İran Suriye’de Türkiye’nin karşısına çıkar mı? – Fehim Taştekin

İran ile Türkiye arasında Suriye çatlağı büyüyor. Tahran arka planda Türkiye’yi yolundan döndürmeye çalışırken sahada vekil güçleriyle pozisyon alıyor. Ankara kulak asmadığı izlenimi veriyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 11 Haziran 2022
  • 08:50

Bölgesel çıkarları birbiriyle çatışan İran ve Türkiye bir kez daha Suriye’de karşı karşıya geliyor. ABD’nin yeşil ışık yakmadığı, Rusya’nın sarı ışıkta oyaladığı Türkiye’nin yeni askeri müdahale planına İran net bir tavırla karşı çıkıyor.

İran bir yandan Halep’in kuzeybatısında Şii azınlığın yaşadığı beldeleri savunmak için bölgeye milis güçlerini sevk ederken diğer yandan diplomatik ve istihbari kanallarla Ankara’yı vazgeçirmeye çalışıyor. Fakat İran’ın uyarılarının karşılık bulduğu söylenemez. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullayihan’ın 6 Haziran’da Türkiye’ye gelmesi planlanmıştı. İran medyası buluşma günü, bakanların program saatlerinin uyuşmaması nedeniyle ziyaretin iptal edildiğini duyurdu. 

Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un kritik Ankara temaslarının öncesine denk gelen bu ziyaret, Tahran’ın tutumunun, pazarlığa daha açık Rus-Türk masasına ulaşması bakımından önemliydi. Elbette ziyaretin iptali mesajların ulaşmadığı anlamına gelmiyor. Türk-İran ilişkilerine vakıf İranlı bir gazetecinin Al-Monitor’a aktardığı duyuma göre ziyaretin iptaline paralel olarak bir askeri istihbarat yetkilisi Ankara’ya gönderildi. Al-Monitor’un başka kaynaklardan teyit edemediği iddiaya göre İran’ın itirazları ilgili yetkililere iletildi. 

Düne kadar iki ülke ilişkilerini tanımlayan “rekabet” ifadesi artık yetersiz. İran diplomatik temsilciliğinin Dışişleri değil Devrim Muhafızları’nın inhisarında olduğu Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da Tahran ve Ankara’nın siyasetleri birbirine ters tercihler üzerinden gelişiyor. Son zamanlarda sınıraşan sularla ilgili İran’ın suçlamaları, Irak’ta Kerkük, Musul ve Şengal hattında nüfuz kavgası, Türkiye’nin elindeki Türkmen kartının Şiilerin İran’a kaymasıyla bölünmesi, İran’ın Türkiye’nin askeri operasyonlarına itirazları, İran’ın PKK’yi desteklediği suçlaması, İran üzerinden gelen kontrolsüz Afgan göçü, Bağdat’ta hükümet kurma arayışında zıt bloklara yatırım yapılması, Irak’ta Haşd el Şaabi’nin Türk üssüne saldırması, Ankara’nın İran karşıtı Arap-İsrail eksenine yanaşması, özellikle Suudi Arabistan’la normalleştirme sürecine paralel Yemen’de Riyad’ı memnun eden eski tutuma dönülmesi iki ülke arasındaki çelişkileri iyice derinleştirdi.

Bu tür bir siyasal zeminde İran Dışişleri Bakanlığı olası bir harekâtı Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğünün ihlali olarak niteleyip bunun gerilimi artıracağı, durumu zorlaştıracağı ve insani krizlere yol açacağı uyarısında bulundu. 

