akıl, insan gücü, altyapı, kurum ve kapasiteyle Afrin’den Dicle’ye kadar bütün bir sınır hattını güvenli bölgeye dönüştürecek? Gerçeklikten kopuk değerlendirmelerle sonsuza dek çıkmaz bir yol. Buna “Yolun açık olsun” denir mi? Muhalefet diyor velakin...
Gazete Duvar / 06.06.22