İran’ın Suriye’deki Türk askeri varlığını Rusya’dan çok daha fazla dert ettiği sır değil. İran medyası Türkiye’nin Suriye’deki varlığını “işgal”, Suriye Milli Ordusu’nu (SMO) “Türkiye destekli teröristler” olarak niteliyor. Ayrıca Türkiye’ye Kürtler aleyhine demografik yapıyı değiştirme, güvenli bölge adıyla teröristlere alan açma, terörizm bahanesiyle işgali sürdürme, ilerideki müzakerelerde Şam’a karşı avantaj elde etme ya da ilhak için hazırlık yapma suçlamaları yöneltiliyor. Türk hükümetinin kontrolündeki medya da Suriye’deki Şii milisleri ve Irak’taki Haşd el Şaabi için “terörist” ifadesini kullanıyor. 

Türkiye’nin ilk etapta hedefe koyduğu Tel Rıfat hem Şii beldeler Zehra ve Nubul’u hem de Halep’i tehlikeye soktuğu için İran daha sert bir itiraz geliştiriyor. Tel Rıfat ve Menbiç’e yönelik baskı artarken İran da Halep’in kuzeyini tahkim etmeye çalışıyor. Baladi News’e konuşan SMO Sözcüsü Yusuf Hammud operasyonun birkaç eksende beklendiğini belirterek, “Bölgedeki İran varlığı, Tel Rıfat, çevresi ve Nubul ile Zehra’da yoğunlaşıyor” diyor. Hammud’un öngörüsü şu: 

“İran siyasi veya askeri olarak direnmeye çalışacak, birkaç birliği bölgeye konuşlandırmak suretiyle sağladıkları askeri destekle bunu gördük. Rejim güçleri dahil bölgedeki tüm milislerin yanlarında İran Devrim Muhafızları'ndan danışmanlar var ve uygun zamanda askeri müdahalede bulunabilirler." 

Hammud Reuters’e demecinde ise "Operasyonun ilanından beri Suriye rejimi ve İranlı milisler YPG’ye (Halk Koruma Birlikleri) takviye güç gönderiyor" diyor. 

Anadolu Ajansı, Şii milislerin 30 Mayıs’ta Tel Rıfat ile Zehra ve Nubul’a Grad füzeleri sokmaya çalıştığını fakat Rusların buna engel olduğunu yazmıştı. Al-Monitor’a konuşan bir Kürt kaynak, Rusya’nın İran’ın sevkiyatı konusunda YPG’yi uyardığını teyit etti. 

İran 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı’na karşı sert bir tutum izlemiş, hatta Zehra-Nubul bölgesinden 20 araçlık Şii milis konvoyu Afrin’e gönderilmiş ancak Türk uçakları tarafından yarı yolda vurulmuştu.

Kürtler de Elbu Kemal, Meyadin, Deyr el Zor hattında konuşlanan İran destekli milisleri Fırat’ın doğusunda olası bir boşluğu doldurabilecek en önemli tehdit olarak görseler de Halep tarafında bunlarla paslaşıyor. 

Peki, İran Türkiye’yle karşı karşıya gelme pahasına Afrin’de olandan daha fazla kararlılık gösterir mi? Bu konuda Al-Monitor’a konuşan söz konusu İranlı gazeteci “İran, 2020’de İdlib’de M-5 yolunu açan operasyona da katılmıştı. Fakat diğer bölgelerde (Fırat’ın doğusu) Türkiye ile karşı karşıya gelmekten kaçındı. Şimdi İran’ın buraları (Zehra ve Nubul) savunacağını Türkiye de çok iyi biliyor”dedi.

İran temelde tüm Türk askeri operasyonlarına karşı çıkıyor. Fakat Tel Rıfat hassasiyetinin altında daha özel nedenler yatıyor. İran, İdlib’e bağlı Fua ve Kefraya beldelerindeki senaryonun Zehra ve Nubul’da tekrarlanmasını istemiyor. 2015-2018 arasında Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) kuşatması altında kalan Fua ve Kefraya’daki insanlar Suriye hapishanelerindeki 1500 muhalifin bırakılmasına karşılık Halep’e tahliye edilmişti. 

Türkiye’nin ilan ettiği hedefler arasında açıkça zikredilmese de Zehra ve Nubul, Tel Rıfat’ın el değiştirmesi hâlinde menzile girmiş olacak. Tel Rıfat’la birlikte bu beldeler Halep’i koruyan bariyer olarak görülüyor. Halep, Tel Rıfat’tan 27 kilometre, Nubul’dan 19 kilometre, Zehra’dan 17 kilometre uzakta. 

2013-2016 arasında Zehra ve Nubul, HTŞ’nin selefi Nusra Cephesi, Ahrar el Şam ve Cebhet’üş Şamiyye’nin kuşatması altındaydı. Türkiye Şubat 2016’da Suriye ordusu ve YPG’nin Tel Rıfat ve çevresini ele geçirmesini önlemek için Özgür Suriye Ordusu’nu seferber etmiş, hatta İdlib’deki İslamcı milisleri Hatay ve Kilis üzerinden Halep’in kuzeyine taşımış ama başarılı olamamıştı. O zaman henüz Fırat Kalkanı Harekâtı başlamamıştı. Tel Rıfat operasyonu ile birlikte Zehra ve Nubul’un etrafındaki kuşatma kırılmıştı. Bölgenin hükümet güçlerine geçmesiyle Halep’teki muhalif güçleri Türkiye sınırlarından besleyen güzergâh da kapanmış oldu. Daha sonra Halep tamamen Suriye devletinin kontrolüne geçti. Bugün de Tel Rıfat ve çevresindeki kontrol yapısı, İdlib’deki grupların Fırat Kalkanı bölgesine geçmesi ve Halep’e ulaşmasını önlüyor. Bölgenin özel durumu hedefin Kürtlerin ötesinde olduğunu düşündürtüyor. Kuşatma döneminde Zehra ve Nubul’un ihtiyaçları Afrin üzerinden karşılanıyordu. Şii beldeler bölgedeki güç değişiminin ne anlama geldiğini 13 Mayıs’ta Ancara yakınlarında bir otobüsü hedef alan ve 10 Şii milisin öldüğü bombalı saldırıyla hatırlamış oldu. 

Farklı kaynaklara göre Şii beldelerde Hizbullah’ın eğitip donattığı yerel savunma birimlerinin yanı sıra Fatimiyun, Haşimiyun ve Zeynebiyun gibi milis gruplar ve Suriye’nin Ulusal Savunma Güçleri bulunuyor. Bunları bölgede bir karargâhı olan Devrim Muhafızları koordine ediyor. 

İran haber ajansı Mehr News muhalif güçlerin Halep’e yönelme niyetlerini gizlemediklerini, Tel Rıfat’ın Zehra ve Nubul’a coğrafi yakınlığının “direniş eksenini” kışkırtabileceğini, bu durumun Türkiye açısından işleri zora sokacağını savunuyor.

Türk tarafına göre Tel Rıfat’ı hedef yapan üç neden var. Birincisi YPG, Afrin ve Fırat Kalkanı bölgesindeki saldırıları buradan organize ediyor. İkincisi 2016’da Tel Rıfat’tan kaçan 250 bin insan evlerine dönmek istiyor (2016 öncesi Tel Rıfat’ın nüfusu tahminen 80 bin civarındaydı). Üçüncüsü Tel Rıfat bölgedeki içme suyunun yüzde 60’ının kaynağı.

Rusların devrede olması Türk ordusu ile İran-Suriye güçlerinin çatışması riskini azaltan bir sigorta olsa da Tahran, Astana Platformu’nun garantör ortağı olarak kenara itilmenin rahatsızlığını yaşıyor. Restleşmeler Astana’yı kadük bırakacak sertlikte ilerliyor. Bu ay 18’ncisi düzenlenecek üçlü buluşmaya kadar Türkiye bir gece ansızın dalar mı, o vakit kızılca kıyamet kopar mı? Öngörülebilir bir liderlik kalmadığından bunların yanıtı da yok.

El Monitor / 11.06.22